Okeanos (Pasifik okyanusu) kızı Styks, bugünkü Çin’de Si Kiang adıyla anılıyor. Mitos’ta, Pontos’un (Deniz) döllerinden olduğu söylenen Pallas’a (Sis) erkek;[1] olasılıkla güzelliği nedeniyle Styks’e de dişi karakteri yüklenmiş. Afrika’daki Tritonis gölü (Viktorya-Victoria) civarındaki Pallas adıysa, cinsiyeti ve yaşlılık-gençlik kavramları dışında Çin’deki anlamıyla tıpa tıp aynı.[2]
a= Sincan (Xinjiang) Uygur Özerk Bölgesi başkenti Urumçi Müzesi’nden Kehriz’ci araç gereçleri; b= Kehriz’lerde kullanılan terrakota kandiller; c= yüzeyden Kehriz’e indirilen kova sistemi.
Erhat’ın, Palladion’a[3] ait anlatılarında, onun Triton’la (Tritonis-Viktorya gölü) ilgili geçmişi dikkat çekicidir.[4] Athene çocukken, deniz tanrısı Triton’un yanında büyümüş.[5] Triton’un, Pallas adlı bir kızı varmış ve iki kız çocuk savaş oyunları oynarlarmış.[6] Ama, günün birinde birbirlerine darılmışlar. Athene, Pallas’ı dövmek üzereyken Zeus, kızı için telaşlanıp aigis kalkanını[7] Pallas’ın önüne dikmiş. Çocuk Pallas, korku içinde donup kalmış ve Athene’nin attığı kargıdan korunamayıp yaralanmış, düşüp ölmüş. Pişmanlık duyan Athene, arkadaşına tıpatıp benzeyen bir heykel yapıp, ona aigis kalkanını giydirmiş. Tanrıça bu eseri, Olympos’ta Zeus’un yanı başına dikmiş ve bir tanrı gibi tapınılmış ona. Palladion adı oradan kalmış. Pallas ve Palladion’la ilgili bu öykü, mitolojinin ikinci kökenine, yani Aithiopia’ya ait.[8]
a= Bir Kehriz’de, yüzeyden kovayla su çekme; b= Megiddo’da, İÖ 12. yüzyıla tarihlenen yer altı su kanalları.
www.the plumper.com/jerus.html- 13k
Hesiodos’a göre, Okeanos kızı Styks’in[9] Pallas’tan, Zetos, Nike, Kratos ve Bia adlı çocukları doğmuş.[10] Bunlar günümüzde, Çin sınırları içindeki Yunnan platosundan doğan Si Kiang’ın, Guangzhou körfeziyle Makao (Macau) limanına dökülen deltasının oluşturduğu dört kolun adlarıdır.[11]
a= Çin’de Guangxi Otonom Bölgesi’nde, Guilin’e 110 km , Lipu’ya 16 km uzaklıkta, Shanhe’deki Fengyu mağarası; b= Lipu İlçesi ve Fengyu mağarasının bulunduğu yeri gösterir ayrıntı kroki.
Bu nehir, tıpkı mitolojide anlatıldığı gibi, Shanhe yakınlarında Fengyu mağarasına girerek bir yeraltı ırmağı oluşturuyor.[12] Gerek mağara ve nehir, gerekse mağara üzerindeki kalsit oluşumların, tüyler ürpertici güzelliğini görüp hayran kalmamak olası değil. Genel olarak bakıldığında, Olympos tanrılarının üzerine yemin ettikleri, yeminlerini bozmaları halindeyse, bir yıl boyunca ağzına ne tanrı balı, ne tanrı şarabı koymamasına, soluk almamasına, sonra da dokuz yıl boyunca tanrılardan, onların toplantı ve şölenlerinden uzak durma cezalarına çarpılmayı istemeyecek kadar güzel olduğundan kuşku yok. Mitosun Çin’e dayandığı ortadadır. Dolayısıyla Zeus’un, buradan çıkarak, Yüzü yanıklar ülkesi (Aithiopia) yoluyla en son Yunanistan’a vardığı açık. Titan’ları yenip tanrılar arasında şeref paylarını dağıtırken, Styks’in Olympos’a gelmek için yola çıktığı yer Fengyu idi.
Styks’in (Si Kiang) Pallas’la (Sis) birleşmesinden doğan dört çocuğu: A. Styks ve Yunan kenti; 1. Zetos;[13] 2. Güzel topuklu Nike (deltada oluşmuş topuk biçemi dikkat çekicidir);[14] 3. Kratos:[15] 4. Bia.[16]
www.karst.edu.cn/cave/fengyu.htm-10k (uyarlama).
Hesiodos’un anlatılarına dikkat ettiğimizde, Okeanos ve Styks’in her ikise de Uzak Doğu’da olmasına karşın, bilinmezlik içeren Okeanos toplantıya gelmez. Oysa, Epir Thesprotia’da, yer altında kaybolan bir ırmak olarak uydurulmuş Akheron için, durum aynı değil. Bize göre Hesiodos’un demek istediği şu: “Her şeyi Yunanistan’a uydurdum, ama bir tek okyanusu buraya getirip oturtamam, yani onu bu coğrafyaya uygulamam olası değil”.
Gemisiyle Afrika’da yüzü yanıklar ülkesine (Aith= Yanık; Ops= Yüz) vardığı anlaşılan Nuh’un yazıcısı, Mısır tanrısı “Djehuti”nin “Zümrüt tabletler”indeki anlatılar, bilim adamları tarafından kabul görmüyor. Oysa bilimadamı, bilim dışı olduğunu savladığı konuları aydınlatıp, bunların neden bilimsel olmadıklarını kanıtlamakla yükümlüdür. Yalnızca “bilimsel değil” demenin, bilim dışı olduğu ortada.
İÖ 3. yüzyılın erken dönemlerinde, “büyük Thoth, büyük, büyük-Dhwtii aA, aA, aA” lakaplarına, Yukarı Mısır’daki Esna’da (Isna-Latopolis) rastlanmış. Her ne kadar yukarıdaki yazılışların halk dilini yansıtan ifadeleri, Memphis’in dışında kullanılmışsa da, en erken İÖ 2. yüzyıla tarihleniyor [Anadolu ve Yunanistan’da Hermeias (Hermes) Trismegistos].[17] Diğer yazıtlar, Hermetizm[18] ve Hermopolis’in (ve onun Ogdoad’ı)[19] kozmolojisi arasında bir bağın var olduğu kanısını ortaya koyuyor. Halk diline ait isimlerin Aithiopia’yı işaret ettiği açıktır.
Djehuti’nin daha az yaygın olan bir diğer piktogram’ı, diz çökmüş baboon şeklindeydi. Burada baboon’un, coşku içindeki haykırışlarıyla güneşin, söken şafaktaki doğuşunu (Asya’yı) selamladığı görülür.[20]
a= Mağaranın yakın yüzeyinde, ilgi çekici Fenglin karsit oluşumları; b= Fengyu mağarası ve Si Kiang’ın yer altı nehrinden (Styks) muhteşem bir görünüm. Kehriz’lerle karşılaştırınız.
Tanrının yasaklı, kapalı ve karanlık kapısını aralayıp bir bakmak istedik. Bakalım neymiş bu bilimsel olmayan tabletler diye; aralıktan gördüklerimiz gerçekten gözler kamaştırıcı, şaşırtıcı. Tanrının toplam 15 a det tabletinden birincisi bile, onların bilimsel inceleme açısından yeterli neden oluşturduğunu açıkça gösteriyor. Tamamı çok daha anlamlı olan, ancak burada önemli görüp alabildiğimiz bölümlerde şunları söylüyor Djehuti:
“TABLET I
kayıtları yazıp tutan, kudretli büyücü kral,
nesilden nesile yaşayan,
şu sonradan gelenlerin[24]
yol rehberliğine ait kayıtları tutan..
UNDAL adasının ulu kenti KEOR’da[25]
geçmiş bir zamanda, inkarnasyona[26] uğradım.
Şimdiki insanlar gibi değildi
Atlantis’te yaşayıp ölen kudretli insanlar,
fakat uzun, çok uzun zamanlar öncesi
sonsuza dek akardı.
…
Şimdi bir süre için yeniden düştüm ışığa,
beni asla bilmeyecekler.
Fakat belirsiz bir zaman sonra tekrar yükseleceğim,
güçlü ve kudretli olarak, hesap sormak için
geride bıraktığım herşey için.
…
Çiçekler içinde gelişen Efendi’nin sözleri
kurallara uyumlulukta en baştadır.
karanlığın üzerine sökerken şafak
Tanrı, güçleri çağırarak şu Sözü verdi..”.
a= Kayıtları yazıp tutan kudretli büyücü kral Djehuti, elindeki papirüse kayıtlarını geçerken; b= Sabahın erken saatinde doğu yönüne bakıp, ağaçta güneşlenen baboon ailesi . c= Güneş’in battığı yer olan Aithiopia ve Mısır’da, tanrı Djehuti’nin baboon şeklinde tasvir edilmiş, tan vaktinde gözleri özlemle Uzak Doğu’ya (güneşin doğduğu yer) bakan heykeli.
a, c: www.crystalinks.com/petroglyphs.html-20k
b: aboundlessethic.com/…/2007/10/baboons.jpg
Djehuti’nin en önemli tapınağı olan “khemmu” Yukarı Mısır’da, günümüzde el-Ashmunein olarak bilinen Büyük Hermopolis’teydi (Hermopolis Magna). Şimdiki Asyut kentinin yaklaşık 116 km . güneyinde, Sohag şehri yakınlarındaki Panopolis (Khemmu-modern Akhmim) kentiyse, onun Ogdoad’ıyla birlikte kutsandığı merkezdi.
Djehuti’nin kutsandığı bu merkezlerde dikkati çeken, “KHEMMU” adıdır. Bileşik kelime olduğu ortada olan ismi açacak olursak, karşımıza ummadık şekilde “KHEM-MU”, yani “Khem”den, “Mu’ya kadar” anlamı çıkıyor. Djehuti’nin hem bu sembol içindeki anlam ve hem de Khem insanları hakkında söyledikleri, bizi ister istemez Orta Asyadaki Kem (Khem) bölgesine götürür. Günümüzdeki Yenisey’in kollarından biri olan Kem, bugünkü Minusinsk’in yakın batısındaki Abakan civarındaydı. Güney’deki Kem’de Urumçi’ye ulaşan yol üzerindeki bölge “Kem vadisi” olarak anılıyordu. Bu kentler, Tokar-Chou’lar döneminde, Tanrı dağlarının kuzey ve güneyinde yer alan Barsgan’dan (Barsgaun) başlayıp Lemurya’da (Lemuria-Mu) Tokara adasına kadar uzanan çizgi üzerindeki, şimdilik Antik adlarını tespit edemediğimiz sekiz kent olabilir.[30] Bunlar, kesin olmasa da bizlere, Mısırda adı geçen “Khnum Khemenu= Sekiz kutsal kent”i, dolayısıyla “per-Djehuty” ya da “Thooth’un evi”, yani Kem’i işaret ediyor.[31]. Ancak gelecekte, varlığı İÖ 4000-3500’den öncesine tarihlenebilecek Antik yerleşimlerde, bunların hiç olmazsa bir bölümünün saptanabileceği kanısındayız. Bölgeye ait “Kem” adının Nuh tufanı öncesinden kaldığı; Tokar’ların Taklamakan’a ikinci kez dönmelerinden sonra, Mısır’daki adı buraya taşımadıkları; tanrı Djehuti’nin, daha Afrika’ya ayak basar basmaz, gelecekteki nesilleri “Khem insanları” olarak tanımlamasından anlaşılır. Bu nesillerin, kendisini asla bilmeyeceklerini (unutacaklarını) söyler. Ancak yazıcı tanrı Djehuti bu kez yanılmış olmalı. İki binli yıllarda bile, Kem’li Türklerin ondan haberleri olacak. Kaynaksal yazıyı yazan Djehuti, onu tabletlere kopya eden Mısırlı yazıcılar, bunları saklayan Zeus ve Hephaistos tapınaklarının Mısırlı rahiplerine minnet duyguları ve teşekkür borçluyuz.
Bilimsel sayılmayan tanrı hakkındaki kanıtları Kritias’ın ağzından öğreniyoruz. Şöyle söyletiyor Kritias’ı Platon: “…Ortadaki adayı kendi eliyle güzelleştirdi,[32] bir tanrı olduğu için bunda hiç de zorluk çekmedi. Topraktan biri soğuk, biri sıcak, iki kaynak çıkardı,[33] çeşit çeşit, bol bol yiyecekler yetiştirdi. Beş kere ikiz erkek çocukları oldu, onları büyüttü ve Atlantis adasını [Pangaia (Pangaea)= Atlantea][34] on parçaya ayırarak ilk ikizlerden önce doğana, anasının eviyle dolaylarındaki toprak parçasını verdi; bu en geniş, en iyi toprak parçasıydı;[35] onu bütün kardeşlerinin üstüne kral olarak getirdi. Ötekilere de idare edecek birçok adam, geniş topraklar bağışlayarak, birer hükümdarlık verdi. Hepsine birer ad taktı. En yaşlıları, Kral Atlas adını aldı; bütün ada ile Atlantikon denilen deniz, adlarını bu ilk kraldan aldılar. Kendisinden sonra doğan kardeşinin payına adanın Herakles sütunları tarafında,[36] bugün orada Gadeiros ülkesi denen yere doğru uzanan ucu düşmüştü. Bu hükümdarın adı Helenlerce Eumelos, yerlilerin dilide de Gadiros'tu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder