[1] Schmidt, K. (2007) Göbekli Tepe, En Eski Tapınağı Yapanlar, Çev. R. Aslan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, s.7.
[2] Schmidt, K. a.g.e., s.54.
[3] Schmidt, K. a.g.e., s.65.
[4] Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 28, s. 102-105.
[5] Schmidt, K. a.g.e., s.37-40.
[6] Çanak Çömleksiz Neolitik (Akeramik Neolitik-Keramiksiz Neolitik-Pre Pottery Neolithic). Biz, ileride değineceğimiz nedenlerden dolayı, bu kültürlerle ilgili evrenin, “Çanak Çömleği Terk etmiş Neolitik-Neolithic of Abondened Pottery” anlamında ÇÇTN-NAP kısaltmalarıyla ifade etmenin daha doğru olacağı kanısındayız.
[7] Schmidt, K. a.g.e., s.61.
[8] Tüylü kotuz ve Türklerde Gorgo başları için Bkz. Esin, E. a.g.e., s.178-188, Res. 185-197.
[9] Bu öküz Mısır’da Apis veya Hapis-Hapiankh, Anadolu Yunan mitolojisinde “έραρηος- bous ”, Roma’daysa “tauros ”dır.
[10] Esin, E. a.g.e., s.182, 183.
[11] Denizli’nin Kaklık Beldesi’ndeki bir maden ocağında sekiz yıl önce bulunan ve Denizli Müzesi’ne teslim edilen Homo erectus, haritaya tarafımızdan eklenmiştir.
[12] Schmidt, K. a.g.e., s.68.
[13] Yabancı bilim adamlarının “Pekin adamı” olarak adlandırdıkları bu adamı biz, fosillerinin Choukoutien’deki mağaralarda bulunmuş olması nedeniyle “Chou adamı” olarak adlandırmayı, daha doğru buluyoruz.
[14] Cole, S. (1954) The Prehistory of East Africa, Penguin Books, Harmondsworth Middlesex, s.23. Drusilla Dunjee Houston’un benzer bir yorumu için Bkz. Düzgüner, F. a.g.e., s.106.
[15] Kendi payımıza, İç Moğolistan ve Çin topraklarında yakın bir gelecekte gerçekleştirilecek araştırmalarda, bu tür maden kültürlerinin çok daha erken dönemlere tarihlenebileceği merkezlere ulaşılacağı kanısındayız.
[16] Exploring Chinese History:: Culture:: Chinese Archaeology…: (www.ibiblio.org/chinesehistory/contents/02cul/c03s04.html-19k). Düzgüner, F. a.g.e. s.105.
[17] Schmidt, K. a.g.e., s.80-83, Res.16.
[18] Kalın kireç mucurlarıyla karıştırılmış harç tabakasının, sertleştirilmesinden sonra aşındırılarak beton benzeri elde edilen parlak bir zemin (Terrazzo) oluşturulmuş olan yapı. Bu harçla döşenmiş tabanın, Roma döneminden itibaren kullanılmış stükaj benzeri bir harç olduğu anlaşılıyor. Doğal ki mermer taklidi stükaj işçiliğinden daha ilkel bir yapıya sahiptir.
[19] Pasifik okyanusunun kuzeybatısı, “Emerald denizleri” olarak da anılmaktadır.
[20] Bu betimlerin, Kem’in (Khem) batısını koruyan ve Mısır’daki adı Nekhbet olan akbaba tasvirleri olması da olasıdır. Hâlâ daha yaşamakta olan bu akbabaların günümüzdeki adı “Keşiş akbaba”lardır.
[21] Schmidt, son derece yerinde olan bir görüşle, Göbekli Tepe’deki dikilitaşlarda bulunan hayvan betimleri konusunda, Doğu’nun eski yüksek kültürlerindeki yazılı kaynakların neler olduğuna bakılmalıdır diyor.
[22] Anadolu-Yunan mitolojisi ile jeoloji biliminde “Tethys”. Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 30, s.81.
[23] Uzak Doğu kaynaklı Gorgo başı, volkanik lav ve sel suları içinde kalan kutsal öküzün, lamar’ın içindeyken çektiği acıyı yüze vuran temsili görüntüsüydü. Kotuz için Bkz. Esin, E. a.g.e, s.200, 203, 229.
[24] Bkz. Gölge tiyatrosu. ML./VIII. s.79. Sağlam kanıtlara göre Karagöz oyunu, Mısırlı sanatçılardan alınmıştır. 1517’de Mısır’ı ele geçiren Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı’ya getirdiği bu sanat dalının Mısır kaynaklı olması, Çin’le bağlantılı Aithiopia’da karaya çıkan Nuh’un, Çin’le olan ilişkisinin bir başka kanıtını oluşturmaktadır. ML./X. s.519.
[25] Buradaki Kuş Adam motifi, Delikli-taş kültürünü (elindeki dairesel motif) Rapa Nui adasına, göçmen kuşların göç yollarını takip ederek adaya varmasını, yani ilk göçerlerin kuş göçlerine benzetilmesini sembolize etmektedir.
[26] Schmidt, Nevali Çori firavun ikonografyasında yer alan kobra yılanıyla, Nevali Çori resminin arasındaki anlam birliğinden bahsediyor. Ancak, yazarın Japonya’nın kuzeyindeki Tōhoku bölgesiyle Hokkaidō adasında yaşayan Ainu’ların, alınlarındaki diademlerinde asılı “kobra yılanı+akbaba” betimlerinden bahsetmemesi dikkat çekicidir.
[27] Antik Anadolu, Yunan ve Roma kültürlerine “Omphalos” ve “Philae” olarak geçen “Dünyanın göbeği= Navel”ler arasında, Delphi, Kudüs’te bir kilisenin kutsal kabir mekânı ve Tayland’ta Chiang Rai’de bulunan diğer Omphalos’lar için Bkz. Omphalos – Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Ompgalos-22).
[28] Bu taşların deniz kıyısındaki düzlüklerde yer almaları, bizlere, Uzak Doğu’daki karni (Apollon karneios) olayı sırasında Çin’in Büyük ovasına (Persephone’nin koruluğu-Asphodel çayırı) Marduk’tan düşen ateş toplarını da hatırlatmaktadır, krş. için Bkz. brd. Dünyanın göbeği taşları (Navel of the World).
[29] Schmidt, K. a.g.e., Res.80. Delikli-taş kültürüne ait diğer bir yapısal formu, “Çeşme taşı” adı altında bir Yahudi tapınağında, Kudüs’teki “Tapınak tepesi”ndeki Kaya camii’nin kubbesi altında görüyoruz. Yapı “Navel”, yani Dünyanın göbeği olarak tanımlanmış. Bkz. Omphalos – Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Omphalos-22).
[30] “Dünyanın göbeği” için Bkz. Easter Island-Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Easter_Island).
[31] Masa biçiminde taş anıt.
[32] İspanyolcadaki diğer adı “Dev kadının iği”dir (Es Fus de sa Geganta-The giantess’s spindle).
[33] Bkz. brd., s. 157, Fig.164 (Kitap tasarımı için verilmiş, geçersiz dip nottur).
[34] Schmidt, K. a.g.e., s.112. Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 28, s.107.
[35] Schmidt, K. a.g.e., s.135-137.
[36] Yeni Zelanda yerlileri olan Patu-paiarehe’ler, geç dönemde Māori’ler adıyla bilinmektedir. Māori’ler (=Taş inşaatçıları) Antik ataları Patı-paiarehe’leri Kri-puwhero ve altın sarısından kırmızıya çalar saç renkleri nedeniyle de “Uru-kehu” olarak adlandırmışlardır. Biz bunların, Patu-paiarehe’lerin göçlerine karışan Tokarlı Ainu’lar olduklarına inanıyoruz.
[37] Düzgüner, F. (2009) “Yazılıkaya’da Eti’lerin (Aith’ler= Eth’ler= Yanık’lar) Kem (Khem) Sembolleri”, (www. Hermetics.org/Etiler.html).
[38] Japonya’nın kuzeyinde Tōhoku bölgesi ve Hokkaidō adasındaki Ainu’lara, bazı hallerde “Aino” da deniyor. Bkz. Aino – Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Aino).Ainu adına, benzer şekilde Finlilerde rastlıyoruz. Aino, Fin folkloru ve ulusal Kalevala destanının kadın ana karakteridir. Aynı zamanda, yaşlı ve akıllı kişiliğin temsil edildiği, kudretli bir güce ve sese sahip olan bir Fin tanrısıydı. Fince “Väinämöinen→Vainomoinen” olarak da yazılan ismin içindeki “Aino” adının “Ainu” ile olan benzerliği yanında, Finlilerin de tıpkı Ainu’lar gibi sarışın ve renkli gözlü olmaları hem dikkat çekici ve hem de Ainu’ların (Tokar’lar) göç yollarına işaret etmesi bakımından önemlidir. Bkz. “Aino (Finland) Vainomoinen” ve “Ainu-rak-kur (Japan)”. Turner, P; Coulter, C. R., a.g.e., s.30. Ainu-rak-kur, Kuzey Kutbu civarındaki Animism ve Şamanizm’e dayalı bir inançlar topluluğudur. Konu hakkında, genel anlamda ve çok güzel hazırlanmış bilgi için Bkz. Circumpolar Animism and Shamanism: (texts.00.gs/Circumpolar_Animism_and_Shamanism,_I.htm).
[39] Onians, J. (2004) Atlas of World Art, Laurence King Publishing, London, s.51. Ayrı görüşteki benzer haritalar için Bkz. Atlas of World Art - Google Books Result: (books.google.com/books?isbn=1856693775...).
[40] Māoriler için çeşitli kaynaklarda verilen tarih, yaklaşık olarak 800-1300 dolaylarıdır. Oysa burada tespit ettiğimiz Māori Patu sembolü, II. Ramses (Ramesses- Riʕmīsisu) dönemine yani İÖ 1278-1213 yıllarına ait. Dolayısıyla Patu sembolünün Māoriler öncesinde Patu-paiarehe’lere ait olduğu ortadadır. Mısırlıların bu sembolü Patu-paiarehe’lerden taklit ederek almadıkları, dolayısıyla, kendilerinin de bu sembolün Uzak Doğu’daki sahiplerinden oldukları açıktır. Bu kapsamda, sembolün ilk ortaya çıkış tarihinin İÖ 4000-3500’leri bulduğu anlaşılıyor.
[41] “SA” hiyeroglifi: Çobanların barınıp korundukları yere işaret etmektedir. Özellikle tanrı Bes ve Taweret’le birlikte, belirli tanrıların taşıdıkları bir tılsımdı (amulet).
[42] Yukarı Mısır’dan, Aşağı Mısır’a doğru denmek isteniyor. Yani, güneyden kuzeye doğru.
[44] İsmi ayrıştıracak olursak, “Ao= bulut; tea= beyaz; roa= uzun” anlamlarındaki bileşik isim, “Uzun beyaz bulut ülkesi”ni ifade etmektedir.
[45] İleriki sayfalarda, dikilitaşların ait oldukları yapıları karıştırmamak üzere, bunları, yapıların kod harfleriyle birlikte ifade etmenin, daha yararlı olacağı kanısındayız.
[46] Schmidt, K. a.g.e., s.117-119, Res.44, 45.
[47] I. Sülale’den, Yukarı ve Aşağı Mısır’ı ilk kez birleştiren kral Narmer (Aha-Menes, İÖ 3100), Mısır’ın en eski krallarındandır. Narmer Paleti olarak bilinen eserinin üst kısımlarında tanrıça Hathor, öküz başı (Tüylü kotuz) biçiminde tasvir edilmiştir. Pek çok kılığa giren tanrıça, aynı zamanda kobra yılanı, şahin ve dişi aslan biçimlerinde de görüntülenmişti. Gorgo’nun dişi kişiliğiyle uyuşan Hathor, Tüylü kotuz tiplemesinin Mısır’daki karşılığı olabilir.
[48] Tapınakta, ilk resimdeki yılan sembolüne benzeyen, ancak daha büyük boyuttaki yılan motifinin elektirik ampulüne benzetilmesi amacı aşan, abartılı bir görüştür. Kabartmada anlatılmak istenen, İkiz yılanların istedikleri insan kanı, gerçekleştirilen kurbanlarla, İkiz yılan tanrıçalarını temsil eden figürlerin ellerinde tuttuğu iki muhafazanın içindeki yılanlara birer boru yardımıyla ulaştırılmakta, böylece sunulan adaklarla birlikte Gog ve Mogog yılanları sakinleştirilerek yeni bir facianın oluşması önlenmek istenmektedir. Her iki muhafazanın altında, günümüz amortisörlerine benzer semboller Djed dikmeleridir (Djed pillar). Mısır mitolojisinde, tanrı Osiris’in omurgasına işaret eden semboller, durağanlığı (hareketsizlik-stability) ifade etmektedirler. Bu ifadenin, muhafazaların içindeki İkiz yılanları durdurmak, stabilize etmek amacını güttüğü açıktır. Dolayısıyla, Bolivya’da ele geçen Fuente Magna taş kasesinin (Delikli-taş) iç kısmında, ve Kem sembolünün hemen altında betimlenmiş tanrının, kollarını her iki tarafa gererek, İkiz yılanları başlarından tutup onları durdurmak istemesine benzer bir sahnenin, burada da işlenmiş olduğunu görüyoruz. Sağ tarafta, kurbanın önünde kan borusunun üstünde karşılıklı oturan iki küçük figür, birbirlerinin ellerinden tutarak yılanların bu kanla sakinleşmesi için dua etmekte, kurbanın başında duran kuyruklu bir şaman, töreni gerçekleştirmek üzere, havada tuttuğu bıçağı az sonra kullanmak üzeredir. Yılanlardan soldaki isyan halindedir. Sağdaki yılan ise, kanın geleceği hortumun bağlı olduğu tarafa bakmakta, yani biraz ikna olmuş görünmektedir. Bkz. (www.theglobaleducationproject.org/egypt/artic...).
[49] Aslanlı Dikilitaş yapısının duvarında yerleşik, Delikli-taş üzerine yemin eden, karşılıklı iki el betimi ile karşılaştırınız. Bkz. brd. s.114, Fig.104a.
[50] Kuyruklu şaman tasvirine benzer bir dendriti için Bkz. Düzgüner, F. (2009) “Yurt, Praitorion, Kilise ve Cami Mimarisi İlişkileriyle Volkanlar”, (www.hermetics.org/yurtlar.html).
[51] Oysa, Marduk’un yalnızca Asya’daki Mogok fay merkezini tetiklediği anlaşılmaktadır. Yukarıda da değinildği gibi, İç Moğolistan ve Çin topraklarında gerçekleştirilen bilimsel jeolojik ve kimyasal veriler, Asya’da oluşan karni olayını belgelemektedir.
[52] Pos bıyıklı erkek başı tiplemeleri için Bkz. Düzgüner, F. (2009) “Dünyanın, İlk Kubbeli Yapısı: Stonehenge ?”, (www.hermetics.org/stonehenge.html).
[53] Yeni Zelanda’da Taupo gölü kıyısındaki kaya kabartmasındaki “Maymun adam” betimiyle krş..
[54] Fotoğrafın büyütülmesi halinde, ayrıntı bilgiye varılabilecektir.
[55] Kaplumbağa, içinde can taşıyan (magma); dışı kabuk bağlamış (yeryüzü kabuğu) bir hayvandır. Bu fizik yapısı nedeniyle dünyaya benzetilmiş olmalıdır. Üzerindeki Delikli-taş’lar, yeryüzü volkanlarını temsil etmektedir.
[56] Esin, E. a.g.e., s. 102, 270, Res.135. Coe, M. D., a.g.e., s. 203, Res.138.
[57] Çin’de, Bronz çağına tarihlenen Erligang’da (İÖ 1600-1400), mimari anlamda yapı tabanlarıyla (kutsal alan ?), yeşim taşından yapılmış eserler arasında, çok miktarda delikli taş (bullaun-stone) ele geçirilmiştir. Ayrıntılı bilgi için Bkz. (www.friensofjade.org/.../?currentpage=5).
[58] Kuzeybatı Amerika’da, Haida kabilesinin reisine ait bir konut modeliyle krş. American Museum of Natural History, New York. Bkz. Gombrich, E. H. (1997) Sanatın Öyküsü, Çev. E. Erduran; Ö. Erduran, Remzi Kitabevi, İstanbul, s.48, Res.26.
[59] İçinde ateş yanan Delikli-taş’ların volkanları temsil ettiği açıktır. Bu bağlamda ateşin kadını, suyla dolu delikli taşın da erkeği temsil ettiği anlaşılıyor. Olasılıkla ayin sonunda, su ateşin üzerine dökülüp söndürülecektir. Bu bağlamda, olayın aynı zamanda cinsellik içerdiği anlaşılmaktadır. Göbekli Tepe’de ele geçen fallos ve Aslanlı Dikilitaş Yapısı, bu öngörüyü destekleyici içeriktedir. Schmidt, K. a.g.e., Res.70, 104, 105.
[60] Homeros, Odysseia XI 107; XII 261;
[61] Castleden, R. (1992) Neolithic Britain, New Stone Age Sites of England, Scotland And Wales, Routlege, London, s.29, 42, Fig.15.
[62] Neolitik dönem taş işçiliğinin, Çinden çıkıştan sonra, Batı’ya doğru yayılımı sırasındaki taş işçiliğinde, bunların daha kaba bir görünüm kazandığı anlaşılmaktadır.
[63] Schmidt, K. a.g.e., Res.13.
[64] Schmidt, K. a.g.e., Res.81.
[65] Schmidt, K. a.g.e., s.124.
[66] Schmidt, K. a.g.e., Res.51, 52.
[67] Schmidt, K. a.g.e., s.128.
[68] Talatı de Dalt, Talayotik (kaba işli dikilitaş) bir yerleşim olan Maó’dan 4 km uzaklıkta, adanın ana yolu üzerindedir. Burası, Minorka prehistoryasının en önemli yerleşim merkezidir.
[69] Hulme, K. (2004) Lapita Pottery Facial İmages, (www.celticnz.co.nz/hot_mail6.htm).
[70] Çatal Höyük’ün VI. Tabakasındaki bir erkek gömütünde ele geçen, çakmaktaşından yapılmış bir tören hançerinin, kemikten yapılmış sapındaki ikiz yılan betimleriyle krş.
[71] Eser, Titikaka gölü civarında, La Paz kentine 75-80 km uzaklıkta Tiwanaku’da bulunmuş. İçindeki çivi yazıtları nedeniyle Sümer-Akad döneminde İÖ 3500-3000’e tarihlenmiş. Buna göre İnka’ların kökenlerinin de aynı yıllara, yani Büyük tufan sonrasına dayandığı ileri sürülebilir. Bize göre eser, Uzak Doğu’daki ortak bir kültürün, tektonik olaylar ve Büyük tufanın ardından, doğu ve batı yönlerindeki hareketlerine işaret ediyor olmalıdır. Bu nedenle, bu tür çivi yazısı, olaylardan çok kısa bir süre önce Uzak doğuda işlev kazanmış olmalıdır. Eğer böyle ise, benzer eserlerin burada bir yerlerde de ele geçmesi gerekir. Aksi durumda bu eser, Mısır, Sümer ve Akad’larla Mezoamerikan kültürleri arasında bir bağlantı olduğunu ortaya koyuyor. Aynı kanıda olmamamıza karşın, Fuente Magna’nın içindeki çiviyazılarıyla Sümer-Akad çiviyazılarının dilbilimciler tarafından karşılaştırılması ve sonucun açıklanmasının gerekliliği ortadadır.
[72] İnka’ların bu yazıyı neden kullanmadıkları merak konusudur. Bize göre olasılıklar şöyle sıralanabilir: 1. Çiviyazısı Büyük tufan öncesinde henüz bulunmuştur. Şili’de karaya çıkan ve yazıyı bilen İnka’lar, toplu ölümlerle sonuçlanan bir olayla karşılaşmışlardır. Fuente Magna da, bunlardan geriye kalmış bir eserdir; 2. Yazı, Uzak Doğu’dan Şili’ye uzanan kutsal bir ifade içermektedir. Bu nedenle, kutsal inançlarına dayalı olarak günlük amaçlarla kullanılmamıştır; 3. Şili kıyılarına varan ilk göçmenlerin ardından, nedeni bilinmeyen bir ara evre geçirilmiş, bu arada da yazı unutulmuş olabilir.
[73] Onians, J. a.g.e. s.50.
[74] Schmidt, K. a.g.e., s.129, Res.53.
[75] Schmidt, K. a.g.e., s.139, Res.58, 59.
[76] Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 28, s.106.
[77] İÖ 10. bin çok erken bir tarih olsa da, yazarın Avustralya yerlileri Aborjinler ile Yukarı Mezopotamya arasında düşsel bir patikayı düşünmesi, onun bu konudaki sezilerinin doğruluğuna işaret etmektedir. Schmidt, K. a.g.e., s.142,143, 225, Res.66, 67, 76.
[78] Schmidt, K. a.g.e., s.144.
[79] Önceki bir yazımızda, aynı figürü şöyle tanımlamıştık: “Bağ bozumu döneminde, diz çökmüş, dua eder pozisyonundaki bir şaman figürü”. Konu hakkındaki bilgilerimiz arttıkça, geçmişte yapılan bazı yorumsal hatalar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, yazıda ifade ettiğimiz aynı figür hakkındaki yorumu, yukarıdaki şekilde düzeltiriz. Bkz. Düzgüner, F (2009) “Yurt, Praitorion, Kilise ve Cami Mimarisi İlişkileriyle Volkanlar”, (www.hermetics.org/yurtlar.html).
[80] Buradaki ölü Hongshan’lı figürünü, Kartal başlı totemlerde, ölmüş bir insanı kollarının altından tutarak, onu göğe doğru ölüm yolculuğuna çıkaran Gorgo tasvirli, Kartal başlı totemlerdeki açıklamayla krş. brd. Fig.43a. Düzgüner, F. Erg-Enek-On, s.122. Bkz. Fig.50e’deki açıklama.
[81] Schmidt, K. a.g.e., Res.69.
[82] Schmidt, K. a.g.e., s.138, Res.80.
[83] Schmidt, K. a.g.e., s.139, Res.59.
[84] Benzeri sismik çizgilerle oluşturulmuş baklava dilimleri ve ortasında dairesel biçimde gösterilmiş volkan krateri betimleri için Bkz. Düzgüner, F. Erg-Enek-On, s. 29, 30, Fig.1.
[85] Schmidt, K. a.g.e., s.141, Res.63, 64.
[86] Bıçakçı, E. (2009) “Neolitik Dönemde Anadolu ve Trakya’da Malzeme ve Mimarlık”, Mimarlıkta Malzeme, Sayı: 12, s.36, 40, 41, Res.4, 18, 21.
[87] Schmidt, K. a.g.e., s.149, Res.75-81.
[88] Mısır Ölüler kitabından alınan resimdeki “enek=saban” ve kalıç’la (orak) karşılaştırınız. Düzgüner, F. Erg-Enek-On, s.105, Fig.43b.
[89] Perspektif sanatı ilk olarak Yunanistan’da “Skenographia= Sahne arkası resim sanatı” ile başlamış. Yunan filozoflarından Anaksagoras ve Demokritos’un çalışmalarıyla devam eden gelişmeler, Öklit’in optik araştırmalarıyla matematiksel bir boyut kazanmıştır. En güzel ilk örneklerini, Pompei’de (İÖ 4. yüzyıl – 79) görüyoruz. Perspektife modern anlamda ilk optik boyutu kazandıran ise, 1021’de “Optiklerin Kitabı” adlı eseriyle Iraklı fizik ve matematikçi Alhazen’dir. Linear perspektifle yapılan ilk eseri, 1377-1446 yılları arasında yaşamış olan Floransalı mimar Fillipo Brunelleshi’nin eserlerinde görüyoruz. Ancak, bu sanatın resimlere tam olarak yansımadığı, dolayısıyla yaygınlaşmadığını, Hartmann Schedel’in, Topkapı Sarayı ve Sultanahmet meydanını konu alan 1493 tarihli gravüründen anlamamız mümkündür. Düzgüner, F. Iustinianus Dönemi’nde ;İstanbul’da Yapılar, Fig.3. [en.wikipedia.org/wiki/perspective-(graphical)].
[90] Gorgo başına Türklerde “t’ao-t’ieh” deniyor. Buna ait betimler, çeşitli tasvirler halinde Uzak Doğu’dan Amerika Kızılderilileri, Maya, Aztek ve İnka’lara kadar uzanmaktadır.
[91] Düzgüner, F. (2006) “Byzantion Dönemi’ndeki Kurgusuyla Bir Anadolu Mucizesi: İstanbul”, mimar.ist, Sayı: 21, s.99, 100, Şek. 9. Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 23, s.83-85, Şek. 10. Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 26, s.104-110.
[92] Schmidt, K. a.g.e., s.151, Res.82.
[93] Schmidt, K. a.g.e., s.152, Res.83.
[94] Mask ve çenesinden sarkan püskülleri, nazarlıklar ve bunların altındaki etekleri oluşturan püsküllerle karşılaştırınız. Düzgüner, F (2010), "Büyük Tufan (Büyük Zeval)", (firat-duzguner.blogcu.com). Tüylü kotuz’un boynundan aşağı sarkan tüyleri temsil eden püsküllerin üzerinde, birinde güneş sembolü Güneş çarkı (svastika), diğerinde Kem’i işaret eden tanrının gözü (mavi boncuk-nazarlık) sembolleri yer alıyor. Gombrich, “Sanatın Öyküsü” adlı kitabında, Antik dönemde Yeni Gine’de yapılan ritüel törenler sırasında kullanıldığı açık olan bir el tılsımını “Tören maskesi” olarak tanımlamış. Tılsımın bir mask olmadığı çok açık. Uzak Doğu kültürünü doğru okuyamayan pek çok Batılı bilim adamları gibi Gombrich’in de yanılgıya düştüğü ortada. Yazarın açıklaması şöyle: Tören maskesi. Yeni Gine’de, Papua körfezi bölgesinden, 1880 dolayları. Ağaç, ağaç kabuğu ve bitkisel lif, yüksekliği 152.4 cm . Museum of Mankind, Londra. Esere baktığımızda, her şeyden önce, resmin mask zannıyla ters basılmış olduğunu görüyoruz. Resim 180° çevrildiğinde, tılsım’ın elle tutulan sap kısmı aşağıya geliyor. Buradan tutulup yukarı ve aşağıya sallandığında Tüylü kotuz’un (Gorgo başı) liflerden oluşmuş tüyleri de yukarı ve aşağıya doğru sallanırken, kotuz’un başı kâh görünüp kâh ortadan kayboluyordu (Kızılderili totemlerindeki kotuz başlarıyla krş.). Daha geç dönemlerde (en erken İÖ 4. bin ortaları), Nevali Çori’deki betimlerle başlayıp Anadolu-Yunan ve Roma sanatlarında Gorgo’ya dönüşen Tüylü kotuz’un yüzü, Uzak Doğu’da İÖ 4000-3500 yılları arasında oluşan tektonik felâketlerle, bunun sonucunda oluşan Büyük tufan sırasında, lamar’ın içinde kalıp acılar içinde kıvranan Tüylü kotuz’u canlandırmaktadır. Tılsımın yuvarlak olan ağaç bölümündeki Gorgo’yu betimleyen bu yüz ifadesinin iki yanından kol biçemindeki boynuz çıkıntılarında da, salkımlar halindeki tüy betimlerini görebilmekteyiz (brd. s.70, Fig.40’taki Tüylü kotuz resimleriyle krş.). Büyük ihtimalle, içi boşaltılmış olabilecek ağaç bölümün iç kısmında, sallandığında ses veren bir takım taneciklerin var olması olasıdır. Eserin, asla bir mask olmadığı ortadadır. Benzeri “El tören tılsımları”nı, Kuzey Afrika yerli kabilelerinde, günümüzde bile görebilmemiz mümkündür. Gombrich, E. H. a.g.e., s.47, Res.25. Schmidt, K. a.g.e., s.98, Res.16. Bkz. brd. s.73, Fig. 43a, b.
[95] Etrüsklerde benzer Gorgo başı için Bkz. Bargellini, P. a.g.e .Res.52, 57, 71. Düzgüner, F. a.g.e., s. 108, dn.70.
[96] Schmidt, K. a.g.e., s.152, Res.84.
[97] Schmidt, K. a.g.e., s.154, Res.85.
[98] Schmidt, K. a.g.e., s.154, Res.86.
[99] Schmidt, K. a.g.e., s.155.
[100] Schmidt, K. a.g.e., s.155, 156, Res.87.
[101] Kabartmada, tilkinin baş kısmı net değildir. Bu nedenle çizime, Göbekli Tepe kabartma sanatında klasik hale geldiği görülen tilki başı aplike edilmiştir.
[102] Schmidt, K. a.g.e., s.294, Res.107.
[103] Bu tür dağ tasvirlerini, Anadolu Yunan tapınak mimarilerinden çok daha önce ve ilk kez Göbekli Tepe’de görüyoruz.
[104] Mnemonic. Başta Byzantion’un Yedikule’deki (Brakhiolion) Altın Kapı (Khryse Pyle- Porta Aurea) olmak üzere, özellikle Anadolu’da saygı görmüş olan bellek tanrıçası Mnemosyne’dir. Avustralya ile Japonya arasında kalan adalar grubunu oluşturan Mu kıtasının adı, Platon’un Kritias’ında Mneseus olarak geçmektedir. Dolayısıyla, Mısır, Mezopotamya, Anadolu-Yunan kültürlerinin kaynağı açıkça ortadadır. Erhat, A. a.g.e., s.207. Platon, a.g.e., 114.
[105] Benzeri bir hesaplamayı, yukarıdaki Mısır resminde Taçlı İbis kuşunun yanındaki yavru İbis kuşu betiminde de görmekteyiz. Krş. brd. Fig.4b.
[106] Redhouse Sözlüğü, a.g.e., s.1180.
[107] Schmidt, K. a.g.e., s.156-162, Res.88-92.
[108] Schmidt, K. a.g.e., s.217.
[109] Göbekli Tepe’de ele geçen taştan yapılmış fallos’la karşılaştırınız. Schmidt, K. a.g.e., Res.70.
[110] Schmidt, K. a.g.e., s.163, Res.23..
[111] Bunların Delikli taş (Bullaun-stone) oldukları açıktır. Schmidt, K. a.g.e., s.259, Res. 99, 100.
[112] Schmidt, K. a.g.e., s.261, 275.
[113] Schmidt, K. a.g.e., s.267.
[114] Turner, P; Coulter C. R., a.g.e., s.40.
[115] Schmidt, K. a.g.e., s.263.
[116] Semadan veya ruhlardan bir nimet olarak kabul edilen “buyanhishig” (kısaca buyan).
[117] Dionysos bayramlarında, Bakkha’ların “Euhoi” çığlıkları için Bkz. Erhat, A. a.g.e., s.92, 93.
[118] “aei”nin okunuşunun, Türkçe’deki “Ay” ile aynı olması dikkat çekicidir.
[119] Bu ayin şekli genel anlamda, günümüzde de devam edegelen Mevlevi ayinlerini hatırlatmaktadır. Herodotos, a.g.e., IV.189. Eflatun, Küçük Diyaloglar, s.321, 409a.
[120] Düzgüner, F. (2009) “Pandora’nın Kutusu”, (www.hermetics.org/pandora.html).
[121] Schmidt, K. a.g.e., s.261.
[122] Schmidt, K. a.g.e., s.116.
[123] Schmidt, K. a.g.e., s.125, 126.
[124] Schmidt, K. a.g.e., Res.76.
[125] Tablo, sayfa sınırlaması nedeniyle oldukça küçüktür. Fotokopi, ya da bilgisayar yoluyla kopya edilip exel’e taşınması halinde ayrıntıları görmek mümkündür.
[126] Burada saptadığımız ay motifiyle, Mısırlıların gerdanlık olarak kullandıkları tanrı Aah’ın torque’si, ya da torch’unu karşılaştırınız. Bkz. Düzgüner, F. Erg-Enek-On, s.82, Fig.32.
[127] Değerlendirmeler, Schmidt’in Göbekli Tepe yayınının yapıldığı 2007 tarihi ve öncesini kapsamaktadır.
[128] Khem-Mu kültüründen Afrika’da Klimanjaro dağıyla, buranın ardından Akdeniz, Anadolu ve Yunan kültürlerindeki Olimpos ile Ararat dağına miras kalan Atlas dağı (Tanrıların dağı) ?
[129] Ruhlar-odası, olasılıkla Erg nehrinde (Ölüler denizi-Nun-Akheron) ölenler için düzenlenmiş, kutsal bir yer olmalıdır. Sacred Sites in Korea: (www.sacredsites.com/asia/korea/korea.html-39k).
[130] Zu’l-Karneyn şeklindeki yazımın, islâm dinindeki göksel olayları adlandıran “Zi-l-hicce” ve “Zi-l-kade”nin yazılışalarına benzerliği nedeniyle, en doğru yazılış olduğu anlaşılmaktadır. Yani burada, tire ayrımından
önceki “>Zu’l< = Göksel bir olayı; tireden sonraki “>Karneyn< = Karni olayını ortaya koyan bir bileşik kelimeyi ifade etmektedir.
[131] Yeni Zelanda’da, Wellington’un çok yakınındaki Wairarapa sayfiyesinde, Stonehenge’ye benzer Çember-taşlar için Bkz. Stonehenge Aotearoa-Home: (www.astronomynz.org.nz/stonehenge). Aotearoa Dreaming: Stonehenge Aotearoa: (aotearoadreaming.blogspot.com/…/stonehenge-aotearoa.html).
[132] Hawaiki adasının günümüzdeki adı Taha adasıdır. Dağlık bir coğrafyaya sahip ada, Fransız Polenezyası adalar grubundandır. Bora Bora ve Raiatea adalarının çok yakınındadır.
[133] The Māori-New Zealand in History: (history-nz.org/maori.html-47k).
[134] Fuente Magna taş kasesinde, Tanrı Viracocha’nın üzerine bindiği hourua ile karşılaştırınız.
[135] Cishan, Çinin Hebei Eyaleti’nde Wuan’da; Peiligang, Çin’in Xinzheng İlçesi yakınında; Yangshao, Shaanxi ve Shanxi’de, Henan bölgesindedir.
[136] Hemudu, Çin’in Yuyao yakınında Zhejiang’da; Liangzhu, Nanjing’in kuzeyinde, Yangtze nehri deltasındadır.
[137] Daxi, Sichuan’ın doğusunda, Yangtze nehri ortalarında Three Gorges bölgesinde yer almaktadır.
[138] Sarı nehir (Hoang-Ho) yakınında İÖ 4350~3950’ye tarihlenen bu kültür, bronz ve taşın birlikte kullanıldığının saptandığı Geç Neolitik dönemi göstermektedir. Buradaki veriler, Bronz’un Uzak Doğu’daki keşfinin en geç İÖ 3950’ye dayandığının göstergesidir. Dawenkou, Shandong’da; Longshan, Jinan şehrinde, Shandong’dadır.
[139] Xinglongwa, İç Moğolistan Liaoning sınırında; Xinle, Liaodong yarımadasında, Liaoning’de; Hongshan, İç Moğolistan’da Liaoning ve Hebei’dedir.
[140] Qujialing, Yangtze nehri ortalarında Hebei ve Hunan arasında; Shijiahe, yine Yangtze nehri ortalarında, Hebei’dedir.
[141] Onians, J. a.g.e,, s.46. Yintaowen, Si Kiang nehri civarında yaygın olan bir kültürdür.
[142] Chavannes, E. (2006) Batı Türkleri Tarihi, Çev. M. Sirman, Töre Yayın Grubu, İstanbul, s.232. Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 28, s.106, dn.43.
[143] Yangshao kültürünün Neolitik evresini oluşturan, Hoang-Ho (Sarınehir) nehrinin orta kısımlarındaki bir vadide yer alan Neolitik Yangshao kültürünün temsilcisi Banpo kültürü, İÖ 10.000-5000 arasına tarihleniyor. Günümüzde Çin’in Shaanxi Eyaleti’nde Xi’an kentinde bulunmaktadır. Kazılarda bu kültüre ait pek çok tarım aletleriyle, balıkçılık malzemeleri ele geçmiş. İlkel Banpo köylüleri 6800-6300 yıl öncesine tarihleniyor. Renkli çanak çömlekleri Yangshao kültürü özellikleri göstermektedir.
[144] Ainuların kökeni, bazı kaynaklarda İÖ 15.000’e dayandırılmaktadır.
[145] Onians, J, a.g.e., s.42.
[146] Mellaart, J. (1988) Yakındoğu’nun En Eski Uygarlıkları, Çev. B. Altınok, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, s.24, 25, Res.13.
[147] Onians, J. a.g.e. s.41.
[148] Sümer’lerin Gılgamış destanında şöyle deniyor: “Üzerinde Cennet’in bulunduğu yerin korumaları olan, güneşin doğup battığı, Mashu’nun ikiz dağlarına varır. Ölüme şöyle bir bakış atan Akrep adamlar,* güneşle, güneşin doğuş ve batışındaki kapısında onun bekçiliğini yaparlar. Gılgamış yüzünü kapar (güneşin parlak ışığından, gözlerinin kamaşması nedeniyle ?). Bu dağlara daha önce hiçbir ölümlünün gelemediğini söylerken (Akrep adamlar) Gılgamışı yarı tanrı sanıp, buralara kadar niçin geldiğini sorarlar. Gılgamış, sonsuz hayatı bulmuş olan Upnapiştim’i (Upa-napisthi) aramaya, ondan ölümsüzlüğün sırrını öğrenmeye geldiğini söyler. Onu, niyetinden vazgeçirmeyi başaramayan bekçiler, dağların altında karanlık tünelleri olan bir yeraltı geçidini tarif ederler. Burası, güneş tanrının patikasıdır (Burası güneşin, akşamları doğuda doğmak üzere geri döndüğü yerdir). Onun için yolun güvenli olmasını dilerler (Onu, güneş onu yakalamadan önce, patikanın sonuna varmış olması gerektiği hakkında uyarırlar). Pasajda, karanlığın içinde aceleyle yürürken, güneşin ışıkları birdenbire ortaya çıkıverir. Orada bir kadın figürü (Shiduri ?) görmüştür. Şimdi, içinde çiçek açmış akik, lapis lazuli, kıymetli taş ziynetler ve mercan ağaçları olan mücevher bahçesindedir”. (Tablet.9’dan alıntı). Michael Mc Goodwin’in Gılgamış destanı özeti, 2001-2006. Gılgamesh-Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Gılgamesh-61k). Mitosta, güneşin battığı yer olarak Afrika’da Etiyopya’nın kastedildiği ortadadır. Mısır’ın ilk krallarına baktığımızda, büyük olasılıkla Narmer olabilecek Akrep kral/K’yı (İÖ 3100) görüyoruz. Buradan, Sümer mitolojisinde Cennet’in bekçileri olarak Mısır’ın Etiyopya kökenli krallarının gösterildiği anlaşılıyor. Diğer taraftan, ziynet ve değerli taşlara benzetilen ağacın, başta Madagaskar adasında yetişen Hesperid’lerin altın elmalarının, Madagaskar elması, yani Hydnoraceae-l’Hydnora esculante olduğu açıktır. Uzun bir deniz yolculuğu ve açlığın ardından, bol yiyeceğe kavuşan insanların, dünya nimetlerini ancak değerli ziynet ve taşlarla ölçebildikleri, burada açıkça görülmektedir. Sonuç olarak, Gılgamış, yolculuğunun henüz başlangıcında, yani Etiyopya dolaylarındadır. Dolayısıyla, Sümerlerin kökeninin de, Tıpkı Eti’ler gibi Etiyopya ve oradan Uzak Doğu’ya dayandığı ortadadır. Sümer’lerin Etiyopya’da kalmayıp, hızla Mezopotamya’ya doğru hareket ettikleri anlaşılıyor. Wikipedia’dan edindiğimiz bilgiler şöyle: “Tufan'dan sonra bazı şehir devletleri diğerleri üzerinde hakimiyet kurdular. Şehirleri birleştiren kralların ilki, M.Ö. 2800 yıllarında Kiş kralı olan Etana idi. Kiş, Erech, Ur ve Lagash şehirleri diğerlerine hakim olabilmek için asırlarca yarıştılar. Bu durum Sümerleri harici düşmanlara karşı zayıf durumda bıraktı. Önce Elamlılar (M.Ö. y. 2530-2450) ve sonra Kral Sargon yönetimindeki (M.Ö. 2334-2279) Akadlılar Sümerlere saldırdılar. Sargon hanedanı yaklaşık 1 asır iktidarda kaldı ve şehir devletlerini birleştirdi. Sargon hanedanının yönetim modeli tüm Orta Doğu medeniyetlerini etkiledi”. History of Sumer-Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/History_of_Sumer - 98k). Dolayısıyla, İÖ 2800 yıllarında bölgeye hakim olan Kiş kralı Etana’nın, Mezopotamya’ya tufan sonrasında ulaşan yeni göçmenlerden olduğu anlaşılmaktadır. Bu göçmenlerin, kendilerinden önce bölgeye gelip yerleşmiş olan Uzak Doğu kökenli Neolitik Patu-paiarehe kültürü ve diğerlerine karşı, sahip olduğu gelişmiş Kalkolitik kültür sayesinde üstünlük sağladığı ve uzun süren kargaşaya karşın, yerleştikleri şehirlerde hakimiyeti elde tuttukları anlaşılmaktadır. Kısaca, bildiğimiz üstün Sümer kültürü, Büyük tufan sonrası Mezopotamya’ya ulaşan Uzak Doğu kültürlerine sahip halklardı.
* Mitos’ta adı geçen “Akrep adamlar”, kuşkusuz Mısırın ilk krallarından “Akrep kral”lardır. Bunlar, Serket (King Scorpion I/KA, İÖ 3100) ve Narmer’dir (King Scorpion II/I. Dynasty kralı. Diğer adı Aha Menes’tir. İÖ 3100). Gılgamış’ın Erken Dynasty II (İÖ 27. yüzyıl) döneminde, gerçekte yaşamış bir kral olduğu tahminleri çerçevesinde, kendinden önceki Mısır Akrep krallarını hatırlamış olmasında bir çelişki olmadığı gibi, Sümerlerin Yukarı Mısırlılarla olan bağlantılarının da kanıtını oluşturmaktadır. Bu kanıt, Gılgamış’ın ölümsüzlüğün sırrını bulmak üzere çıktığı seyahatin, hafızalarının büyük bir kısmının kaybolması nedeniyle, Madagaskar adasında yarım kaldığına işaret eder.
Bkz. Düzgüner, F. (2009) “Aklanmayı Hak Eden Tarihçimiz: Herodotos”, (www.hermetics.org/herodotos.htm113k). Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 30, s.78, 79.
[149] Parker-Pearson, M. “Stonehenge”, National Geographic Canal, 22.05.2009.
[150] Göbekli Tepe ile aynı Terrazzo tabana sahip Stonehenge’nin, İÖ 10.000’e tarihlenemeyeceği ortadadır.
[151] “toor” kelime kökünün “tour” , “mour”un da “mourn”u ifade ettiği kanısındayız. Bu bağlamda “Toormour”un, matem, yas, ya da keder getiren devir, tur anlamına gelmesi olasıdır. Bu turun, İÖ 3500-3000’i takip eden tarihlerdeki göçlerle doğrudan ilgili olduğu açıktır. Düzgüner, F (2009) “Dünyanın İlk Kubbeli Yapısı: Stonehenge ?”, (www.hermetics.org/yazi-kad.html - 15k).
[152] Yukarıda, Yeni Zelanda’da Taupo gölü kıyısındaki kayalara işli Delikli-taş sembolleriyle karşılaştırınız.
[153] Mellaart, J. a.g.e., s.8, 9, 17, 23, 25, 33-39. Schmidt, K. a.g.e., s.110, Res.36.
[154] Bkz. brd. s. 79.
[155] Düzgüner, F. Erg-Enek-On, s.67, Fig.25b, c.
[156] Bkz. (www.answers.com/topic/caduceus).
[157] Düzgüner, F. a.g.e., Fig.25a.
[158] Figür 129b’de de Satürn’ün, kerykeion’un sol üstünde gösterilmiş olması dikkat çekicidir.
[159] Konuyla ilgili olarak, Hint mitolojisinde yer alan bir ilâhi için Bkz. Düzgüner, F. mimar.ist. Sayı: 26, s.104.
[160] Platon’un Kritias adlı eserinde AMPHERES= (“Amp” kökünden Ampere): Elektrik akımının (Marduk-Apollon Karneios olayı) en güçlü yaşandığı yer, yani Asya.
[161] Platon’un Kritias adlı eserinde ELASİPPOS= Üzerindeki buzulları, şaşırtıcı biçimde yiyip bitiren, yok eden kıta.
[162] Eti’lerin akbaba ve İkiz yılanlar betiminde, birbirine bakan yılan başlarıyla krş. Düzgüner, F. (2010) "Yazılıkaya'da Eti'lerin (Aith'ler= Eth'ler= Yanık'lar) Kem (Khem) Sembolleri", (www.hermetics.org/etiler.html).
[163] İnsanların sağlığına iyi gelen bitki türlerinin bir boynuz içine yerleştirilmesi ilgi çekicidir. Boynuzlar aynı zamanda, bir kentin tehlike altında olduğunu seslendiren müzik aletleri olarak da kullanılmıştı. Konu bu kapsamda, kentte yaşayanların ölüm kalım, yani sağlığıyla ilgili bir anlam taşımaktadır. Bu nedenle, insanlara sağlık verecek bitkilerin de boynuz içinde betimlenmesi, aynı kökenden gelen bir anlam taşıyor olmalıdır. Bkz. Şopar (Shofar). Düzgüner, F. (2006) “İstanbul’da Güneş’in (Helios) Sarayı: Boukoleon, Arkeoloji ve Sanat, Sayı: 121, s. 76, 91, dn.25.
[164] Batı’ya göç eden Dorların önemli tanrılarından biri Apollon Karneios’tu. Bkz. Flensted-Jensen, Pernille; Thomas Heine Nielsen & Lene Rubinstein (2000) Polis & Politics, Studies in Ancient Grek History, Museum Tusculanum Press, Copenhagen, s.75. Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 30, s.81. Düzgüner, F. (2009) “Yazılıkaya’da Eti’lerin (Aith’ler= Eth’ler= Yanık’lar) Kem (Khem) Sembolleri”, (www.hermetics.org.etiler.html).
[165] Bu kent tasvirini, Rapa Nui ve Yeni Zelanda’daki Dünyanın göbeği (Navel of the world) taşlarıyla karşılaştırınız. Daire şeklinde etrafa yayılan taşlardan en büyüğü, bunların tam ortasında yer almaktadır.
[166] Platon’un Kritias adlı eserinde EVAIMON= (“Eva” kökünden Evacuate, ya da Evacuee): Tehlike yerini (Asya’daki tektonik olaylar) boşaltan, tahliye eden, uzaklaşan insanların geldikleri yer, yani Avrupa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder