17 Kasım 2010 Çarşamba

IZGARA PLAN, MEGARON / IV

; bu yere verilen ad da herhalde bundan gelmiş olmalı. Poseidaon (Poseidon) ikinci ikizlerden birine Ampheres, ötekine Evaimon adını verdi.[1] Üçüncü ikizlerden ilk doğan Mneseus, arkasından gelen de Autokhton adlarını aldılar.[2] Dördüncü ikizlerden ilk dünyaya gelen Elasippos, ikinciye Mestor;[3] beşinci ikizlerden birincisine Azaes, ikincisine de Diaprepes adları verildi”.[4] O denli açık ki, Platon burada dünya haritası çizmekten başka bir şey yapmıyor. 

a= Bir Mısırlıya ait gerdanlık (torc, ya da torque); b= Tokara’lıların hilal biçimli gerdanlık oluşturan göç yolları.
a. Antique Egyptians: lh3.ggpht.com/.../jINh0Pb1DVg/IMGP0295.JPG


Oysa çeşitli bilim adamları, Atlantis’i aramakta, pek çoğu da koca dünyayı,[5] sırf kendi kültürlerinin çıkış noktası olarak gösterebilmek umuduyla, daracık Atlas Okyanusu’na (Atlantik) sığdırmaya çalışmaktadır. Sayce gibi bilim adamları Herodotos’u bilimsel olmamakla suçluyor. Hatta onu kalleşlikle bile suçlayanların, böyle davranmalarının nedeni açık.[6] Tarihçinin anlatılarındaki doğruları şöyle saptıyabiliyoruz: “Herakles direkleri” dediği, Heraklesi’in ün ve gücüne yakışır Baobab ağaçları, tam onun dediği yerden, yani Sudan’dan başlayıp güneye doğru uzanıyor. Altın elma mitosuna konu olan “l’Hydnora esculenta= Madagaskar elması”nın yetiştiği yerle ilgili anlatılar da, günümüz coğrafyasıyla tıpa tıp uyuşmakta.  Hatta, ait olduğu bölgeyi tarif ederken, silphion bitkisinin (Sedef otu-Rue-Ruta graveolens) yetiştiği ve “Libya” dediği yer, tamı tamına Kyrene’de. Bu bitki hâlâ daha aynı bölgede yetişiyor. Apollon Karneios ve Zeus’un silphion betimli sikkeler, Kyrene’de ele geçmiş. Yazar için engel oluşturan tek sorun, o dönemlerde Afrika’nın tamamı için “Libya” deyiminin kullanılmış olması. Oysa, Aithiopia (Ethiopia-Habeşistan) derken “Yanık yüzlüler” deyimini kullanmış. Yani Herodotos’un “Yüzü Yanıklar” dediği gibi, Aithiopia’lılardan bahsederken aynı deyimi kullanarak, yaptığı ayrımla bu sorunun bile üstesinden gelmiş.[7] Diğer tarafta, tanrıların toplantı yerinin Yüzü


Kyrene’den Apollon sikkesi. AR Didrahmi-Stater. İÖ  308-277, Ön yüz, Karneios sağa/ silphion bitkisi. Kyrene, Kuzey Afrika, AR Didrahmi-Stater. İÖ 308-277 .



yanıklar ülkesi (Aithiopia) olduğunu söyleyen Homeros’un kalleşlikle suçlanmamasının nedeni ne acaba?[8] Bize göre, tüm bunların, tarih sayfalarından bulunup çıkarılmayacağı, çıkarılsa bile, tarihsel gerçeklerin bilimsel sayılmayıp reddedileceği ortada.

Herodotos, bize göre zamanının en büyük, tarafsız bilim adamı. Yazar Afrika’yı anlatırken, Antik yazarların hemen hepsinde tespit ettiğimiz gibi, belli bir plân oluşturmuş. Kitabındaki plân şöyle: Mısır’ın batısından başlıyor tarihçi. Buradan, Akdeniz kıyılarını takip ederken, biraz iç kısımlara girdiği de oluyor ister istemez. Daha sonra Atlas Okyanusu kıyılarına geçiyor, kâh orta kısımlara da ilerleyerek. Ümit burnuna (Cabo das Agulhas=İğne burnu) geldiğinde, buradan kuzey ve kuzeydoğuya doğru anlatırken, o zamanlar adına “lotos” denilen  Madagaskar elmasından, tam yerinde bahsediyor. Hele “Nileos” dediği nil nehrinin kaynağı olan Tanganyika, Niyasa ve Tritonis dediği Viktorya gölüyle, Nil’in çıkışı hakkındaki bire bir anlatımı, içinde Mavi Nil’i de kapsıyor. Hatta kral Psammetikos’un “dipsiz uçurum” olarak bahsettiği göle değinirken, tarif ettiği gölün Tanganyika gölü olduğu bile ortada.[9] Buradan tekrar Akdeniz’e çıkan tarihçi, bu kez Mısır’dan başlayarak tekrar güneyde Aithiopia’ya doğru bir anlatım sıralaması takip ederken, Turkana gölüne bitişik Çalbi (Chalbi) tuz çölüyle (Güneş Sofrası)[10] bunun güneyindeki tuz çöllerine bile değiniyor. Yalnız onun bahsettiği Elephantine yerleşkesi, Mısırdaki Elephantine, Thebai de bildiğimiz Thebai (Tep) değil.[11]

Tüm bunlara, İndo-Avrupa taraflısı bilim adamlarının Herodotos’u, bilim adamı olmamakla, daha da ötesi yalancılıkla suçlamaları nedeniyle değindik. Günümüzdekinin tam aksine şan, şöhret ya da maddi hiçbir çıkar gözetmeksizin eserini yaratan tarihçimiz, tarih önünde aklanmayı hak ediyor. “Memleketlerinde hiç ihtiyarın olmadığı, her zaman çocuk kalacak Helenler”den olan Platon dahil,[12] atalarımız görevlerini hakkıyla, hatta fazlasıyla yapmışlar ki, bugün gerçekleri gün yüzüne çıkarabiliyoruz. 

Kehriz’ler, Hıristiyan dininde de kutsanıp İsa ve Meryem’in freskolarıyla bezenmişler. Buradan akan su, “kutsal su” olarak kabul görmüş. Yoksa Silivrikapı’daki kaynaktan, Yedikule Meryem Ayazması yoluyla, en son Cankurtaran’da (Prookhthoi) Hodegetria kilisesindeki ayazmaya kadar ulaşan doğal kaynak suyu neden kutsansın?[13]

 
Yeryüzünün, başlangıçtan günümüze kadar geçirdiği jeolojik evreler. a= Tanrı Djehuti ve Platon’un Atlantis (Atlantea)[14] olarak adlandırdığı, Poseidaon’un, dünyayı on kral arasında paylaştırmasından önceki hali, bilimsel adıyla Pangaia (Pangaea);[15] b-d= Atlantis’in on parçaya bölünme evreleri; e= On kral arasındaki bölünmüş durumu, yani günümüz coğrafyası.[16]
Historical  perspective [This Dynamic Earth, USGS]: (www.pubs.usgs.gov/gip/dynamic/historical.html-12k).



Sonuç olarak, Herodotos’un bilim adamlığına diyecek bir şey yok. Antik kaynaklarda, Nuh’un demir attığı dağı, Klimancaro yerine, Tunus’taki Atlas dağlarına bu adı takıp bilimi yanıltanlar yerinsin, Bodrumlu (Halikarnasos) tarihçimiz değil.


Platon’un anlatılarından, Atlantis’in batık bir kıta olmadığı, günümüzdeki kıtaların ikiz kıtalar olarak adlandırılmasından anlaşılıyor. Aslında, Atlantis’in batık kıtası Mneseus (MU), tıpkı Kritias’ın dediği gibi ceset haline gelmiş bir hasta vücuduna benziyor. 1. Ortadaki ada; a= Klimancaro dağı (Atlas); II. numaralı sarı daire, haritadaki yer yetersizliği nedeniyle görsel olarak küçük tutuldu. Daire Arktika ve Antarktika dışında, tüm Büyük Okyanus, Amerika kıtası, Avustralya ve Avrasya’yı (üç ikiz) kapsıyor.[17]


Keşfin, gün yüzünde akan suyun buharlaşmasındaki kayıpların önlenmesinin yanında, soğuk ve taze kalmasını da sağlayan Lipu Shanhe’deki Fengyu mağarasında, tıpkı kehriz’lerde olduğu gibi yeraltı ırmağı oluşturan Styks’ten (Si Kiang) doğduğu, oradan ilham alındığı ortada. Hani, “Zeus nerede oturursa, onlar oradadır, Zeus nerede yürürse ardındadır onlar, ayrılmazlar gümbürtülü Zeus’tan”[18] diyor ya Hesiodos, öyle işte. İnsanlar susuz kalamazlar elbet. Nereye gitse baş tanrı Bulut (= Zeus); Sis (= Pallas),[19] nehirler (= Styks) ve deltaları oluşturan akarsular (= Zetos, Nike, Kratos ve Bia) ve dolayısıyla su, daima ardından gelir Bulut’un. Taklamakan Kehriz’lerinde bile. Aynı kökten geldikleri ortada olan, “Kehriz” ile “Kheir” kelimelerinin arasındaki benzerlikle, önce Çatalhöyüklüler, daha sonra da Tokar’ların göç yollarından belli değil mi?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder