17 Kasım 2010 Çarşamba

YAZILIKAYA'DA ETİ'LER / I

YAZILIKAYA'DA ETİ'LERİN (AİTH'LER= ETH'LER= YANIK'LAR) KEM (KHEM) SEMBOLLERİ

Eti’lerin son derece görkemli, günümüz insanının bile gözlerini kamaştıran Yazılıkaya yapısalı ve kaya kabartmalarının bulunduğu alan beş bölümde toplanmış. Bunlar sırasıyla şöyle:
  1. Kaya kabartmalarıyla süslü Büyük galeri: Burada toplam 63 Eti tanrısının betimi yer almaktadır. III. Hattuşili tarafından İÖ 1275-1250 yılları arasında inşa edilmiş.
  2. Küçük galeri:  Kraliyet ailesine ait, ölü kültü ile ilgili resmi tören bölümü. Bize göre, Büyük tufanda ölenler ve büyük göçle ilgili külte ayrılmış kısımdır. Büyük olasılıkla IV. Tudhaliya (İÖ 1250-1220) tarafından inşa edilmişti.
  3. III. Hattuşili tarafından inşa edilen ve yolu “D” kodlu tapınağa ulaşan abidevi giriş kapısı.
  4. III. Hattuşili tarafından inşa edilmiş tapınağın ana binası.
E.      Küçük galeriye geçit veren giriş. IV. Tudhaliya tarafından inşa edilmiştir
 
Yazılıkaya kutsal alanının genel planı (www.atamanhotel.com/whc/hattusa-yazilikaya.html-14k).

“Neden ‘Hititler’ değil de ‘Eti’ler’ ?” sorusu üzerine söylenecek bir şeylerimiz var.  Yabancı bilim adamları, başlangıçtan beri Eti’ler (Aith= Yanık → Eth) olarak bildiğimiz Anadolu halkının adını Hitit’ler olarak değiştirdiler ve biz bu varsayımsal öneriyi, her zamanki gibi herhangi bir araştırma yapmaksızın, sorgulamadan kabullendik. Eti adı, niçin kullanılması yasaklanmış bir isim oldu? Nedenleri, aşağıdaki belgeler çerçevesinde saptamamız olasıdır.

Eti’lere ait önemli bir yerleşim yeri olan Boğazkale (eski, Boğazköy- Ha-at-tu-ša- Hattuša; Hattusa-Hattuşaş), Çorum İli’ne 82 km uzaklıkta. Yazılıkaya ise buranın 2 km kuzeydoğusunda yer alıyor. İlk kez 1834 yılında Charles Texier tarafından keşfedilen kutsal alanı Texier, Medes’in Pteria olarak bilinen şehri zannetmiş. Kaya kabartmalarıyla bazı görünür kalıntılar ve ilk kaba plan, yine Texier tarafından yapılmış. İlk açmalar ise, Ernest Chantre tarafından 1893-1894’te gerçekleştirilmiş. Geç Eti İmparatorluk çağının başkenti olan Boğazkale’deki kalıntılar, genel kapsamda Geç Bronz çağına, yaklaşık olarak İÖ 1200’lere tarihleniyor.

Küçük galeriden genel görünüm. Dick Osseman, Netherlands, 2004. (www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).

Eti pantheon’una ait kutsal alanın İÖ 15. yüzyıldan itibaren kullanıldığı sanılmaktadır. Ancak kaya kabartmaları, IV. Tudhaliya ve II. Şuppiluliuma, yani 13. yüzyılın geç dönemlerine tarihlenmiş.

Açık hava tapınağı şeklindeki kayalık alanda yer alan Büyük galeriyi (A) çevreleyen kaya-duvarların yüzeylerindeki toplam 63 kabartma figürden, batı duvarındakiler tanrıları, doğu duvarındakiler ise tanrıçaları canlandırmaktadır.

Tanrılar geçidi olarak tanımlanan kabartma. Bize göre buradaki figürlerin işleniş tarzı, diğerlerinden farklıdır. Sağ baştaki figürden itibaren, art arda, her şahıs kucağında bir ölüyü taşımaktadır. Toplu ölümler, büyük olasılıkla Büyük tufan sırasındaki felakete işaret etmektedir. (www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif). Uyarlama. (Arş. Res.).


Kayalara hak edilerek yapılmış iki sıra halindeki figürlerden biri dışında tümü, tıpkı Mısır sanatında olduğu gibi profilden betimlenmiştir. Her iki sıranın birleşim yerinde Eti tanrısı Teşup ile tanrıça Hepat’a (Kybele)[1] yer verilmiş. Teşup, Eti’lerin hava tanrısıydı. Tanrı, Eti’lerin dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin; tanrıça Hepat ise iki kutsal boğası olan Huri ve Şeri’nin üstünde tasvir edilmiştir. Hepat’ın sağ arkasındaki oğulları Sarrumayı ise, bir panterin üzerinde görüyoruz. Burada tanrı Teşup, Hepat ve Sarruma’nın, kutsal bir üçlü oluşturduğu anlaşılıyor. Büyük galerideki en görkemli kabartma ise, doğu duvarında yer alan kral IV. Tudhaliya betimidir.  
Tanrı Teşup, dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin üzerinde tasvir edilmiş.[2] Karşısındaki Hepat, Seri ve Huri adındaki iki kutsal boğanın üzerinde yer alıyor.  Hepat’ın sağında oğlu Sarruma ise, bir panter üzerinde betimlenmiş
(www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).


Doğu duvarında yer alan kral IV. Tudhaliya’a ait büyük kabartma. Yüksek dağ sembollerinin üzerinde betimlenmiş.  Kral, sağ eli üzerinde, hâlâ unutulmayan Kem’in sembollerini saygıyla taşıyor. Sol elinde, thyrsos ve şalının altından ucu görünen bir çifte balta var.[3] a.(www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).


Küçük galeride de (B) kabartma tasvirler yer almaktadır. Bu galerinin girişi ayrıdır. Hemen giriş kısmında, kanatlı ve aslan başlı bir grifon figürü bulunuyor. Buranın, olasılıkla ölümünden sonra tanrılaşacağına inanılan IV. Tudhaliya’a adanmış bir galeri olduğu ileri sürülmüştür. Buradaki betimlerden birinde, önündeki Kem/Khem sembolüne, oradan ayrılmış olmaları nedeniyle, ona üzüntü ve özlem içinde bakan kralı, tanrı Sarruma’nın himayesi altında korunup teskin edilirken tasvir edildiğini görüyoruz.

Bu galeride yer alan üç niş’in, Eti kral ailesi ölülerinin, kremasyon sonrası oluşan küllerine ait urne’lerin konduğu kutsal yerler olduğu ileri sürülmektedir. Ancak, Troia’da (Willusa, Willion, Illion, Troy, Troya, Truva) benzer şekilde gördüğümüz kremasyonun (koimeterion-cremation) Eti’lerde de süregelen geleneksel varlığı, Uzak Doğu’da İÖ 4000-3500’lerde meydana gelen Apollon karneios (Marduk) olayıyla ilgilidir ve her iki kavmin köken birliğine işaret eder. İnsanlık tarihinin bu en büyük felaketinde, volkanik lavlar ve Marduk’tan yeryüzüne yağan ateş toplarıyla yanan, yarılıp çöken topraklara gömülen insanlar, daha sonra oluşan Büyük tufan (Nuh tufanı) sularının içinde sürüklenmiş, böylece geride kalan canlı insanların da büyük oranda ölümlerine neden olmuştu.[4] Uzak Doğu kökenli tüm toplumların atalarının şahit olduğu ve o zamandan beri dilden dile genç kuşaklara ulaşan bu olaylar silsilesinden etkilenmemek olanaksızdı. Geçmişlerine, dolayısıyla atalarına son derece bağlı olan bu toplumların, ölülerini yakmalarıyla birlikte, geçmişteki bu olaya ilişkin olarak yeni ölüyü dualarıyla birlikte uğurlarlarken, bu faciaya de gönderme yaptıkları açıktır. Günümüzde, Batı ülkelerinde bireysel olarak, ya da bazı ailelerin özel istekleriyle, ama özellikle Uzak Doğu’da hâlâ daha devam eden kremasyon adetinin, Mezoamerikan kültürlerinde Maya, Aztek ve İnka’ların Ateş tapınaklarında;[5] İstanbul’da Byzantion, Geç Roma ve Bizans;[6] İtalya’da Etrüsk, Roma; buradan İngiltere ve İrlanda’da Kalkolitik dönemden, yer yer Orta Çağ başlarına kadar süregelmesi, bu doğa üstü facianın insanları ne denli etkilediğinin açık göstergesidir.

A= Tanrı Sarruma, Kem’in kutsal sembollerini sağ elinde tutuyor; 1= Ana  Vázquez Hoys’un “A” sembolünü değerlendirme şekli; B= Sarruma, Kem’in ayrıntılı sembollerini, ona duyduğu saygı nedeniyle sırtında taşıyor; C=  Kral IV. Tudhaliya’nın koruyucu tanrısı Sarruma, Büyük tufan gibi felaketlerden hem kralı ve hem de Kem sembollerini korumak üzere krala sarılıp onu himayesi altına almış, korkmamasını, Kem’in kutsal hayvanları akbaba ve kobrayı koruyup kollayacağını, sembolü sağ elinin üzerinde tutarak ona gösteriyor.
a. (www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).

Amerika’daki Gog (Yecüc-G) ve Asya’daki Magog (Mecüc-M) fay merkezlerinden, dünyaya yayılan fay hatları.
(www.dakhi.com/somen411.phb-140k). Uyarlama. (Arş. Hrt.).


Eti’lerin mitolojisinde geçen ilgi çekici bir masal,[7] bizleri zaman zaman gülümsetmiştir. Ancak, bölgenin coğrafi ve tektonik yapısı dikkate alındığında, daha ilginç bir gerçek ortaya çıkıyor. Pasifik okyanusu haritalarına genel kapsamda göz atıldığında, Gog ve Magog fay merkezlerinin yer aldığı, Asya’da Okhotsk denizine bakan Shelikhov körfeziyle, Amerika’daki Alaska körfezlerinin bir öküzün boynuzlarına benzediğini görüyoruz. Daha dikkatlice baktığımızdaysa, Eti’lerin Avustralya’yı, öküzün burnuna benzettikleri anlaşılıyor. Mitosta anlatılmak istenen, Boynuzların ucunu oluşturan her iki fay merkezi harekete geçtiğinde, yani onların deyimiyle,

Eti Öküzü: 1= Asya; 2= Asya’daki Magog fay merkezi; 3= Amerika kıtası; 4= Amerika’daki Gog fay merkezi; 5= Endonezya adalar grubu; 6= Avustralya. Aşağıda, Etilerin ana vatanı olarak saptadığımız bölgeyle karşılaştırınız; 7= Boynuzlarını oynattığında dünyayı sarsacak olan Eti öküzü (Tüylü kotuz).[8] Harita: (cache1.assetcache.net/xc/dv069047.jpg?v=1...)
Boğa: (www1.istockphoto.com/file_thumbview_approve/4...). Uyarlama. (Arş. Hrt.).


öküz boynuzlarını oynattığında dünyayı bekleyen olağanüstü felakettir.[9] Eti’ler, bu müthiş facianın deneyimini yakın geçmişlerinde yaşamışlardı. Mitosun, Eti’lerin geldikleri toprakları işaret etmesinin yanında, bizler anlamayıp gülüp geçsek de, olası çok daha büyük bir faciaya dikkat çekerek, gelecek nesilleri uyarmak için ortaya atıldığı anlaşılıyor.

Aynı olaya benzer biçimdeki tasvirlere Anadolu mitolojisinde rastlamamız ilgi çekicidir. Gaziantep İli, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içerisinde ve Fırat nehri kıyılarında keşfedilen Zeugma Antik kentindeki mozaikler, neredeyse Rönesans dönemi sanatçılarının ellerinden çıkmış gibidir. 1. ve 2. yüzyıllar arasına tarihlendirilmiş iki mozaik, Fırat nehrinin (Euphrates) baba ve annesi olarak kabul edilen tanrı Okeanos’la dişi Titan’ların sonuncusu tanrıça Tethys arasındaki kavgayı ifade etmektedir. Kavganın nedeni, Okeanos sularının taşması ve nehirleri temsil eden Tethys’in tüm akarsularını kaplayarak (Nuh tufanı) onları yok etmesidir.[10] Daha sonra okeanos suları geri çekilir ve nehirler (Tethys) tekrar ortaya çıkar (Nuh tufanı sonu). Mozaikteki betimde, her iki tanrının okyanus içinde gösterildiğini, çeşitli deniz canlılarıyla birlikte tasvir edilmiş olmalarından anlıyoruz. Tethys’in saçları tam ortadan ikiye ayrılmış ve iki yandaki taraksı atrübüsüyle tasvir edilmiştir. Bunlar, Amerika’daki Gog ve Asya’daki Mogog fay merkezlerinin, Pasifik okyanusunun yaklaşık olarak orta kısımlarında, iç içe geçmiş iki elin parmakları, ya da yine iç içe geçmiş tarak dişlerine benzer biçimindeki görüntüsünü ifade etmektedir. Aralarındaki yılan tasviri, Tethys’in solundadır. Yani bu yılan, ikizlerden (Eti’lerde İkiz tanrıçalar) Asya’daki Mogog fay merkezini temsil etmektedir. Burada, olayın Gog’dan değil, Mogog fay merkezinden, yani Asya’dan kaynaklandığı anlatılmak istenmiş. Okeanos’un saçları arasında, iki yana doğru uzanan çift istakoz (Palinurus barbarae)[11] tasviri ve sağ omzuna dayadığı bir gemi dümeni var.  Sağ alt köşedeki betim, yunus balığı şeklinde algılanmış. Ancak hayvanın, sola doğru uzanan ön bacakları, başının tepesindeki boynuzu ve üzerine binmiş olan Eros’un elindeki kırbaç, bunun  saldırgan bir hayvan, yani boğa olduğuna işaret ediyor. Bize göre Eros, her ne kadar karakteriyle uyuşmayan kırbaçla görüntülenmiş olsa da, sevgisiyle bile sakinleştiremediği boğayı, sonunda kırbaçlayarak durdurma, yani Okeanos’la Tethys’in arasını bulma uğraşı içindedir. Boğa tasvirinin buradaki varlığı ve Eros’un öfkeli boğayı sakinleştirme çabası, doğal ki bizlere, Eti’lerin Pasifik okyanusu ve simgesel olarak ortaya attıkları boğa betimleri hakkındaki uyarılarını hatırlatmaktadır.[12]

Ele geçen diğer bir mozaik, tıpkı ilkine benziyor. Bu kez aralarında, Gog ve Mogog’u temsil eden ikiz yılan betimi var.[13] Bunlardan soldaki, sola (Asya), sağdaki ise sağa (Amerika) bakarlarken gösterilmiş. Panonun arkasında, elindeki üççatallı asası ve tüm görkemiyle Poseidaon, gümüş renkli çift atın çektiği altın arabasıyla, büyük olasılıkla arabuluculuk için dörtnala Okeanos ve Tethys’e doğru gelmektedir. Panonun sol üstüne yerleştirilmiş ahtopotla bunun altındaki yunus balığı, diğer yerlere serpiştirilmiş istakoz, yılan balığı ve diğer büyük balıklar, buranın Fırat nehrini değil, Pasifik okyanusunu tasvir ettiğini açıkça göstermektedir.[14]


Zeugma’dan, 1.-2. yüzyıllara ait iki mozaik. Her iki mozaikte de Okeanos’la Tethys’in, Büyük tufan sırasındaki kavgaları betimlenmiştir.
(www.gap.gov.tr/.../D8142000/Resim/zeug5.jpg).

Küçük galerideki betimler

Küçük galerideki en önemli olay, makaleyi ele almamıza neden olan kabartmalardır. Buradaki betimlerin, Kılıç tanrısıyla, geçit töreninde yer alan diğer 12 tanrıya ait olduğu savlanmaktadır. Hiç kuşkusuz iddianın, art arda dizili Eti askerlerinin, tören geçidi olarak tanımlanmış kılıçlı (bize göre kalıç’lı= orak) tasvirlerinden kaynaklandığı anlaşılıyor.

IV. Tudhaliya’yı koruması altına alan tanrı Sarruma tasvirinde, tanrının elini uzattığı önündeki ve arkasında sırtında taşıdığı sembollerin yorumu, hem bilimsel açıdan ve hem de özellikle biz Türkler için son derece önemlidir. Zira Anadolu’ya gelişimizin ilk tarihini vermese de, ilk gelişimizi 1071 Malazgirt savaşına bağlayan tüm tarihçilerin yanılgılarını açıkça ortaya koymaktadır.

Sarruma’nın önündeki sembol: Kabartmada tanrı Sarruma’nın, ya bir beze sarılı, ya da kutsal akbaba ve ikiz yılanlara (Gog-Mogog) sunulmak üzere sağ elinde tuttuğu yemi, yüzü hizasındaki sembole uzatmış olduğu görülüyor (A). Sembol, ortadan ayrılmış durumdaki bir çemberden oluşmaktadır. Çember, tanrının gözüdür (tanrının gözü, Ra’nın gözü= utchat, okulus-oculus, Tarım havzası, Kem-Khem). Çemberin sol yanı, tanrının gözünün sol tarafını, yani batısını koruyan akbabayı (Mısır’da Nekhbet-Keşiş akbaba); sağ tarafı ise, gözün sağ yanını (doğu) koruyan kobra yılanını (Mısır’da Wadjet-İkiz yılan, Naja naja oxiana) temsil etmektedir. Gözün hemen altındaki iki yana taşmış çıkıntılar, kollarını yana açmış bir insan figürünü değil, akbabanın kanatlarını betimlemektedir. Figürün sağ ve sol ayaklarında birbirlerine sarılmış İkiz yılanların (oxus), başlarını akbabanın pençe uçlarından çıkararak sol tarafa doğru baktıkları gözlerden kaçmamaktadır. Yani Eti kartalı, aslında çift başlı bir kartal değil, sola bakan başı akbaba, sağa bakan ise iki ayrı kobra yılanının, yani kutsal İkiz yılanların başlarıdır. Dolayısıyla bu sembol, doğrudan Orta Asya’daki Kem, yani Tarım havzasının (Taklamakan çölü) sembolüdür.

A= Tanrı Sarruma’nın, sağ eline tuttuğu sembol: 1. Tanrının eline sarılı bez, ya da akbaba (Nekhbet) veya kobra yılanlarını beslemek üzere uzattığı yem; B= En üstte, doğu ve batı olmak üzere ortadan ayrılmış tanrının gözü.[15] Bunun altında, semboldeki akbaba kanatlarını iki yöne açarak kapsadığı alana (batıdan doğuya-Taklamakan’dan Pasifik adalarına) işaret ediyor. Boynundan ve sağ koltuk altından çıkan iki kobra yılanı (kutsal İkiz yılanlar-Wadjet), sol bacağından sarılarak aşağıya kadar iniyorlar. Birinin başı iki bacağının, diğerinin başı ise akbabanın sağ ayağından sola doğru uzanıyor. Yani, sembolün ayaklarındaki, Hoys’un çizdiği gibi çarık değil. Akbabanın pençeleri özellikle sağ ayağının pençe uzantılarında belirgin; C= İşçiliğin oldukça zor olduğu dar alanda, tanrının sırtında taşıdığı sembollerde, ortadaki dağ tanrısının (yukarıdaki Tudhaliya’nın büyük kabartmasındaki sembolle karşılaştırınız) solunda yine akbaba, sağında ise birbirlerine sarılıp kenet olmuş ikiz kobra yılanları (Amerika ve Asya’daki Gog ve Magog fay merkezleri) yukarıdan aşağıya doğru inip tabanda bir öbek oluşturmuşlar. Öbeğin sol ve sağında görülen başlarının doğuya bakıyor olması, fay merkezlerinin buranın doğusunda olduğunu gösteriyor. Sahne iki yanda, İonik nizamdaki sütunlar ve üstte akbaba baş ve kanatlı Güneş kursu ile sınırlandırılmıştır. Akbabanın ortadaki dağ tanrısına uzanan ayakları, aşınma nedeniyle tam olarak anlaşılamıyor. Ancak bunlar da, yılanbaşı şeklinde bezenmiş olabilir? (Osseman, D., Netherlands, 2004). Uyarlama. (Arş. Çiz.).


Sarruma’nın sırtında taşıdığı sembol
Sarruma’nın diğer sembolü sırtında taşıması, onun bu ambleme karşı olan saygısıyla birlikte, buranın artık geride (doğu) kaldığını, dolayısıyla Eti’lerin göç ettikleri ana yurtlarına işaret etmektedir. Sembol, içerdiği betimlerle son derece dikkat çekicidir. Tasvirin ortasında, dağ tanrılarından Nanni, ya da Hazzi yer almış. Bunun sol tarafında, tanrının gözünün koruyucusu akbaba; sağ tarafında ise birbirine sarılmış durumda (günümüzde tıp sembolü)[16] iki kobra yılanını görmekteyiz. Bu semboller, yanardağ püskürüklerinin donmuş haline işaret eden, yanlarda çift volütlü ionik iki sütun (Hayat Ağacı) üzerinde (tamu-hesap tahtası-ölüler diyarı-cehennem), tüm sembollerin hakimi olan Güneş kursunun tam ortasındaki akbaba başı, solundaki İkiz yılanlara bakar şekilde tasvir edilmiştir (C).

Üstte İkiz tanrıçalar. Aşağıda, çift başlı kartal olduğu savlanan kabartmadan görünüm. Tanrıçalar, İkiz yılan tanrıçalarıdır. Etekteki drapelerden her biri, ikiz yılanlardan birinin gövdesini betimlemektedir. Sol omuzlarında birer akbaba var. İleriye doğru uzattıkları sol elleri üzerinde, çember şeklinde öbeklenmiş ikişer yılanın başları, sola bakmaktadır.[17] (Ay. Kay.).
Uyarlama. (Arş. Çiz.).


Akbaba ve kobra yılanı betimlerinin bir benzerini, daha açık bir şekilde, İkiz tanrıçalar kabartmasında görüyoruz. Olasılıkla tanrıçaları üstünde taşıyıp onları Anadolu’ya getiren akbaba ve kobra yılanı, bu tasvirde de yer almaktadır. Betimi dikkatlice inceleyecek olursak, bize göre sağa (doğu) bakan hayvanın başının, akbaba değil kobra yılanını tasvir ettiği anlaşılıyor. Kobra yılanları burada da iki tanedir. Sola bakan akbaba (1) solda (batı) tasvir edilmiş. Kuyruğuna kadar uzanan gövdesi ve bize göre sola uzanan sağ ayağıyla betimlenmiştir. Sağa (doğu) bakan kobra yılanının (2) gövdesi (2a) akbabanın gövdesi gibi aşağıya kadar uzanıyor. Ancak, kuyruk kısmı diğer yılanın yanında çöreklenmiş durumdadır. Diğer kobranın (3) kuyruk kısmı, akbabanın sağ bacağı üzerinden aşarak, gövdeyi çaprazlama geçtikten sonra, “2” nolu kobranın, kesik çizgilerle gösterilmiş gövdesinin altından geçip, tabanda tekrar görülmesinin ardından, akbabanın sağdaki kanadının altından çıkarak, “2” nolu yılanla, tam olarak yüz yüze gelmektedir. Yani bu tip anlatım tarzıyla sanatçı, Pasifik’in iki yanında, yüzleri karşılıklı birbirine bakan Gog-Mogog fay merkezlerini (İkiz yılanlar) ifade etmek istemiş. Eserdeki anlatımın son derece zekice tasarlandığı ve sanatçısı tarafından estetik kavramlar kapsamında izleyenlere bir o kadar mükemmel aktarıldığını yadsımak olanaksızdır.


A= Çift başlı Eti kartalı olarak tanımlanan sembol; B= Sembol üzerindeki ayrıntılar: 1. Akbaba başı ve gövdesiyle sağ ayağı: 1a: Akbabanın, olasılıkla yılanın üzerine basan sol ayağı; 2. Kobra yılanının başı; 2a. Yılanın aşağıya doğru uzanan gövdesiyle, tabanda kıvrılıp kümelenmiş kuyruğu; 3= İkinci kobra yılanının başı; 3a. Akbabanın sağ ayağı üzerinden kıvrılıp, gövdesini çaprazlama geçtikten sonra, diğer yılanın 2a gövdesinin önce altından, sonra da tabandan yukarı çıkıp “3” nolu başla birleşen gövdesi. İkiz kobra yılanları, bize Mısır’ın ikiz kobra yılanlı tanrıçası Wadjet’i hatırlatır.
(Dick Osseman, Netherlands, 2004). Uyarlama (Arş. Çiz.).


Dolayısıyla tasvir, Kem-MU doğrultusunda oluşmuş bir felaketi, ya da bu facianın sonrasını tasvir etmektedir. Bunu, Küçük galerinin duvarlarında, IV. Tudhaliya’nın yukarıda anılan kabartmasından (2) bir önceki eserde de saptayabiliyoruz (1).

Antik Mısır’da, aslan başlı tanrıça Wadjet. Başında taşıdığı ikiz kobra yılanıyla dikkat çekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder