17 Kasım 2010 Çarşamba

STONEHENGE / II



İngiltere’de, Stonehenge’in bulunduğu Saslisbury kentinin yeri ve yapımında kullanılan Mavi Kayalar’ın getirildiği savlanan Presili Kayaları mevkiinden, Salisbury’e uzanan yol haritası.


Türk ve Kayıklar adalarının (Turks and kaikos) bayrağındaki arma. Alttaki sembol, kaktüs üzerine yerleştirilmiş Osmanlı fesi olarak nitelendirilmiş. Aslında bu sembol, Maya ve Aztek’lerin kâh ellerinde taşıdıkları, kâh başlıklarına taktıkları thyrsos’lardır. Sağ üstteki mürekkep balığını, Narmer (Aha Menes, İÖ 3100-3050) paletinde, kralın (NARMR) şeklindeki kartuşu olarak değerlendirilen mürekkep balığı (cuttlefish) betinlemesiyle karşılaştırınız.
Turks ve Caicos Adaları-Vikipedi:
(tr.wikipedia.org/wiki/Turksve_Caicos_Adaları-52k).


A= Bayraktaki sembollerden sol üstte yer alan amblem: 1. Bu sembol, büyük olasılıkla adaya yerleşenlerin geldikleri bölgeye işaret etmekte ve jeolojik çöküntüler öncesinde Akheron’un konumunu göstermektedir. 2. Sembolü, Uzak Doğu’da Çin ovasıyla karşılaştırdığımızda şunları tespit etmemiz mümkün; a= Kore körfezi; b= Göçten önce, çöküntülerin ulaşmadığı anlaşılan ve kara olarak gösterilen Bo Hai denizi; c= Bo Hai deniziyle Çin ovasına doğru ilerleyen, kuzeydeki Da Hinggan Ling (Büyük Khingan) dağlarının güney uzantısı Yan Men Guan dağları; d= Hoang-Ho ırmağı (Sarı nehir). Sembolde, neredeyse tam yerinde gösterilmiş; e= Yang-Çe ırmağı. Sembolde, aslından oldukça yukarıda yer alıyor; f= Sarı deniz. Sembolde, tam yerinde gösterilmiş; g= Çöküntülerin ardından yok olan Akheron nehri (Erg nehri-Ölüm denizi-Nun nehri-Katranlı nehir- Çin mitolojisinde Lo nehri). Amblemde, karanın içine doğru ilerleyen bir uzantı şeklinde gösterilmiş. Sembolik olarak da yer verilmiş olabilir; h= Çöküntülerin ardından, “f-g-h” alanını kaplayan Pasifik okyanusu.[10] Günümüzdeki Sarı deniz; B= Sembolün, Uzak Doğu’daki coğrafi bölgeye uygulanmış şekli; mavi renk, çöküntülerden sonra okyanusa gömülmüş alan. Belirgin olması için, kıyıya tam olarak oturtulmamıştır. Lacivert renkle sınırlı alan, karaları oluşturan Çin ovasını simgeliyor.


Üç hilal: I= Büyük tufanda, Çin ovası ve Tokara adalarından, Afrika’da Etiyopya (Aethiopia) ve daha sonra Mısır ve Tarım havzasına kadar uzanan göç yolları; II= Uzak Doğu’da Endonezya-Japonya adalarından, Amerika’ya Ejder kayıklarıyla yapılan göçler; III= Japonya-Hokkaido- Thoku adalarıyla, Sibirya ve Taklamakan üçgeni arasında kalan Tokar kökenli kızıl, sarışın, renkli gözlü Ainular’ın (A= sarı renkli alan), kuzeyden kara yoluyla İsveç ve İngiltere’ye kadar uzanan göç yolları; a= Tokara, Amami, Japonya, Hokkaido ve Thoku adalarıyla Çin ovası; b= Aithiopia; c= Aigyptos; d= Kem (Khem-Tarım havzası); e=  Bering boğazından Amerika kıtasına geçiş; f= Uzak Doğu’dan Ejder kayıklarıyla gelenlerin, Amerika Kıtası’nda yaklaşık olarak çıktıkları Kaliforniya civarı;  g= Orta Amerika’ya varan Maya ve Aztekler; h= Bugünkü Şili topraklarına varan İnka’lar; k= İngiltere’de Amesbury yakınlarında Stonehenge ve daha ötede Torquay kentlerinin temellerini atan Tokar’lar. İngiltere’de Torquay ve Torque=Torc: Devir meydana getiren kuvvet,
dönme momenti; Torquate: Boynu halkalı; Torc: Boyun halkası, gerdanlık gibi anlamları ortaya çıkaran Tokar’ların göç yollarını gösteren şekil. Bu biçim, bir ay şekli oluşturmuş ve Mısırlılarla Tokar’larda gerdanlık yapımına neden oluşturmuş. Bu çerçevede, Nuh’un vasiyeti üzerine Afrika’dan                                Taklamakan’a varan ve Yafet’in oğlu olduğu ileri sürülen Türk”ün, Antik Türkçeden gelip unutulan asıl adının “Torq” ya da “Torc” olma olasılığı, oldukça yüksektir.


Özellikle Asya’daki metal buluntuların çeşitliliği ve türleri, buranın Hitit, Firig, Urartu, Sümer, Asur, Mısır, İonya, Troya, Yunan, Etrüsk[11] sanat ve kültürlerinin beşiği olduğunu gün yüzüne çıkarıyor. Bu benzerlikler, ölü gömme adetlerinden mumyalama tekniklerine, etnografisinden sosyal görenekleriyle mimarisine kadar uzanıyor. Bunların dışında, günümüzde bile, Orta Asya halklarıyla Afrika yerlileri, Amerika Kızılderilileri, Maya, İnka ya da Aztek giysilerindeki motif ve renklerin, Anadolu motifleriyle olan benzerlikleri şaşırtıcı boyutlardadır.


Bodrum Kalesi’nden alınan yukarıdaki fotoğrafta, soldan sağa doğru: Cezayir korsan gemilerinin bayrağı; Selçuklu sultanı II. Mesud’un (1289) I. Osman’a verdiği bayrak; Osmanlıların yaklaşık 16. yüzyılda kullandıkları donanma bayrağı; yaklaşık 17. yüzyılda, Osmanlıların savaş bayrağı. Yeşil’in denizleri betimlediğini Kâşgarlı Mahmûd’tan öğreniyoruz. Yaptığı dünya haritasında denizleri, Denizler yeşil şeklinde değerlendirmiş.[12] Bu nedenle, olasılıkla denizlerdeki üç hilalbetimlemesinin Selçuklulardan da önceye ait olduğu ileri sürülebilir. Biz, atalardan kalma, geleneksel üç hilal kökeninin Tokar Türkleri kaynaklı olduğu kanısındayız.
Ottoman flag - Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Flag_of_Ottoman_Empire).

Mneseus’un (Lemuria-MU)[13] olağanüstü kültürü, sırasıyla Mısır, Ön Asya, Anadolu ve Yunan, daha sonra da Etrüsk ve Roma kültürlerini oluştururken, Orta Çağ sonundan, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemine kadar, tüm kültürlerle birlikte gelişip olgunlaşmış ve Avrupa kültürünün temel kaynağını oluşturarak onu yönlendirmiştir.

Sonuç
Kendi payımıza, yalnızca Stonehenge’in değil, ağaç kütüklerinden yapılmış Wiltshire ve Cahokia çember yapılarının da, salt bir çember oluşturmak için inşa edildikleri kanısında değiliz. Özellikle Wiltshire’de açıkça görülen, çemberin dış hattından orta merkeze doğru döşendiği anlaşılan direkler, Cahokia çember yapısının, zaman içinde yıkıma uğradığına işaret ediyor. Resimde, bazı direklerin tekrar dikilme çalışmalarına ait görüntü, bunun açık kanıtı. Burada, merkeze doğru yapılacak ayrıntılı bir araştırmayla, iç çemberlere ait, zamanla yok olmuş ve dikili oldukları yerler kapanmış çukurların tespitinin olası olacağı kanısındayız.

Stonehenge’in olası yapısal planı: 1-5= Taş sıraları; Beyaz (1-3)= Olasılıkla üstü ahşap kalaslarla örtülü taş sıraları. 3. sıradaki taşlar, normal insan boyutunun biraz üzerindedir. Olasılıkla, birbirlerine ve taşların üzerine yerleşik yatay ahşap kolonlara halatlarla bağlanarak tutturulmuş ağaç kütükleri. Bunların da üstü, yapraklı ince dallar ve çamurla sıvanmış olabilir; Açık yeşil= 4. ve 5. taş dizilerine ait hat. Bu çizgiler arası, kutsal girişe işaret ediyordu. Yani, yukarıdaki altın ve püskürük taştan yapılmış eserlerde gördüğümüz, dördüncü sırada etrafı dağlarla çevrilmiş bölgenin içi; A= Kutsal alana girişte, üzerine kıymetli eşyalar, sunu ya da kurbanın kesildiği adak taşı (kuzey taraf); B= Okulus (Khem, Kem, tanrının gözü); C= Kutsal alana giriş ve kuzeydoğuda Topuk taşı (Heelstone). Bunun etrafında oluşturulmuş çemberin merkezindeki Topuk taşı, yaz döngüsünde (en uzun gün), güneşle aynı hizaya geliyordu. Moğol ve Türklerde, geniş ve rahat tasarlanmış çizme ya da çarıklar, çayır, otlak ya da meralara zarar vermemek üzere, toprağa hafifçe basabilecek şekilde topuksuz yapılırdı. Bu nedenle, doğaya ve merkezle çatışan güneşe (güneş tanrı-svastika-güneş çarkı) zarar vermemek adına, kutsal alana girişte bunlara gösterilen saygı, Topuk taşına ayak sürerek gösterilmiş olabilir; D= Kutsal alan; E= En dışta yer alan hendek (Canlandırma).


Woodhenge’deki kütüklerin, toprak seviyesinden ancak 30-40 cm olan yükseklikleri, bunların sembolik anlam taşıdıkları; böyle değilse, zaman içinde yoğun bir şekilde yıkım gördüklerine işaret etmektedir. Biz buranın, başlangıçta aynı Stonehenge’deki gibi, ölçütleri bir tonoz oluşturacak şekilde, uzunlukları hesaplanmış, kenardan merkeze doğru giderek yükselen direklerden oluşturulmuş olabileceği kanısındayız.

Yapıda, güneş ışığının tapınağa geliş konumlarına göre tespit edilebilecek açı hesapları. A= Devir meydana getiren güç (güneş); B-B’= Dönme momenti; C= Polarılmış ışık düzlemi. Bu düzlemde meydana gelen dönel etki (B-B’). Bkz. dn.4.[14]


Stonehenge’in zamanla dolgu nedeniyle yükselmiş olabilecek günümüzdeki tabanında yapılacak analizlerde, yoğun ahşap kalıntılarının tespiti mümkün olabilir. Zira biz, kayaların üzerlerinin, bağlarla sağlamlaştırılmış odun kütüklerinden bir üst örtüye sahip olduğu; üstü kapanan yan bölümlerin orta çembere kadar devam ettiği ve burada son bularak, Gökkubbe’yi temsil eden bir okulus’un oluşturulduğu kanısındayız. Dolayısıyla Stonehenge, ilkel de olsa, bilebildiğimiz dünyanın ilk kubbeli yapısı olmalıdır.


Okulus tabanındaki küçük taş üzerinde (A= Yukarıda, altından yapılmış, aplike piramit modeli eser) oluşan güneş ışığının, olası kesişim noktaları.


Yapı, bu tür inşa planıyla, Dydima Apollon tapınağının, Gökkubbe’yle örtülü sellası ve Roma Pantheon mabedinin okulus’uyla olan benzerliği nedeniyle, son derece ilgi çekicidir.[15]

Yapıda, güneşin dönme momentini gösteren, okulus tabanının bir köşesinden, bunun tam karşısındaki dikilitaşın üst seviyesi arasında oluşan 25°’lik açının varlığı dikkat çekicidir. Mavi kayaların rasgele, sırf bir tapınak dikmek için yapılmadığı, deneyimlerden gelen çeşitli ölçümlere dayandığı kanısındayız. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nden Tamer Ataç, makalesinde şöyle diyor: “Dizilme nedir, nasıl gerçekleşecek? Gezegenlerin görünen hareketlerini incelerken Dünya’dan Güneş’e uzanan doğrultu ile dünyadan gezegene uzanan doğrultu arasındaki açıya, gezegenin uzanımı denir. Uzanım 0 derece ise gezegen kavuşum konumunda, uzanım 90 derece ise gezegen çeyrek konumunda, uzanım 180 derece ise gezegen karşı kavuşum konumundadır. Gezegen, Güneş’e göre gözlem yerinin Doğu tarafında ise gezegen Doğu uzanımında, Batı tarafında ise gezegen Batı uzanımındadır denir. Doğu uzanımındaki gezegenler akşam Güneş battıktan sonra, Batı uzanımındaki gezegenler ise sabah Güneş doğmadan gözlenebilirler”.[16]

Yazar, 21 Ağustos 35 ile 9 Eylül 2040 tarihleri arasında hesaplanan gezegen dizilmelerini gösterir tabloda merkür, güneş, jüpiter, satürn ve mars gezegenlerinin açı hesaplamalarını vermiş. Hesaplamalarda dikkati çeken özellik, en dar açının 11° ile 29° arasında değişmesidir. Yani tüm gezegen dizilmeleri bu açılar arasında gerçekleşmiş. Açıların küçülmesi, gezegenlerin birbirlerine daha yaklaştıklarını ifade ediyor. Açılar arasında yer alan 11°, yalnızca 15 Eylül 1186’da saat 17’de; 29°’lik açılardan bir diğeri ise, yapılan hesaplamalara göre 9 Eylül 2040 yılında saat 4’te oluşacakmış. 2040 yılı dahil en çok dizilme açıları, dörder kez olmak üzere 25° ve 29°’lerde meydana gelmiş olacak. Bunların aylara göre durumlarıysa şöyle:
Tablo:
 Yani, 21 Ağustos 35 tarihinden bu yana oluşmuş gezegen dizilmelerinde bahar aylarını en çok gösteren 25°’lik açı oluşturan dizilmelerdir. Diğer dizilmelerde, böyle ortak bir durum görünmüyor. Örneğin 24°’deki dizilmelerden birinde Mart ayını görürken, diğerlerinde Nisan ya da Aralık ayını görebiliyoruz.


5 Mayıs 2000’de dünyadan 25° açıyla görülen Venüs gezegenine göre, güneşin mars tarafında alınan aynı açıda, bu gezegenin açı dışında kaldığı görülüyor. Zaten Ataç da, SOHO uydusunun görüntüsü içine giren gezegenleri Satürn, Jüpiter, Venüs ve Merkür olarak sıralamış. Yukarıdaki bir diğer görüntüde, Pleiades takımyıldızının da görüntü içinde olduğunu saptayabiliyoruz (Ataç, T. 2000).


Stonehenge’deki Mavi kayaların taban köşesinden, karşı kaya üstüne çekilen çizginin taban çizgisiyle oluşturduğu 25°’lik açının, gezegen dizilmelerindeki açıyla ilgili olduğu anlaşılıyor. Bu gezegenlerden birinin bile güneşle olan dizilimindeki 11° - 25° arasındaki açı içinde görülmesi, olasılıkla bahar ekinoksuna işaret edebiliyordu. Ataç’ın dediği gibi, gezegenler 90°’lik çeyrek konumunda olduklarında, bu durum kış gündönümüne işaret ediyordu.  Uzanım 180 derece olduğunda ise,  gezegen karşı kavuşum konumundadır. Olasılıkla, dünya, güneş, Venüs, Jüpiter ve Satürn gezegenleri karşı konumda olduklarında, bu durum Hint mitolojisindeki bir ilâhide de değinildiği gibi, gezegenler arası çekim dengesini bozmuş ve Apollon karneios (Marduk, X gezegeni) olayına neden olmuştu. Bu nedenle İlâhide Satürn’e şu şekilde yalvarılmaktadır:
Kerem et (lütfet) Ey Satürn! Önünde eğilerek
 Selamlıyorum Seni!”.[17]

Uzak Doğu’daki Marduk olayından hayli deneyimli çıktıkları anlaşılan Stonehenge’lilerin, diktikleri tapınaklarının yapısal planında, dizileri bozulup çoğu yok olmuş üç sıra taş görülüyor. Aslında, ana planda dairesel 5 taş sırası mevcuttu. Bize göre, 4. ve 5. taş sıraları arası, en dıştaki hendeğin iç tarafında, kutsal alana (etrafı dağlar, ya da dağ/tepee görünümlü piramitlerle çevrili dördüncü taş sırası) giriş sınırını oluşturmaktaydı.
Yapıdaki dikili taşlardan her birinin, bilim adamlarının iddia ettikleri gibi, Presili Rocks kayalıklarından kesilip deniz, ya da kara yoluyla Amisbury’e nakledikleri hakkında da onlarla aynı kanıda değiliz. Yeryüzündeki kaya oluşumlarının yalnızca yöresel olmadıkları, çeşitli tektonik olaylar nedeniyle bir noktada kaybolduktan sonra, bir başka bölgede tekrar ortaya çıkabildikleri jeolojik ve coğrafi bir gerçektir. Bu bağlamda, Stonehenge’de tekrar ortaya çıkmış olabilecek ana kayanın, Presili Rocks’ın devamı olup olmadığını, bilimsel veriler ışığında araştırmamız gerekiyor.


Olasılıkla, Marduk olayıyla birlikte, müthiş volkan faaliyetleri ve Nuh tufanına neden olmuş olabilecek, dünyaya karşı uzanımları olağanüstü şekilde 180°’lik karşı kavuşum şeklinde konumlanmış gezegenlerin, o gün aldıkları durumları (Aynı kaynak ).


Varsayımsal olarak iddiaların doğruluğu kabul edilse bile, Pembroke sahillerinde deniz kıyısına kadar uzanan Mavi Kayalar’ın bir yerinde, burada yapılmış olabilecek kesimlere ait izlerin, yani bir taş ocağının tespiti gereklidir. İkinci aşamadaysa, böyle bir yerin saptanması halinde, buradaki kesim ölçütlerinin Stonehenge’deki kaya ölçümleriyle uygunluk sağlayıp sağlamadığını araştırmak zorundayız. Ayrıca bu izlerin, Kalkolitik dönemlerden bu yana, başka inşaatlar için kullanılmış taşlara ait olabileceği olasılıkları da göz ardı edilmemelidir.

Stonehenge’deki kayaların, kara yolu ya da sallarla Bristol körfezinden geçilerek kuş uçumu, yaklaşık 280 km uzaklıktaki Amisbury’e ulaştırıldığı hakkındaki savlar, ütopik varsayımlardan öteye geçmiyor.[18] Buna ait belgeleri, Atlas okyanusunun jeolojik yapısını ortaya koyan bir makalede bulabiliyoruz. Makalede aynen şöyle deniyor: “Bilim adamlarınca saptanan çeşitli argümanlar, yüzey kayaçlarının yaşlarını tayin etmek için kullanılmaktadır. Haritada, okyanusun jeolojik yapısını gösterir tabanını görüyoruz. Bunlar, en genç olan kayaçlardan, daha yaşlı olanlara göre sırasıyla; sarı, kırmızı, kavuniçi ve mavi renklerle gösterilmiştir. Mavi kayalar, 150-200 milyon yıl öncesinde, Atlas okyanusunun genişlemeye başladığı Kretase (Jurassic age) dönemine tarihlenmektedir”.[19] Aynı haritada Mavi kaya kayaçlarının İskandinavya’dan başlayarak, İngiltere, İrlanda, Kuzey Fransa, Kuzey İspanya ve buradan Afrika kıyılarına kadar uzandığı anlaşılıyor. Bunlar, yalnızca İngiltere’nin Presili Rocks dağlarıyla Pembroke’ye özel bir kaya oluşumu değildir. İddia ettiğimiz gibi, oradan Stonehenge’e kadar uzandığı, bundan da öte, İngilterenin tüm alt yapısını oluşturduğu ortadadır.

1= Pembroke kıyılarında gün yüzüne çıkmış Mavi Kayalar; 2= Denizin altında devam eden Mavi Kaya kayaçları ve Amesbury’de tekrar ortaya çıkmış olabilecek uzantısının oluşturduğu ana kaya; 3= Toprak katmanı; 4= Toprakta, ya da toprak+ana kayayla birlikte açılmış yuvalar; 5= Stonehenge; 6= Stonehenge yakınlarında olabilecek, olası taş ocağı;  7=  Mavi Kaya’ları, taş ocağından Stonehenge’e taşıyan Kyklop’lar (Pivoted lever machine-Kollu ocak çengeli-Herodotos’a göre kanca) ve Kyklop ustaları iş başında.[20]

Rapa Nui’de, kayadan oyulmuş, ancak henüz tamamlanıp yerinden kaldırılmamış bir heykelden in situ görünüm.
a, b: Easter Island: land of mystery (2):
(www.crystalinks.com/easterisland.html-25k).

Yine Bronz çağına ait olduğu kuşkusuz olan Rapa Nui adası (Isle de Pascua- Easter island- Paskalya adası) sakinlerinin, kayalardan oyarak yaptıkları Moai (moe’nin gözü=ayın gözü) heykelleri, puna pau adlı taş ocağından oyularak getirilip, bulundukları yerlere dikilmişler. Ağırlıkları 80- 90 ton olan heykellerin, dikildikleri yerlere nasıl taşındığı konusu, aynı Stonehenge’de olduğu gibi, bugüne kadar bilim dünyasını hayretler içinde bırakmıştır. Ancak Carpiceci “pivoted lever machine= milli manivela makinesi” dediği ve günümüzdeki vincin yerini tutan ahşap makinelerden (Kyklop’lar) bahsediyor. Bu makineler, Mısır ve Rapa Nui’de olduğu gibi Stonehenge’de de devreye girmiş olabilir.[21]

Atlas okyanusu tabanında, İskandinavya’dan İspanya’nın kuzeyine kadar uzanan kayaçlardan, Mavi kaya oluşumları (sarı daire içinde gösterilmiştir).
(İrera.as.arizona.edu/lectures/earth.htm).

Olasılıkla, maçuna ya da kollu ocak çengelinin bir benzeri olan makinelerin, tekerleğin Asya’da İÖ 4500’deki keşfi göz önünde bulundurulduğunda, bunlara sahip olabilecekleri, uzak bir olasılık olmamalıdır.[22] Taş, ya da heykellerin baş kısmının, makinenin bir kepçesine, ayak kısımlarının da diğer makine ya da makinelere takılıp kaldırılması halinde, kyklopik heykellerin yerden kaldırılarak taşınmış olması, olasıdır. Eğer böyleyse, taşımada, büyük baş hayvanlar kullanılmış olmalıdır. Piramit inşaatlarında da kullanıldığı bilinen ve Herodotos’ta adı “kanca” olarak geçen makinenin, Uzak Doğu kökenli olma olasılığı son derece yüksektir. Diğer bir olasılık, Kyklop vinçlerine gerek kalmadan, dikili taşların, hemen arkalarındaki kaya oluşumlarından kesildikten sonra, ana kaya üzerinde oluşturulmuş yuvalara kaydırılarak yerlerine yerleştirilmiş ve etraflarının toprak+taş dolguyla desteklenmiş olabileceğidir. Merkezden dış halkalara doğru yapılmış işlemler sırasında, bir önceki çember taş için yapılan kesimdeki boşluk, daha sonraki işlemde yuva olarak kullanılmış olmalıdır. Afrika ve Amerika’daki piramitler, her iki yönde, birbirlerinden çok uzaktaki bu kültürlerin, merkezi bir kültürle olan bağlarını, yani Asya’yı işaret ediyor. Stonehenge ve Rapa Nui adasındaki yüksek ağırlıklı taşlar, Ege’deki Kyklopik inşa tekniğinin ayrı bir göstergesini oluşturmaktadır. Diğer tarafta, Stonehenge’de yapılmış olmasını mümkün gördüğümüz yontu işlemlerine ait yongasal kaya parçaları (arkeolojik çöplük), olasılıkla her ne kadar temizlenmiş olsa da, şayet başka amaçlarla kullanılmamış iseler, yapıya yakın bir yerlerde gömülü olmalıdır. Kyklop vinçlerine bugüne dek rastlanılmamış olması, makinenin ahşap yapısıyla doğrudan ilgilidir. Araştırmacılar bağlayıcı metal aksamlara rastlamış olsalar da, hakkında hiç bir bilgi sahibi olmadığımız makinenin bu parçalarını tanıma ve tanımlamaları, doğal olarak bugüne kadar mümkün olmamıştır.

“Mimari Donmuş Müziktir” diyor Erözü. Yazarın, bu muhteşem yorumuna nasıl olur da katılınmaz? Stonehenge’in üstünün kapalı olduğu düşünüldüğünde, kozmos’u betimleyen yurtların içinde, tıpkı uzaydaki ışınsal oyunların oluşumuna benzer biçimdeki müzikal kurguyu düşlememek olası değil.[23] Ünlü Procopius da, Hagia Sophia Kilisesi’nin kubbesini betimler ve sanki Stonehenge’e atıfta bulunurken şunları söylüyor: “…gün her zaman buradan gülümsemeye başlar. O, bütün yeryüzüne egemendir ve yeterince ışık alabilmesi amacıyla kısa taş aralıklarıyla delinmiştir”.[24]  Bize göre, tıpkı Stonehenge’in Mavi kaya aralıklarıyla delinmiş çember duvarlarını tanımlıyor tarihçi. Doğal ki, geleneksel ve kökenden gelen bir kültürün etkisiyle.

Hele Hırvatistan’ın Sarayburnu’nu andıran köşesindeki Zadar’ın deniz org’unu gördüğümüzde, insan ister istemez  “Keşke!” diyor, “Keşke Sarayburnu’nda ve ilk bizde olsaydı”.[25] Bencilliğimizden değil elbet. İnsanın o kıvrak ve ince zekasına olan hayranlığımız, dolayısıyla Tanrısal “matematik+sanat” bütünlüğüne, büyüsüne olan düşkünlüğümüzden. Gemiyle önünden geçerken, bu olağanüstü eseri her gün birilerimiz görebilme, doğadan gelen armonileri duyabilme fırsatını yakalayabilseydi diye. Ağır beton gökdelenler, tren, tramvay ve araba gürültüleri arasında, doğadan bir ses, bir nefes hiç olmazsa! Yoksa, Zadar’da olması bile büyük mutluluk ve de insanlık adına övünç bizler için. Yapının mimarı Nikola Basic ve Dalmaçyalı taş oyma ustalarını, tüm içtenliğimizle kutluyoruz. “Avrupa Halka Açık Kent Alanı Ödülü”nü, bilimsel zeka ve becerilerini yansıttıkları bu görkemli eserle, fazlasıyla hak ederek kazanmışlar.

Çember taş ve Rapa Nui heykellerinin, Kyklop makinelerine gerek kalmaksızın dikilmiş olabilecekleri diğer bir teknikten ayrıntı: I= Yüzey toprak hafriyatı; II= Kesimi tamamlanmış ve dikilmiş çember taş;[26] III= Merkezden dışa doğru olan çizgide, yeni dikilecek (→) çember taş için oluşmuş, hazır yuva.


Asya kökenli insanlık tarihi hakkında, yakın bir gelecekte yapılacak kapsamlı antropolojik, arkeolojik ve etnografik araştırmaların, Gazi Mustafa Kemal’in bu konuyu yıllar öncesinden bildiği, ya da akıl yetisi ve edindiği ön bilgilerle, geçmiş ve gelecek hakkındaki güçlü önsezilerinin de yardımıyla, en azından tahmin ettiği hakkındaki tezimizi güçlendireceğinden kuşkumuz yok. Halen yapılan ve bundan sonra da hızla süreceği kuşkusuz olan bilimsel araştırmaların, dünya tarihi ve insanlığa, bilim dışı saptırma, inkâr ve çekişmeler yerine, dostluk ve karşılıklı anlayış getirmesi dileklerimizle.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder