17 Kasım 2010 Çarşamba

STONEHENGE / I

DÜNYANIN İLK KUBBELİ YAPILARINDAN:  STONEHENGE[1]



İÖ 4000-3500 arasına tarihlediğimiz Büyük tufan sırasında, Japonya’nın güneyindeki Tokara adaları ve Çin ovasından[1] ayrıldıktan sonra, vardıkları topraklarda kurdukları ve günümüzde bile hâlâ adları değişmemiş olan Tokar[2] (Tokara’lılar- Tusharas- Tukharas- Tocharians- Togarma- Swāñce/Swāñco= Güneş birliği-Güneş Ülkesi)[3] yerleşimleri sırasıyla şöyle: Sudan’ın Kızıldeniz kıyısında “Tokar”; Eritrea’da, Sudan sınırına yakın “Per Tokar”; Anadolu’da Adıyaman yakınında, “Aşağı Tokarız”; Hasan dağı Çatal Höyük yakınlarında, eski adı “Yukarı Tokarız” olan Dikmen. Tokar’lar daha sonra, Japonya’dan Tarım havzasına kadar uzanan eski topraklarına, Hazar denizinin kuzeyinden hareketle, İÖ 2000’lerde ikinci kez varmışlardı. Aynı tarihlerde, Çin’de yukarıda anılan merkezi terk ettikleri anlaşılan diğer bir kolun, Tarım havzası ve Rusya üzerinden, kara yoluyla kuzey batıya yöneldiği anlaşılıyor. Moskova’nın hemen batısında, Avrupa sınırı yakınındaki Tokar yerleşimi, onların kuzey-batıya doğru olan birbirinden ayrı, ikinci göç yoluna işaret ediyor. Her iki kol hareket yönlerine göre, harita üzerinde birbirlerine ters olacak şekilde, hilal biçimli birer iz bırakmış. Bu biçemin, Antik Türkçeden Latinceye “Torque-Torc”[4] şeklinde geçtiği anlaşılıyor. “Torch”un “meşale” şeklindeki anlamının, Chou Adamı’nın (Homo erectus pekinensis-Prometheus) büyük keşfinden sonra, Moğol ve Türklerde kutsal sayılan ateşten türeyen bir kelime olduğundan kuşku yok.[5] Doğal olarak, aynı günümüzdeki yabancı dillere olan hayranlığımız gibi, bu dilleri bilenlerin ayrıcalıklı tutulduğuna benzer şekilde Arapça ve Farsçaya olan tanımsız düşkünlüğümüz, kökenimize işaret eden ana dilimizi kaybetmemize neden olmuş.

Yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağılmış belgeler, Tokar’ların yayılım alanlarının genişliğine işaret ediyor. İngiltere’nin güney batısında, Plymouth’un kuzeydoğu sahil şeridinde, adı Torquay (= Türkay, ya da ipeğe benzer beyaz tenleri nedeniyle “ipeğimsi ay”, ay şeklinde gerdanlık)[6] olan kentin, Stonehenge’e olan yakınlığı dikkat çekicidir. Fransa’nın Calais kentiyle Britanya adası arasında, Manş denizinin en dar yeri yakınındaki Londra-Plymouth kentleri uzantısı üzerinde bulunan Salisbury’deki kalıntılar, buraya varan göçmenlerin, adanın batı ucunun keşfi yolundaki hareketlerini gösterir bir çizgi oluşturmaktadır.

İrlanda’da Antik Türkçe kökenli oldukları açık olan pek çok isim, Tokar’ların İngiltere’de de kalmadıklarını, oradan İrlanda’ya geçerek, büyük olasılıkla İzlanda ve Grönland üzerinden Kuzey Amerika’ya ulaştıklarını gösteriyor. Buna ait verileri, Kuzey-Doğu Amerika’da, Mişigan gölünün güneydoğusunda, adı hâlâ daha “Torch” olan gölde bulmamız mümkün. Yeryüzünde, bu zamana kadar adları değiştirilmiş olabilecek pek çok kent ya da yöre dışında, tespit edebildiğimiz isimler şunlar:

Mısır tanrısı Djehuti’ye göre Khemmu toprakları ve onun savını doğrulayan Aithiopia, Anadolu ve Moskova’nın batı yakınındaki Tokara kentleri: A= Japonya’nın güneybatı yakınında Lemuria (MU) adalarından bir gurubu oluşturan Tokara adalarıyla MU kıtasının sembolü gamalı haç; B= Günümüzde, Sudan’ın Kızıldeniz kıyısındaki Tokar kenti; C= Eritrea’da, Sudan sınırına yakın Per Tokarkenti; D= Anadolu’da Adıyaman yakınında, “Aşağı Tokarız Köyü; E= Hasan dağında, Çatal Höyük yakınlarında, eski adı Yukarı Tokarızolan Dikmen Köyü; F= Moskova’nın batı yakınında Tokar Köyü; G= Afganistan’da, Kem’e yakın Takhar idari bölgesi; H= Tokar’ların Çin’de Lianyungang ve Tokara adaları civarından, Büyük tufan sırasında, yaklaşık İÖ 4000-3500 yıllarındaki çıkışından sonra, Etiyopya (Aithiopia), Mısır (Aigyptos), Mezopotamya, Anadolu, Hazar denizinin kuzeyinde Kafkaslar’dan doğuya dönerek, yaklaşık İÖ 2000’lerde tekrar varmayı başardıkları ana yurtları Kem (Khem). Tokar’lar bu topraklarda, tufan sırasında kurtulup Ergenekon’da[7] kalan (Ordos’tan Si Kiang nehrine kadar olan topraklar) ve İÖ 1000 yıllarında güçlenen Chou Türkleri’nin batıya göç eden bir koluyla, yaklaşık aynı yıllarda karşılaşmış ve tekrar kaynaşmışlardı. (Hrt. Atalay, Y).


Avrupa: Leipzig’in doğu, Berlin’in güneyinde “Torqau” kenti; İspanya’da, Valladolid’in kuzeyinde, Palencia kentinin doğusunda “Torquemada”; Finlandiya’da, Helsinki’nin kuzeybatısında “Turku Abo”.
İrlanda: Baile Atha Cliath/Dublin= Atalardan kendilerine emanet edilen şehri alıcı olarak sahiplenen müşteri. Emanetçi, anlamında;[8] İnishturk= Türk inişi. Türk uçurumu; Aran adası; İnish maan; İnish more; İnisheer; İnishbofin.[9]
Kanada: Hudson körfezinin güneybatısında, Cedar gölünün batısında “Torch” nehri.
Orta Arjantin: Bahai Blanca’nın kuzeyinde “Torquist”.
Batı Hint adaları: Turk adaları (Turks and Caicos Islands kapsamında).
Avustralya: Batıda, Joseph Bonaporte körfezinin güneyinde, Argyle gölünün güney batısında “Turkey Creek=Türk çayı, ya da deresi”; doğuda, Brisbane’nin kuzeyinde Heath (Heth) adasının oluşturduğu koy içinde Torquay kenti.[10]
Afrika: Zimbabve’de, Bulawayo’nun kuzeybatısında “Turk Mine”; Elgon dağlarından, Kenya ve Uganda sınırından Turkana gölüne (Türk ana ?. Rudolf gölü olarak değiştirilmiş) akan “Turkwel (Türk kuyusu-çeşmesi-membaı-kaynak ya da pınarı) ırmağı ve Turkana gölü;
Borneo: Adanın doğusunda, Molük deniziyle Selebes denizinin kuzeyinde “Sulu denizi”, “Sulu adaları”; Selebes ve güneyindeki Tenger (Tenggara)[11] adlı bölge ve adalar; Aynı adanın Malezya bölgesinde “Oya” kenti.
Hokkaido adası: Adadaki Kushiro’nun batısında “Aklan”; Yubari’nin güneyinde “MU” nehri; güneydoğuda, Büyük Okyanus kıyısında “Şamani= Samani” yerleşkesi; Sapparo’nun güneybatısında “Kuşan= Kutchan”.

Tokar’ların ulaştığı bölgelerden bir diğeri, İngiltere’nin güneyindeki Salisbury ve civarındaki çok geniş alanlardı. Salisbury ve Amesbury yakınında Stonehenge’deki kutsal yapıda, güneşin hareketleri izleniyordu. Ancak buraya ulaşan ilk göçmenlerin (en erken İÖ 3500-3000), Uzak Doğu’dan Rusya yoluyla vardıkları anlaşılıyor. Bu ikinci göç dalgasının Mısır (Aigyptos) kaynaklı olmadığını, İngiltere’de piramidal yapıların mevcut olmamasından anlıyoruz. Stonehenge’liler, şayet Mısır kaynaklı olsalardı, buradaki piramitlerin varlığını, günümüze kadar mutlaka keşfetmemiz gerekirdi.

Güneş ışığı, aynı yurt’larda  (ker-ger-tepee) olduğu gibi, Stonehenge’de de, okulus’un[12] toprak tabanında döngüsel bir iz bırakmış olmalıdır. Burada oluşturulan merkezi taş sıralarının arasından geçen gün doğumunun ilk ışınları, batıya yerleştirilmiş küçük boyuttaki tek bir taş üzerinde toplandığında, ilkbahar ve sonbahar (kış) ekinoksları saptanıyordu. Bu ışık doğal olarak, ekin ve hasat zamanlarının saptanması bağlamında kutsal sayılmıştı. Dolayısıyla, ışığın taşın üzerine yansıması sırasında, neredeyse bir nokta şeklindeki güçlü görünümünü sağlayabilecek şekilde, okulus’un çevresinde, üstü kapalı bir mekanın oluşturulmuş olması, akla oldukça yakın gelmektedir.

Benzer bir yapı Brezilya’da, Macapa’ya 390 km uzaklıktaki Calçoene’de keşfedilmiş. “Brezilya Stonehenge”i (Calçoene), 127 granit dikilitaştan oluşturulmuş. En uzunu 3 m yüksekliğindeki taşlar, tıpkı Stonehenge’deki gibi, iç içe çemberler oluşturacak şekilde planlanmış. Yaklaşık İÖ 3000-1600 yılları arasına tarihlendiriliyor.[13]


Inishturk’te,[14] tahrip edilmeden önce, üzerinde Rapa Nui adasındaki Rano Raraku tepesinde, bir kaya üzerinde bulunan sakal ve pos (pala) bıyıklı figürler ve Tiahuanaco’dakiyle aynı biçimde tasvir edildiği görüntüsü veren dikili taş. Bıyık, olasılıkla çene altında bırakılan sakalla birleşikti.[15]
Inishturk: (irishislands.info/turk.html - 39k).

Bolivya Tiahuanaco’da bulunan bir dikilitaş üzerinde, Rapa Nui adası ve Inishturk’tekilere benzer, pos bıyıklı erkek betimlemesi.
(www.grahamhancock.com/features/maat_methods-p2.htm - 34k).


Stonehenge’deki Mavi Kayalar’ın (Blue rocks) el baltaları, kazıyıcı, kesici ya da delici gibi Neolitik aletlerle biçimlendirilmedikleri ortada. Büyük parçalar koparılarak şekillendirilmiş çekirdekler, metal keski ve kazıyıcıların kullanıldığına işaret ediyor. Bu nedenle yapı, büyük olasılıkla Kalkolitik (Bronz) çağında inşa edilmiş olmalıdır.

Rapa Nui adasında (Easter island) Rano Raraku tepesindeki kayalarda, pos bıyık ve sakallı iki figür, korkudan birbirlerine sarılmışlar. Baş hizalarında, solda görülen spiral volüt, Uzak Doğu’daki volkanik püskürükleri ifade ediyor.[16] Henüz bitmemiş kabartma eser, kaldırılıp yerine dikilememiş.
(www.crystalinks.com/easterisland.html-25k).


Richard Colt Hoare 1807’de, İngiltere Maiden Bradley’de Bronz çağına ait, çok miktarda tepe (Tümülüs) açmış. Bu çalışmalar sırasında bulunan etraftaki pek çok mezar, bir tepe oluşturacak şekilde, küçük ve yuvarlak biçimli tümülüs’lerden oluşuyordu. Ortaya çıkarılan eserler, Devizes’te, Wiltshire Heritage Müzesinde gösterime sunulmuş. Maiden Bradley, Bristol’ün hemen güneydoğu yakınında. Bristol-Salisbury arasında orta bir yerde. Yani, Stonehenge’e çok yakın. Bu çerçevede, Stonehenge’i yaratan bölge sakinlerinin, yukarıda savladığımız gibi Bronz çağı insanları olduğu açıklık kazanmaktadır.[17]

a= Quetzalcoatl. Antik Meksika’da “Göksel-Kutsal ikiz” olarak da bilinen Tüylü Yılan tanrısı. İki elinde, Asya’da Kem bölgesinin (Khem-Tarım havzası) sembolleri olan, üst kısımları yılan ve alt kısımları akbaba başı şeklindeki varlıkları tutuyor. Gorgo şeklinde gösterilmiş başının tepe ortasında, taçlı bir başka Gorgo başı işlenmiş. Çene altı da dahil olmak üzere, yüzünün etrafı hayat Ağacı motifleri ve ölen hayvanlara ait Hayat Ağaçları’yla çevrelenmiş. Sağ elinde tuttuğu Akbaba ve yılan sembolü (Kem’in batısı) sağlam durumda. Ancak sol elinde tuttuğu yılan motifi iki parçaya ayrılmış. Yani doğudaki tektonik felaketi anlatıyor. Göğsünde, Kem göz başlı akbaba motifi, altta sola bakan akbaba ve sola bakan yılan motifli bir kürsünün üstüne yerleştirilmiş durumda. Bunun hemen altındaki kemerin her iki yanında, büyük olasılıkla Kem’in sembollerini tutan Quetzalcoatl’ın kollarını havada tutmalarına yardımcı olan Şamanist inançlarını yaşatan Şaman figürleri olabilir. Kemerin altında, etek ucuna yakın yerdeki insan başları, güleç yüzleriyle felaketten önceki mutlu Kem insanlarını (Kem er’leri-Kem erkekleri) tasvir ediyor olmalıdır;[18] b= İnka’larda, Quetzalcoatl’a eş tutulan tanrı Viracocha (Bize göre, İnka’ların Nuh’u).[19] Tanrı sağ elinde Gorgo başlı bir totem, sol elinde, her iki yana bakan hayvanlardan Kem’in batısını koruyan Keşiş akbaba (Mısır’daki adı Nekhbet) ve doğusunu koruyan yılan oxus (Naja naja oxiana-Mısır’da Wadjet) sembolleriyle birlikte betimlenmiş. Bunlar, birer kılıfın içinde özenle saklanıyor. Gözlerinin altında, çenesine kadar uzanan kent sembolleri, ayrılmak zorunda kaldığı, gözünde tüten Kem’deki sekiz kutsal şehir için ağladığını gösterir gözyaşlarıdır; c= Orta Asya Türk balbal’larıyla çok yakın benzerlik gösteren İnka tanrısı Tiahuanacu’nun Peru-Bolivya bölgesinde bulunan monolit heykeli. Inishturk ve Rapa Nui adasındaki üzeri kabartmalı dikilitaşlarla karşılaştırınız. Heykelin alt bölümünde iki bantla (kemer) sınırlı alan, Erg nehrini (Akheron) temsil ediyor. Nehrin içinde iki tüylü kotuz  (Yak öküzü= Gorgo) başı ve nehirde ölen insanlar tasvir edilmiş.
a, False Gospel in the Stars: Scorpio: (www.watch.pair.com/scorpio.html-81k); b. Inca Ruins - Crystalinks
(www.crystalinks.com/incaruins.html - 17k); c. Asociacion Virgen de Copacabana (Bolivia): (www.bolivijanj.org/copacabana/precrista.html-28k).


Tanrı Viracocha’nın kemerinden iki ayrıntı.

Viracocha’nın kemeri (Kem er’leri, Kem erkekleri, Kem halkı):
Kemerin tümünde, kare biçimli sembollerden en soldaki daha belirgin şekilde görülüyor. Etrafı surla çevrili kentin içinde bir takım yapılar tasvir edilmiş. Kentlerin arası, dikey durumda, üst üste dörder kare sembollerle sınırlandırılmış. Her iki ayraçta toplam sekiz kutsal kent [Khnum Khemenu”, yani “Sekiz kutsal kent” (aynı zamandaper-Djehuty-Thoth’un evi-house of Thotholarak da adlandırılıyor)][20] tasviri yer alıyor. Yanlarda devam eden aynı şekildeki diğer ayraçlarda, bölgenin diğer kentleri anlatılmak istenmiş.
A= Kemerin tam ortasındaki kent sembolünün iki yanında, Mısır figürlerini andırır, olasılıkla çıplak iki şahıs diz çökmüş, karşılıklı oturur durumda; dizleri üzerine yerleştirdikleri elleri, kent betimlemesinin altına destek olacak şekilde gösterilmiş. Yani bu figürler, kent halkını temsil ediyor. Kemerin üstünde, olasılıkla sandalyelerde oturan önemli şahsiyetlerden ikisi, sağda bir taht (?) üzerinde oturmakta olan şahsa doğru, sağa bakar durumda. En sağdaki yüksek yönetici, ya da bir tanrı fügürü. Bu şahıs sola, yani diğer iki figüre doğru bakmakta. En soldaki şahıs, kent halkını temsil eden soldaki çıplak figüre (ya da hemen karşısındaki üst üste dört kent betimlemesine) doğru eğilmiş, yöneticiler arasında konuşulanları (çok önemli bir olay. Nuh tufanı ?) kent halklarına iletiyor. Sağ alttaki çıplak kent halkı figürünün yüzü, sağdaki üst üste dört kent betimlemesi, ya da sağındaki diğer halk temsilcisine dönük. Yani, yukarıdaki habercinin anlattıklarını diğer kent halklarına iletiyor.
B= Solda yer alan tasvir, neredeyse ortadakiyle aynı. Yalnız, burada yine solda gösterilmiş haberci, ortadaki haberciye göre daha dik duruyor. Sol eli ağız hizasında. Yani, yöneticilerden çıkan haber ya da  kararları, daha uzaktaki kentlere bağırarak ulaştırıyor.
C= Sağdaki tasvir de, bazı ayrıcalıklar dışında ortadakine benziyor. Burada haberciyi göremiyoruz. Burası, olasılıkla deniz kıyısına en yakın kent ve buradan sonra haber verilecek kent yok. Sol altta, kent halkını temsil eden çıplak figürün yüzü, sol taraftaki halk temsilcisine dönük Ondan haber alıyor. Burası, son kararların alındığı başkent olabilir.
D= Kemerin altındaki Quetzalcoatl’ın pantolonu üzerinde de kare semboller var. Bunlar, orta kısımlarında, olasılıkla şehirlerin amblemlerini içeren, etrafları surlarla çevrili kent motifleri. Bu motiflerin, heykelin yan ve arka kısımlarında devam edip etmediğini bilemiyoruz. Ancak, cepheden görülen bölümlerinde, soldan sağa doğru tek sıra halindeki betimlemelerin, her sırada, alttaki pantolon ayrımına karşın sekiz sayısını (Per Djehuti) bozmayacak şekilde ve sanatçıyı zorlayarak yerleştirilmiş olması dikkat çekicidir. Eser bu haliyle, Mısırla olan kültür birliğini, dolayısıyla Uzak Doğu’daki Kem (Khem)-MU kültüründeki ana kaynağı işaret ediyor.

İrlanda’da, Newgrande megalitik tümülüsü. Ön tarafta, üzerleri spiral motifli taşlar.


İrlanda’da, Country Meath’taki megalitik Newgrande Tümülüsü, Mısır’daki piramitlerden önceye tarihlenmiş. Yapının ilginç yanı, kış gündönümünde, kutsal cairn’in[21] içindeki küçük odaya, küçük bir delik vasıtasıyla ve üç gün süreyle, ince bir güneş huzmesinin on yedi saniye süresince nüfuz etmesi. Bu ışık, odanın içinde üç spiralden (έλικας/έλιξ, helix) oluşan birkaç inç’lik[22] sembolün üzerine düşüyor.[23]

Tümülüsün içine, kapı önüne yerleştirilmiş, üzerlerinde pek çok spiral motifler olan taşların arasından geçilerek giriliyor. Yani Antik Newgrande sakinleri, üç spiralle (birbirine yakın üç yanardağ) ifade ettikleri topraklarına, yine pek çok yanardağ tasvirlerini betimleyen spiral motifli taşların (eski topraklardaki volkanlar) arasından geçilerek ulaşıldığını anlatmak istemişler. Spiral, ya da iç içe dairesel motiflerle betimlenmiş dendritileri, Sibirya, Japonya, Pasifik adaları, Kore, Moğolistan ve Çin’de Lianyungang; Orta Asya, Rusya; Afrika ve Avrupa’da Almanya, İtalya ve Fransa’dan İngiltere’ye kadar görebiliyoruz. Uzak Doğu’da ilk kez Geç Paleolitik dönemde başlayan örnekleri, Avrupa’da Neolitik-Kalkolitik dönemlerden itibaren görmemiz ilgi çekicidir.[24] Üç spiral sembolü, gün dönümlerinin saptanması yanında, Avrupa’da yaşadıkları toprakları güneş tanrının (Helios) ışıklarıyla koruması, başlarına bir daha böyle bir felaketin gelmemesi anlamındaki dualarından başka bir şeyi ifade etmiyor. Diğer yanda, odanın haç (svastika- güneş çarkı) biçimindeki planı oldukça dikkat çekicidir. Yapı, yaklaşık olarak İÖ 2000’e tarihlenmiş.[25]


a= Afrika’da, iç içe dairesel halkalarla spirallerden oluşan ve volkanların betimlendiği dendriti (petroglif) örnekleri; b=  Newgrande’de küçük oda içinde, güneş ışığının vurduğu üç spiral.
Archnet: Rock Art & Petroglyphs:
(Archnet.asu.edu/topical/Selected _To picks/Rock%20Art%20&%20Petrpglyphs/continent.php-20k).


Yukarıdaki tüm tespitlere göre, Stonehenge ve Newgrande tümülüsü ya da benzeri yapılar, ekin ve hasat zamanlarının tespiti ve bu ayların bereketli geçmesi amacıyla inşa edilmişler. Yapılarda saptanan güneş ışınlarının durumuna göre, bahar ya da kış şenlikleri yapılıyordu.[26] Bu bağlamda, ay ışığının geliş açılarına göre, bir takım ayrıntı hesaplamaların da yapılmış olması olasıdır.

Stonehenge’in, ilkel de olsa, okulus’lu kubbeye sahip, ayakta kalabilmiş, dünyanın en erken örneklerinden biri olduğu açık.[27] Yani felsefe ve inanç yönünden, Bergama Zeus sunağı, Didyma Apollon mabedi, Roma’da Pantheon, İstanbul’da Zeus Hippios tapınağı, ya da Hagia Sophia kilisesiyle (Ayasofya Camii-ilk inşaatındaki menoeides’li plan) aynı kökenden gelen, ilkel, ama tarihin en erken güneş ve ışık tapınaklarından biri olduğu ortada.

a= Bir yurt’un yapısındaki üçgen-kubbe ilişkisi; b1, 2= Küre ve tam kubbe’de, üçgenlerle kubbe arasındaki bağlantı.
a. (dome.zillabit.com/freq2_mod40.jpg).


Yurt tipi yapılarda Gökkubbe’yi yansıtan mimarinin, gelişmiş örneğini ortaya koyan Hagia Sophia’daki kubbe hakkında, üçgen, kemer [khelai (= akra-pars summa)][28] ve kubbe arasındaki ilişkiler üzerinde, Procopius’un (500-565) daha 6. yüzyılda ileri sürdüğü görüşlerine hayran kalmamak olanaksız.[29] Bu ilişkilerin, yurt tipi yapılar yanında, Eskimo’ların (İnuit’ler) “igloo= iglu” tipi evlerine de hakim unsur oluşturduğu kuşkusuz. Ancak, yurt’ların tepe noktasında bulunan ve tono (= okulus) denilen baca, ya da hava deliklerinin, igloo’larda biraz daha yan tarafta olduğunu görüyoruz.

a= Stonehenge’de ele geçen ve bilim adamlarınca nazarlık ya da tılsım (amulet) olarak tanımlanan altın eser. Bize göre eser, bir piramidi (X’ian Büyük Beyaz Piramidi= Adem’in piramidi ?)[30] betimliyor. Merdiveni andıran ve her biri dörder basamaktan oluşan dördüncü sıradaki çizginin etrafı, aynı (b)’de gösterilen eserdeki gibi üçgen dağ, ya da piramit motifleriyle çevrilmiş.[31] Her iki yanda, eserin aplike olarak kullanılmış olduğunu gösteren küçük delikler ilgi çekicidir. Kendi payımıza, biz bu eserin Stonehenge’in ortasındaki küçük taşın üzerine düşen güneş ışınlarını, bir şekilde parlayarak yansıttığını düşünüyoruz. Eserdeki ince işçilik, Stonehenge’lilerin maden işçiliğinde gösterdikleri hünerin bir göstergesidir; b= Püskürük madenden (mineral jet) yapılmış ikinci obje, olasılıkla İngiltere’ye varmış Doğu’lu göçmenlerin, Uzak Doğu’dan beraberlerinde getirdikleri, oranın volkanik püskürüklerden yapılmış bir eser, yani hatıra olabilir. Bu taş İngiltere’ye yabancı. Üzeri Antik aynalar kadar parlak olan eserin, benzer amaçlar için kullanıldığı açık. Olasılıkla, altın eserdeki açısal hesaplamalarla ayarlanmış gün ışığı, gölge bir yere konmuş bu eser üzerine yansıtılmış olabilir. Her iki yandaki ikişer delik, eserin bir yere aplike edilmiş olduğuna işaret ediyor. Aplike işlemi taşla yapılamayacağından, olasılıkla bakır, ya da bronz çiviler kullanılmış olmalıdır. Üzerine işlenmiş olan ortada Stonehenge, etrafında dağ sembolleri ve en dıştaki çerçeveyle birlikte, tıpkı Stonehenge’deki taş sıraları sayısını veriyor. Yani yapıdaki dördüncü taş sırası, Uzak Doğu’da yaşadıkları bölgeyi çevreleyen dağ sıralarını gösteriyor olabilir.
Discovery Channel :: News-Archaeology :: Stonehenge Amulets Worn…:
(Dsc.discovery.com/news/2007/04/06/stonehengesymbol_arc.html?category=archaeology&&-43k)



Günümüzde Çin topraklarındaki Büyük Beyaz Piramit, bölgede yaşayanlar için son derece kutsaldı. Sırf bu nedenle, Büyük tufanın ardından, burada yerleşik Tokar ve daha sonraki Türk halkları azalmış nüfuslarına rağmen, kutsal topraklarına girememeleri nedeniyle Çinlilere karşı çok uzun süren savaşlar vermişlerdir.[1] Stonehenge’liler de, başlarına gelen tektonik felaketler nedeniyle göç ettikleri ana yurtlarından çok uzaktaki Amesbury’de bile Büyük Beyaz Piramit’i unutamamışlardır. Çember yapının orta mekanında, küçük bir taş üzerine aplike edilmiş altından yapılmış piramit modelin (A) üzerine gelen günün ilk ışıkları, modelin her kademesindeki basamaklardan yansıyarak, bunun karşısına aplike edilmiş püskürük maden taştaki Çember taş betimlemesinin üzerine yansıyıp ışıyor, onu aydınlatıyordu (B). Aydınlanma, Stonehenge’lilerin temsili aydınlanmasıdır. Ekim ve hasat bereketli olsun, her şey yolunda gitsin! Doğal ki bu olay, gün dönümlerinde oluşuyor, böylece Ekin ve Hasat zamanlarının geldiği anlaşılıyordu. Güneş ışığına karşı Çember taş betimlemesinin değil de, öncelikle Büyük Beyaz piramit modelinin yerleştirilmiş olması, Uzak Doğu’ya, dolayısıyla Büyük Beyaz Piramit’in kutsallığına duyulan saygı (Adem’in piramidi ?) ve ona olan bağlılıklarının hâlâ devam ettiğini göstermesi yönünden dikkat çekicidir. Böylece Çember taş, dolayısıyla Stonehenge’liler, öncelikle güneş, daha sonra da Büyük Beyaz Piramit’ten yansıyan ışıkla iki kez kutsanmış oluyorlardı.[2]

Bugün, modern mimarinin eriştiği yüksek teknolojideki uygulamalarda, üçgen ve kubbe arasındaki ilişkilerin yapısal kuramlarını ortaya koyan planlarla, yurtlardaki tholos tipi yapı mimarisi üzerindeki arayışların sürdürülüyor olması, ilgi çekicidir.

Benzeri mimarilerin, bölgenin tektonik yapısından dolayı oluşan depremler nedeniyle, oldukça zarar gördüğü anlaşılan kalıntılarına, Uzak Doğu’da rastlanıyor. Japonya Kumamoto Üniversitesi’nden Prof. Masayuki Komoto’nun bir konferansından elde ettiğimiz bilgilere göre, bu ülkede saptanan Oyu-nonakado, Kamishiraiwa, Kiusu, Teraji, Okushibetsu Çember taşları yanında, Hokkaido adasında da 20’yi aşkın Çember taşlar bulunmuş.[3] Dolayısıyla, bunların kökenlerinin, en geç Hongshan, Yangshao ve çevre neolitik, Kalkolitik kültürleri (İÖ 5000-2500 arası) olduğu anlaşılıyor.[4] Benzer mimarileri İngiltere, Kuzey Amesbury Wiltshire’da Woodhenge ve Kuzey Amerika İllions’ta Cahokia tepesindeki Kereste ormanı’nda (Timber circle) görmemiz mümkün.

Asya’da kutsal daire ve yönlerle ilgili olarak, yurt’lardaki en önemli yerin kuzey taraf olduğunu, en değerli eşyaların buraya konduğunu biliyoruz. Bu bağlamda, Stonehenge’in kuzey tarafında, bu özelliği belirleyecek bir taş dizisi ve bunların arasında bir sunu, ya da adak taşı yer almış olabilir. Olasılıkla buraya ekin, hasat ya da bereket tanrıçalarıyla ilgili figürinler konuyordu. Genelde, yapının İÖ 3100-2200 arasında, üçüncü döneminin 5 bölüme ayrıldığı ve üç ayrı evrede tamamlandığı ileri sürülüyor. Yapı, yaklaşık olarak Erken Mısır piramitleriyle aynı döneme, yani Geç Neolitik-Orta Bronz çağ arasına tarihlendirilmiş. Bu tarihleme, Nuh tufanı sonrasında, Uzak Doğu’dan Avrupa ve oradan da Britanya adasına yapılan göçlere işaret etmesi bakımından doğrulanıyor. Ancak,  bu tip yapıların Neolitik çağdaki varlığı göz önüne alındığında, Çember taşların olasılıkla Neolitik’ten Kalkolitik’e geçiş, ya da tam olarak Kalkolitik çağ başlangıcında, yurt’ların en gelişmiş örneğini ortaya koyduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla tipolojik olarak, Asya’daki yurt’ların aynı plandaki tapınak mimarilerine kaynak oluşturduğu ortadadır.

Stonehenge’in inşa tarihiyle ilgili yukarıdaki saptama, yaklaşık olarak doğru olmalı. Zira,  Asya’da Hongshan merkezli Kalkolitik çağ (İÖ 4000- 2500) ardılı Büyük tufan sonrası göçler, Stonehenge’deki yapının kökenine de işaret ediyor. Anlaşıldığına göre bu uzun yolculuk, yaklaşık 400-900 yıl arası sürmüş. Dolayısıyla, yukarıda altından yapılmış bir örneğini görmemize karşın, Mısır’da Asya kökenli kerpiç ya da taş piramitleri burada göremeyişimiz, bu göçlerin Mısır kaynaklı olmadığının açık göstergesidir.


Stonehenge’i oluşturan dikilitaşların, genel plandaki yerleri.
Stonehenge.co.uk-Your guide to Stonehenge, the World’s Favorite: (www.stonehenge.co.uk/-10k).

Avrupa’da, adı İsveç dilinde Björneborg olan Turku Pori (İsveççe “Abo”) liman kenti, Botten körfezi kıyısındadır ve ilin merkezidir.[5] Moğolistan’da ilk sistemli arkeolojik kazılar, 1927-1935 yılları arasında Sven Hedin (1865-1952) başkanlığında bir Çin-İsveç heyeti tarafından yapılmıştı. Aynı dönemde, 1922-1930 yılları arasında Amerikalı Roy Champman Andrews (1884-1960) yönetimindeki bir kazı heyeti de İç Moğolistan’da bazı araştırmalara girişmiş.[6] Her iki araştırmanın, Türkiye’nin Çanakkale ve İstiklâl savaşı sonrasına denk gelmesi hakkındaki yorumu, okuyucuya bırakıyoruz. Ancak, “Turku” kenti sahiplerinin 1923 sonrasında, bölgedeki kazılarının amacı açık. Çağdaş Vikingler, bu adın nereden geldiğini ve kökenlerini merak etmiş olabilirler.

İç Moğolistan ve Kuzey Kore yakınlarında, Hongshan kültürüyle (İÖ 5000, 4700- 2500) yaklaşık aynı zamana tarihlenen çok miktardaki Çember taşlar (Stone circle) bulunmuş. Japon bilim adamı Komoto da Çin’deki bu bilgileri doğruluyor.



Wiltshire’daki Çember ormanından görünüm.


Diğer yanda, Bahamalar’ın güneydoğu ucundaki “Turks and Caicos Islands= Türkler ve Kayıklar” adaları, İngiliz adalar grubuna giriyor. Türkler, tarihin bilinen çağlarında, hiçbir zaman bu adaları işgal ya da iskân etmemişlerdi.[7] Piri Reis’in (1465, 1470-1554) haritasında da yer alan adanın bulunduğu yerde kayık (= caicos) resimleri görülüyor.[8] Rivayete göre burası, Cristoforo Colombo’dan 25 yıl önce Türkler tarafından keşfedilmiş. Bunun gerçek bir rivayet olduğu ortada. Zira böyle olmuş olsaydı, Osmanlıların buradan daha da ötelere gidip, bölgede mimari bir iz, yazıtlı bir taş ya da mezar bırakmamaları olanaksız olurdu. Osmanlı arşivlerinde buna dair bir kaydın olmaması, rivayetin gerçek olmadığının açık kanıtı. Yukarıdaki bilgiye göre, Türklerin adayı ele geçirmeleri, yaklaşık 1468 yılları olmalıdır.



Kuzey Amerika İllions’ta Cahokia tepesinde 48 sedir ağacının dikimiyle gerçekleştirilmiş çember alan yaklaşık 125 m çapındadır (410 feet). Resimde, Kereste ormanı (Woodhenge-Timber Circle) ve yakınındaki iki piramidal yapı.
North America's Hidden Treasure Ruins of a thriving Prehistoric…: (www.utexas.edu/courses/wilson/ant304/biography/arybios98/mcbridebio.html).

Ünlü kaptanımızın yaşam süresi, Fatih Sultan Mehmed (1444-1446; 1451-1481) ve sonra yerine geçen II. Bayezid (1481-1512) dönemine rastlar. Hesaplayacak olursak, 1468 yılında Piri Reis henüz üç yaşındadır. Ayrıca bu dönemde, II. Bayezid’le kardeşi Şehzade Cem arasında, taht paylaşımı nedeniyle anlaşmazlıklar vardı ve saray kargaşa içindeydi.  Padişahın bu olay dışında, donanmasını İtalya’dan öteye taşımadığı, bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, yukarıda ileri sürülen savın olası dışı olduğu ortadadır.

Adalıların vazgeçemedikleri armalarında yer alan ve kaktüs olduğu söylenen sembole verilen anlam, tamamen yanıltıcıdır. Kaktüsün üzerindeki nesnenin Osmanlı fesi olduğu yolundaki benzetme ise tümden yanlış. Armanın en altında yer alan bu sembol, Dionysos’un thyrsos’udur. Sembolün, geç dönemdeki Osmanlılara maledilerek, Maya, Aztek ve İnka’ların kökeninde yatan “Asya” olgusundaki gerçekleri saklama, açıkça bilimsel bir yanlışlık ve çarpıtmadır. Avrupalılar, “Türk ve kayık” adalarına ulaştıklarında, bu adaların yerlileri Kızılderili, Maya, Aztek ve İnkalar gibi, kaynağı Uzak Doğu ve yakınındaki Endonezya-Japonya arasındaki adalar zincirine dayanan, yani ataları Uzak Doğulu olan topluluklardı. Dolayısıyla adanın taşıdığı isim ve fes olduğu savlanan thyrsos, açıkça Asya kökenine dayalı Mezoamerikan kültürleri kaynaklıdır.[9]

Yazarların yukarıdaki iddialarını ciddiye alacak olursak, Osmanlıların, yukarıda adlarını saydığımız Avrupa, İngiltere, Kanada ve dünyanın diğer yerlerindeki Türkçe adlı kent ya da bölgeleri de ele geçirmiş olmaları gerekir. Oysa, Osmanlı İmparatorluğu’nun, en güçlü olduğu Kanuni Sultan Süleyman (1495-1566) döneminde bile, 1529’daki Viyana kuşatması sırası ya da sonrasında, buradan daha öteye geçemediği, denizlerde de Cebelitarık boğazını aşmadığı biliniyor.

Yabancı kaynakların, savlarını yürütürlerken yukarıda anılan kentlere değinmeyip, Turks and Caicos adalarındaki benzetmelere yönelmelerinde sezilen hiciv, gözlerden kaçacak cinsten değildir.

Günümüzde, Orta Asya ve Uzak Doğu’da Rus, Amerikan, Japon, Çin, Türk ve daha pek çok ülke arkeologları kazılar yapıyorlar. Burada ele geçen mimari buluntular yanında metal buluntulardan altın, gümüş, bronz ve demirden yapılmış objeler, Orta Asya’da yaşayanların yalnızca göçebe topluluklar olmadığının açık göstergesidir. Göçebe olanların ise nedenleri vardır. Bu neden, bölgenin coğrafi ve tektonik yapısıdır. Asya’daki antropolojik çalışmalara, er ya da geç, modern, tarafsız ve bilimsel DNA araştırmalarının kaynak oluşturacağından kuşkumuz yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder