30 Aralık 2010 Perşembe

ZÜMRÜT TABLETLER / II


a.Gelişme dönemine ait iki Xochipala figürini, İÖ 13 – 10. yüzyıl arası (?); b. Genelde top oyuncusu olarak tanımlanan bir kadın figürini, İÖ 10. – 9. yüzyıl, ya da 15. – 10. yüzyıllar arası.
(Xochipala-Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Xochipala-55k).

Erhat, mitos’u şöyle anlatıyor: “…Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla birlikte çayırda çiçek toplarken birdenbire yer yarılmış, tanrı Hades arabasıyla dışarı çıkagelmiş, kızı yakaladığı gibi kaçıp gitmiş. Ümitsizlikten ne yapacağını bilemeyen tanrı ana, kızını araya araya bütün dünyada dolaşmadık yer bırakmamış. Sonunda her şeyi gören ve bilen güneş tanrı Helios Kore’nin bulunduğu yeri söylemiş. Bunun üzerine Demeter Olympos’tan kaçmış, yüreği sızlayarak ıssız bir yere çekilmiş. Onun küsmesiyle toprağın bereketi kalmamış, insanlar kıtlık tehlikesine uğramışlar. Zeus boşuna onu barıştırmaya çalışmış, boşuna Hades’ten kızı geri vermesini istemiş: Tanrı kadın yalvarmalara kulak vermiyor, kendisine Hades’in sunduğu nar meyvesini yemiş olan Persephone bu sevgi büyüsüyle yer altı hakimine bağlanmış bulunuyormuş. Bütün yalvarmaların boşa gittiğini gören Zeus, Persephone’nin yılın üçte ikisini yani çiçek açma ve meyve zamanını, anası Demeter’in, geri kalan üçte birini, yani kışı da kocası Hades’in yanında geçirmesini kararlaştırmış. Böylelikle toprağa yeniden bereket gelmiş…”.[116]

Mitos’un geçtiği coğrafya, Uzak Doğu coğrafyasıyla tıpa tıp uyuşmaktadır. Kore, günümüzdeki Kore ülkesi, Hades ise, Çin’de Chengdu merkezli Soğuk (Hades) bataklıkları, yani Sichuan basin’dir.[117] Mitos, bölgede meydana gelen Marduk olayı ve Büyük tufanla ilgilidir. Marduk, atmosfere sürtünerek geçerken Yonaguni merkezli tektonik alanla Çin’deki Yen-men ve Datong tektonik alanlarındaki volkanları (yani Hades’i) faaliyete geçirmiş, sürtünme nedeniyle Marduk’tan kopan parçalar ateş topları halinde yeryüzüne yağmış (Apollon’un oktanlığındaki şangırdayan okları), arkasında bir ışık kütlesi oluşmuş (tanrının kılıcı), çekim kuvvetiyle yukarıya kaldırdığı okyanus sularını, etkisinin geçmesinin ardından tekrar okyanusa bırakınca, müthiş bir rüzgarla birlikte oluşan çok büyük tusunami dalgaları karaları basmıştı. Marduk’un yarattığı yüksek ısı nedeniyle, Pasifik sularının buharlaşması, tektonik olayların arkasından çok uzun bir süre yoğun yağmurların yağmasına, dolayısıyla da tufana neden olmuştur. Mitos’ta, yarılan toprağa (Hades) göçen doğayı Kore temsil etmiş. Deniz suyunun istila ettiği topraklar, uzun bir süre bereketini, yani Demeter’i kaybetmiş. Demeter bütün dünyayı dolaşarak oralara bereket taşımış ve Hades’e (Sichuan basin) küsmüş. Bu süre sonunda, güya Zeus araya girip Erhat’ın anlattığı çözümü bulunca, Demeter (Bereket) artık tamamen yeraltına dönen Hades’le barışıp Çin’e dönmüş ve bu topraklara tekrar bereket gelmiş.


William Niven, Mexico City yakınındaki Santiago Ahuizoctla’da yaptığı kazıdaki bir açma içinde, toprak stratigrafisi ve bulduğu eserlerle birlikte görülüyor. Sağ önünde görülenler, Zümrüt tabletleridir. (boks.google.com/boks?isbn=089672414X…).


Doreal’in Uzak Doğu ile yakından ilişkili olan bu ve benzeri mitosları bilme olasılığının ne olduğunu, okuyucunun değerlendirmesine bırakıyoruz. Hele 1925’li yıllar düşünüldüğünde, bize göre bu olasılığın hemen hemen hiç olmadığı ortadadır. O zaman, Kore ülkesini temsil eden Keor[118] ve Undal adlarını, doğru ve yerinde olarak uydurmuş olması olası değildir.

Önceki bir makalede Uzak Doğu’dan Güney Amerika’ya ejder kayıklarıyla yapılan göçlerden bahsetmiştik. Bu göçler kıtada, yüksek bir kültürün temsilcileri olan Maya, Aztek ve İnka kültürlerini oluşturmuştur. Amerika’nın keşfinden sonra, Mezoamerikan topraklarına varan İspanyol ve Portekizlilere Maya ve Aztek’lerden geçen, oradan da günümüze kadar süregelen “Ölüler günü” festivalleri, Uzak Doğu’da meydana gelen yukarıdaki olaylarla (Antik Anadolu ve Yunanistan’da Karneia bayramları) olan ilişkileri bakımından dikkat çekicidir.

Efsanevi Aztlan adasından başlayan Aztek göçü: a. Büyük olasılıkla, günümüzdeki Yonaguni adasındaki (Aztlan) Yonaguni piramidi[119] ve etrafındaki yıl işaretlerinden “bir” rakamını gösteren altı ev sembolüyle[120] ada üzerindeki kral ve kraliçe. Kral, “c” deki figürde de görülen Kem’e (Türklerde “Nazar boncuğu, Kem göz) bir iple bağlı. Bu betimleme, Aztlan’lıların Kem’e ne kadar bağlı olduğunu, oradan zorla ayrılmak durumunda kaldıklarını gösteriyor. Önündeki kraliçe ya da kadın, hamile olup, sonra tasvir edilen “f” deki figürü temsil etmiş olabilir; b. Ejder kayıklarıyla Amerika kıtasına geçiş; c. En arkada, başının üzerine taç yaptığı Kem’i (Khem) simgeleyen Kem göz= Ra’nın gözü= Güneş kursuyla betimlenmiş aynı kral, ya da Aztek; d. Başının üzerine taç yaptığı, aklından çıkaramadığı Kem’in koruyucusu Keşiş akbaba (Mısır’da Nekhbet) sembolü ile diğer bir Aztek (ya da kraliçenin nedimesi); e. Başı akbaba, vücudu yılan biçiminde tasvir edilmiş kutsal sembolü başına taç yapmış bir diğer Aztek (ya da kraliçenin diğer nedimesi); f. En sağda, Amerika kıtasına önde çıkmış olan diğer bir Aztek (“a”daki kraliçe ?), yine Kem’in sembollerinden kobra yılanını (Orta Asya kobrası. Oxus ya da kahverengi kobra, Naja naja oxiana-Mısır’da Wadjet) aklından çıkaramıyor. Hepsi de, canlarını kurtarmış olmalarına karşın, Kem’i unutamıyorlar. Townsend’e göre, Amerika’ya ayak basan, başlarında yılan tasvirleri taşıyan iki rahipten, sağdaki öncü olanı, tanrılaşmış kahraman Huitzilopochtli’nin heykelini taşıyor. Bize göreyse bu kişinin sırtında taşıdığı, Uzak Doğu’daki felaketten kurtardığı çocuğundan başka bir şey değildir. Arkadaki üç kişinin sırtlarındaki torbalardaysa, bu felaketten kurtarmayı başardıkları, az miktardaki yolculuk ihtiyaçlarını içeriyor. Boturini Kodeksi’nden (Townsend, R. F. 2001).


Ölüler günü festivalleri, her yıl Kasım ayının 1 ve 2’sinde “Dia De Los Muertos” adıyla kutlanıyor. Aztek’lerden bu yana süregelen festivaller, Aztek tanrıçası Mictecacihuatl adına kutsanmaktadır. Aztekler yanında, kaynak kültürler arasında Meksika’nın Olmek, Zapotek, Mixtek, Mexikan ve Maya’larla Totonak’lar da var. Geleneğin 3000-2500 yıldan bu yana devam ettiği söyleniyor. Bize göre bu olgu, en geç İÖ 3500’lere dayanmaktadır. Yani Büyük tufandan bu yana, 5500 yıllık bir süreci kapsıyor. Brezilya’da da kutlanan festivaller, burada “Dia de Finados” adıyla anılmaktadır. Mezoamerikan kültürleri yanında Avrupa, Filipinler ve Afrika kültürlerinde de görülen festivaller, yeryüzünde yayılmış olduğu bu çok geniş ve birbirlerinden uzak topraklar nedeniyle dikkat çekicidir.

Geleneğin, İspanya’nın kültür geleneğiyle olan sentezinden ortaya çıktığı söyleniyor. Ancak, dünyaya genel olarak baktığımızda, bunun hiç de öyle olmadığı ortadadır. Zira olaya bu gözle bakacak olursak, İspanya’nın Filipinler ya da Afrika kültürleriyle de bir sentez oluşturduğunu söylememiz gerekir ki, bunun olası olmadığı ortadadır. Mictecacihuatl’ın kültü, Meksika’da “Santa Muerte” adı altında ibadet görmektedir. Ölü maskı giyen halk, yollarda yığınlar halinde dolaşarak festivale katılmaktadırlar. Ölülere yapılan yiyecek ve çiçeklerle donatılmış ofrenda (offerings) denilen sunular, evlerin bir köşesini, ya da mezarlıkları süslemektedir. Mictecacihuatl, yeraltı dünyasını temsilen Mictlan’ın (Ölüler ülkesi)[121] kraliçesi anlamına geliyor. Kocası Mictlantecuhtli ile birlikte, yaşam sonrasının devamı sayılan Ölüler diyarının, yani Hades’in hakimi olarak kabul görmüşler. Bugün için ise festivalin anlamının değiştiği, olayın, yakınlarını kaybeden kişilerin ölüleri için düzenledikleri bir anı günü haline dönüştüğü anlaşılıyor.

a. Meksika’daki Ölüler gününden, sembolik İki Katrina (bize göre, güzel belikli Demeter) figürini (yaklaşık 38 cm yüksekliğinde); b. Diğer bir Katrina figürini.


Günümüzde, Maya ve Aztek kültürlerindeki kafataslara dayalı kültlerin, tanrılara toplu kurban adamaya ait vahşice işlenmiş törenlere işaret ettiği kanısı hakimdir. Bir Aztek şamanı (rahip) ise inançlarını şöyle açıklıyor: “Tanrıların insanlara bahşettiği hayat, onlara sunulan kurbanlarla geri döner. Onlar da, hayatın tazelenerek sürmesini sağlarlar”. Şamanın açıklaması, kurban edilen insanların hayatlarının tazelenerek döneceği inancına dayalı olduğunu göstermekte, dolayısıyla vücuttan çıkarılan kalbin, hayatı yenileyeceği şeklinde algılandığı anlaşılmaktadır.[122]

Ancak Townsend’in, sapını kartal savaşçısı betimi olarak tanımladığı Aztek kurban bıçağını incelediğimizde, bıçak kısmının ilginç bir şekilde savaşçının fallos’unu betimlediğini görüyoruz. Yani hayatı sona erdiren bıçak, aynı zamanda ortaya yeni bir hayat çıkaran erkeklik organına benzetilmiş.[123] Bu bağlamdaki kurban törenlerinin, hayatın dönel yörüngesine dayalı bir felsefeyi işaret ettiği açıktır.

Townsend, Diego Duran’ın Historia de la Nueva Espana adlı yapıtından edindiği betimlemeyi, Tenochtitlan ayin alanındaki kafatası duvarı (tzompantli) ve Büyük Piramit’in tepesindeki platform üzerinde, solda Tlaloc, sağda Huitzilopohtli’nin ikiz tapınakları; Mexico City’deki Büyük Piramit kazılarında ortaya çıkarılmış diğer bir betimi ise, küçük bir kafatası duvarı olarak tanımlamış.[124]

İnka’larda, La Gesta del Guerrero’da bulunan bir tasvirde yer alan ejder (dragon) kayığı: a. Savaş tanrısı İllap’a (İlyap’a), bir İnka komutanına zafer çelengi sunuyor; b. İnka komutanı; c. Zafer sonrası kadeh kaldıran İnka kralı; d. Krala kadeh sunan yüksek rütbeli bir komutan; e. Kazanılan zafer nedeniyle, dans ederek kutlayıp kralı eğlendiren palyaço; f. Thyrsos ve diğer atrübüleriyle zafere yardımci olmuş şaman; g. Ejder kayığı. Her iki yandaki ejder başları, olasılıkla volkanik püskürük kütlelerle beslenirken görülüyor; h.  Silahlarından arındırılmış savaş esirlerinin kutsal kurban sahnesi. Mochica sanatı.
Elbrujoperu’s Xanga Site: (www.xanga.come/home.aspx?user=elbrujoğeru-87k).


Bize göreyse buradaki ikiz tapınak, örneğini Eti’lerde de gördüğümüz İkiz yılanlar tapınağıdır. Yani tasvirdeki ikiz yılanlar, Amerika’daki Gog ve Asya’daki Magog fay merkezlerini temsil etmektedir. Alttaki üç sütunun sol ve sağında, her biri diğerini yutmakta olan art arda dörder yılan tasviri betimlenmiş. Art arda dizili dört yılan tasviri, birbirlerini tetikleyen fayları göstermektedir. Üstte, İkiz tapınağın sol ve sağında, belden yukarısı çıplak, oturmuş durumdaki fügürler, ellerinde taşıdıkları thyrsos’larıyla tapınağın koruyucu bekçileridir. Tapınağın içindeki Tlaloc ve Huitzilopohtli’nin başlarında da, iki ayrı modelde thyrsos var. Tlaloc sağ elindeki yılanı, sol elinde tuttuğu torbaya sokmak üzeredir. Huitzilopohtli ise başına akbaba maskı geçirmiş, doğadan toplanmış yapraklarla, gövdesini tıpkı bir akbaba gövdesi şekline sokmuş. Sol elinde şaman davulu ve tokmağını tutmaktadır. İkiz tapınağın içindekilerle, bunun sağ ve solunda betimlenen şahısların Kem’i (Khem) tasvir ettiği ve burayı korudukları ortadadır. Yalnız, Aztek’lerin geçmişi biraz unuttuklarını, Kem sembolleri olan akbaba ve kobra yılanını ters yönde göstermiş olmalarından anlıyoruz. Mısır ve Eti’lerdeki sembollerde Keşiş akbaba Kem’in batısının; kobra yılanı ise doğusunun sembolleridir.

a. Nepal, Kamboçya, Laos, Yeni, Zelanda, Cava, Taiwan, Vietnam vb gibi pek çok Uzak Doğu ülkelerinde kutlanan Ejder Kayığı Festivalleri arasında, Çin’de yapılan bir yarıştan görünüm; b. Aynı yarışın, Amerika’da Kolarado ve Viskonsin Eyaletleri’nden, Viskonsin’deki yarıştan genel görünüm.
a. Why treasure when losing: Dragon Boat Festival: (www.chindaily.com.cn/english/doc/2004-05/21/content_334352.htm-14k).
b. The Great Midwest Dragon Boat Festival/Racine, Wisconsin: (www.midwestdragonboatfestival.com/-14k).



Magliabechiano Kodeksi’nden, bir insan kurban etme sahnesi. Bize göre tapınağın solundaki gönder direğinde asılı nesne (siyah ok işaretli), Türk ve Kayıklar adalarının (Turks and Caicos islands) bayrağında yanlış biçimde Osmanlı fesi olarak tanımlanan sembol, yani Dionysos’un thyrsos’udur.
(en.wikipedia.org/wiki/Human_sacrifice_in_Aztec-culture-138k).

Piramidal bir yapıya ait olduğu açık olan betimlemede, Anadolu-Yunan mitolojisinde Hayat Ağacı’nı tasvir ettiğini bildiğimiz sütunları, burada da görmekteyiz. İkiz tapınağa ulaşan ve ilginç bir şekilde perspektif olarak tasvir edilmiş merdivenlerin alt basamak seviyesinden başlayan sütun kaideleri, sütun gövde ve başlıkları, abaküs (tamu-ölüler diyarı-Hesap tahtası) seviyesinde betimlenmiş düz bir alanda, Tlaloc ve Huitzilopohtli’ye kadar yine perspektif verilerek uzatılmış. Sanatçının, Tlaloc ve Huitzilopohtli’nin görüntüsünü bozmamak ve tamu alanına yerleştirilecek ölülerin tasvirindeki zorluk nedeniyle, Uzak Doğu’daki Erg (Akheron) nehrinde ölenleri betimleyen kafataslarına, aynı günümüzdeki bir grafik, ya da harita açılımlarına ait lejantlarda olduğu gibi yan tarafta bilgi vermiş olması, son derece ilgi çekicidir (siyah okla gösterilmiştir). Anlatımdaki bu üslup, Kem-MU’nun ne denli yüksek bir kültür olduğunu gösterir en önemli belgelerden birini oluşturmaktadır.

a. Kartal savaşçısı ve önündeki bereket sembolü fallos’unu tasvir eden, Aztek’lerin kurban bıçağı; b. Antik Anadolu ve Yunan mitolojisinde Priapos (Bes) olarak bilinen tanrıyı, buradaki Kartal savaşçısı heykelciğiyle karşılaştırınız.[125]
a. (en.wikipedia.org/wiki/Human_sacrifice_in_Aztec-culture-138k).


Ramirez Kodeksi’nden alınmış bu betim, “Fetih sonrasında, parmaklıklar arasına dizilmiş raflardaki kafatasları” olarak yorumlanmış.
(en.wikipedia.org/wiki/Human_sacrifice_in_Aztec-culture-138k).

Benzeri tasvirleri, Mexico City’deki Büyük Piramit kazılarında ortaya çıkarılmış küçük bir duvar üzerinde de görüyoruz. Duvarın üst kısımlarının biraz tahrip gördüğü anlaşılıyor. Ancak alt kısımları oldukça sağlamdır. Duvarın cephesinde, taşa hakkedilerek yapılmış kafataslarına ait betimlemeler, aynı yukarıda ele aldığımız eserdekine benzer biçimdedir. Bu piramidin, Çin’deki X’ian kentinin 140 km güneyinde yeralan Büyük Beyaz Piramit’e atfen inşa edildiği ortadadır. Kafatası duvarının tüm yorumların aksine, kurban edilen insanları değil, aynı günümüzde bir savaşta ölen insanların adına diktiğimiz anıtlarda olduğu gibi, Akheron’da ölen belki onbinlerce insanın anısına dikildiği anlaşılmaktadır. Çin’deki tektonik olayların ardından kopan tufan, Azteklerde Yağmur tanrısı Tlaloc’la ifade edilmişti. Eti’lerin Ana tanrıça sembolü Arinna (Ar>inna) ile Aztek’lerde “Tanrıların Anası” olarak bilinen Teteoinnan (Teteo>inna<n) arasındaki isim benzerliği de, gözlerden kaçacak cinsten değildir.[126]

Dolayısıyla, Aztek’lerin tanrılar adına yaptıkları ayinlerde uyguladıkları insan kurban etme gelenekleriyle, tapınak duvarlarında betimledikleri insan kafatasları arasında, kurban sahneleri yönünden hiç bir bağlantı yoktur. Tapınaklarda gerçekleştirdikleri kurban sahneleri ise, büyük olasılıkla Uzak Doğu’daki tektonik olaylarla, üzerlerinde çok büyük korkular uyandıran Büyük tufanın bir daha olmaması için, tanrılar adına Asya’ya yapılan bir göndermeden ibaret olsa gerektir.

Meksika’daki Ölüler gününde, çeşitli renklerde boyanmış kafatası maskları. Tenochtitlan ayin alanındaki kafatası duvarı betimlemesiyle, Mexico City’de Büyük Piramit kazılarında ortaya çıkarılmış kafatası duvarıındaki betimlemelerle karşılaştırınız.
(www.destination360.com/.../dead-skulls.php).

Coe, Maya’ların “Bir Chilam Balam kitabından…” dediği satırlarında, tıpkı Djehuti’nin bahsettiği şekilde bahsediyor Uzak Doğu’daki tektonik olaylardan. Şöyle deniyor şiirde:
Doya doya yenecek aşları,
 kana kana içilecek suları vardı.[127]
 Ama o gün, toz duman sardı her yanı,[128]
 O gün, soldu sarardı toprak,[129]
 O gün, bir bulut çöktü tepesine,[130]
 O gün, bir dağ geldi üzerine,[131]
 O gün, güçlü adamın eline geçti toprak.[132]
 O gün, tütmez oldu bacalar,[133]
 O gün, dalından koparıldı körpe yapraklar,[134]
 O gün, ölüme kapandı gözler,
 O gün, üç işaret belirdi ağaçta,[135]
 O gün, üç nesil asıldı oracıkta.[136]
 İşte o gün, baş koydular savaşa[137]
 Ve dağıldılar dip bucak ormanlar arasına.
 İşte o gün, baş koydular savaşa
 Ve dağıldılar dip bucak ormanlar arasına.[138]

a. Ölüler gününde, ölülere evlerde yapılan sunulardan genel görünüm.
b. Meksika’da Patzcuaro gölü Pacanda adası mezarlıklarında, ölülere yapılan sunulardan (ofrenda) görünüm (Día de los Muertos).


    1. Ölü için hazırlanmış sunakta, toplu hediyelerden görünüm b. San Fransisko’da kutlanan Ölüler günün’den bir görünüm; Ariel Soto, San Francisco, CA, USA.
    2. (blogs.newamericamedia.org/.../day-of-the-dead).

Yukarıdaki Maya şiiri, tanrı Djehuti’nin I. tabletinde yeralan aşağıdaki bölüme çok benzemektedir:
“...
Atlantis Krallığı, geçici olarak sarsıntılar geçirirdi
ben de şahit oldum bunlardan birine,
yalnızca alçaktan geçen bir yıldızın parçaları dökülmüştü.

Çiçekler içinde gelişen Efendi’nin sözleri
kurallara uyumlulukta en baştadır.
karanlığın üzerine sökerken şafak
onun AGWANTİ’sinden yükselen öfkesi sona erinceye kadar,
Tanrı, güçleri çağırarak şu Sözü verdi.

KAİNAT’ın NİZAMI’nı kullanarak, durmadan yer değiştirip, sonsuza dek yanacak bu ateş
En büyük ateş onun yönünü değiştirene dek,
Ve ateşin çiçeğindeki değişmeleri
Amenti’nin oğulları işitti, dünyanın deriliklerinde yer alan kalbinden gelen sesleri.

Birden, patladı yeryüzündeki bütün su kaynakları,
kâh su altında bırakarak, kâh batırarak toprağı,
değişti dünyanın dengesi, yalnızca Işık’ın Tapınağı kaldı ortada
sular hâlâ suların içinden fışkırırken dışarı;
orada yaşayan bazıları,
kendilerini kurtarmaya çalıştılar kaçarak sulardan.
sular hâlâ daha yükselirken yukarı
UNDAL’daki ulu bir dağın üstüne çıktılar
 ”.[139]

Mitosun, Antik Anadolu ve Etrüskler yoluyla İtalya’da Roma halkları üzerinde de derin etkiler bıraktığı anlaşılıyor. Bu halklar, geçmişlerini unutmamışlar. Bergama Zeus sunağı ile Roma Pantheon’unda Gigantomahi (Giganthomachia) sahneleriyle süslü cephe tasvirleri, Uzak Doğu’daki yukarıda anılan olayları temsil etmektedir.[140]

Bergama Zeus sunağında, vücutları yılan şeklinde betimlenmiş Gigant’larla tanrıların yaptıkları savaş betimlemeleri, tektonik olaylara işaret etmektedir. Burada Gigant’ların, aynı Eti’lerde olduğu gibi, Gog ve Magog fay merkezlerini betimleyen İkiz yılanlarının yerini aldığına tanık oluyoruz.

Rölyeflerde, Titan soylu Okeanos kızı Doris’in deniz tanrı Nereus’la birleşmesinden doğan Nereides’lerden biri olan Amphitrite ve bundan doğan Triton, Nereus ve Doris (a);[141] Zeus ve Porphyrion’la, bunun yan tarafında yine Zeus’un hasmı olan bir başka Gigant (b);[142] Apollon ve yere düşmüş hasmı bir diğer dev;[143] Moira ve karşısında yılan bacaklı ejder;[144] Telephos’un anası Auge (c);[145] Athena, Nike, Alkyoneus adlı yenilmez dev, Gaia, Gigantların anası (d) tasvir edilmiştir.[146] Yukarıdaki resimlerden “c”deki sahne, tam Apollon’a göre, şiddet ve gerilim dolu bir savaş sahnesidir. Tanrıların hasımları, biçimlerinin volkan bacalarının yılankavi kıvrımlarından almış olan yılan bacaklı devlerin, tanrılar tarafından yenilerek toprağa gömülmelerine,[147] yani volkanların söndürülüp öldürülmelerine, “karni” edilmelerine işaret etmektedir.

Anadolu mitolojisinde Marduk’un yerini alan ve bölgedeki karni olayını temsil eden Apollon, Karneios ünvanıyla Gigant’ları öldürme çabasındadır. Gövdesinde, sağ omzundan, kalçasının soluna doğru uzanan kayış, onun oktanlığına aittir. Sağ eliyle, omzunun arkasındaki oktanlığından şangırdayan ateş oklarını (Marduk’tan kopup, yeryüzüne düşen ateş topları) çekerek,  Gigant’ların üzerine yağdırmak üzeredir.

Meksika Oxaka’da yapılan törenlerde, halkın Ölüler günü kutlamaları.
Resim: Denis Defibaugh.

Apollon’un duruşundan, sağ eliyle oktanlığından bir ok çekmekte olduğu, sol elinde ise yay tuttuğu açıkça anlaşılıyor. Apollon’un bu şiddet taşıyan acımasız karakterine uygun olan, Marduk’un ışıklı oklarını düşmanlarına (Typhon-Titan, yani volkanlar) hedeflediği ortadadır. Pozisyon, onun “karni” olayında görev aldığını, dolayısıyla pek çok tanrı gibi, kökeninin Uzak Doğu’ya ait olduğunu göstermektedir. Anadolu-Yunan geleneklerinde yer alan Karneia bayramlarının dokuz yılda bir kutlanması ilgi çekicidir. Bu süre, Çin ve İç Moğolistan’da geçen bu kargaşanın, acaba dokuz yıl mı sürdüğünü göstermektedir? Bize göre, Delphoi’den Thessalia’ya gidip, oradan tekrar güneye doğru inen din kurulunun gerçekleştirdiği bu ayin, Dorların kuzey-güney doğrultusundaki göçlerini temsili olarak yaşatmaktan başka bir anlam taşımamış olmalıdır. Bu durum, Dorların büyük olasılıkla Yunanistan’a, Anadolu’dan boğazlar, ya da adalar yoluyla geçtiklerini göstermektedir. Tıpkı, Erhat’ın da dediği şekilde, Apollon’un Anadolu’dan Yunanistan’a geçtiği gibi. Bu bağlamda, Karneios bayramlarının “Ölüler günü” festivallerinin kökenini oluşturduğunu söylemek mümkündür.

Yukarıda elde edilen tüm veriler, tıpkı Mısır, Ön Asya, Anadolu ve Yunan kültürlerinde olduğu gibi, Mezoamerikan kültürlerinin de Uzak Doğu Kem-MU kültürünün bir parçası olduğunu, Mısırlıların (Aith’ler-Aithiop’lar) Afrika’ya olan göçlerine benzer şekilde Endonezya-Japon adaları uzantısındaki adalardan, Güney Amerika’ya göç ettiklerini açıkça ortaya koymaktadır. Tanrı Djehuti’nin adına Mısır kayıtlarında rastlıyoruz. Oysa Doreal, daha tablet tercümelerinin başında söze, Thoth tercümesini bir yana bırakacak olursak “Ben DJEHUTİ…” diyerek girmektedir. Bu durumda olasılıkları şöyle sıralamak mümkündür:

  1. Zümrüt tabletleri gerçek değildir:
  1. Tablet tercümeleri, Mısır ve Mezoamerikan kültürlerine vakıf bir kişi, ya da kişiler tarafından, ün ve ekonomik amaçlarla tertiplenmiş bir uydurmadır.
  2. Amacı aşan ve bilimi yanıltıcı bu tertip, Antik Mısır kültürü ile Mezoamerikan kültürleri arasında doğrudan bir bağlantı kurarak, Asya’daki kaynaksal kültürü göz ardı etmek için kurgulanmıştır.
  3. Mısır ile Mezoamerikan kültürleri arasında, doğal ki Pasifik ve Hint okyanusları üzerinden bir bağlantı düşünülemez. Kurgu, bu bağlantının Atlantik okyanusu üzerinden gerçekleştirildiğine işaret ederek, ütopik Atlantis’i, yine ütopik bir düşünce olduğu kuşkusuz olan “Atlantik’e yerleştirme” kaygısını dile getirmektedir. Bazı bilim adamlarının Mısır’dan Atlantik’i aşarak Amerika’ya varma girişimleri, bunun en belirgin kanıtıdır.[148]
  4. Mısır’dan Amerika’ya deniz yoluyla, üstelik papirüs’ten yapılmış gemiyle varma çabalarının hiç bir anlamı yoktur. Zira İÖ 4000-3500 arasındaki Büyük tufan sırasında, Tokar Türkleri gemi inşa teknikleri hakkında son derece ustaydılar. Bunu, Eti’lerin Yazılıkaya’daki Nuh’un gemisi tasviri ile, Nuh’un yaptığı gemi hakkında bilgiler içeren Tevrat’tan da öğrenmek mümkündür.[149] Yani Heyerdahl, boşa kürek çekmiştir.

a. Bergama Zeus sunağının sol cephesinde Triton’la Amphitrite, basamak tarafında ise Nereus ve Doris; b. Sunağın doğu firizinde, Zeus’la Porphyrion ve bunun sağında bir başka Gigant;  c. Büyük firizin doğu bölümünde, ayaktaki Apollon Gigant’lara ok yağdırıyor;  d. Doğu firizinde Athena, Nike ve Alkyoneus mücadelesi tasvir edilmiş.


  1. Zümrüt tabletlerine ait tercümeler gerçektir:
  1. Göçlerin daha başlangıcında, Uzak Doğu kültürlerindeki yazıcı tanrının adı “Djehuti” idi. Batıda Mısır ve doğuda Güney Amerika’ya varan göçmen yazıcılar, onun kimliğine atfen aynı adı kullanmışlardır. Şayet böyle ise, Mısırlı rahibin, zaten o zaman için ulaşılması son derece zor şartlar altında yapılabilecek bu zorlu ve yorucu seyahati, hiç bir yararı olmaksızın yaparak Yukatan’a gelmeyeceği açıkça ortadadır.
  2. Batılı yazarlar, tanrının kaynaksal adı olan Djehuti’den sürekli olarak kaçmakta, ona Anadolu ve Yunanistan’da takılan Thoth adını kullanmayı yeğlemektedirler? Oysa Anadolu ve Yunanistan, Djehuti’yi Mısırlılardan öğrenmişlerdir.
  3. Mısır’daki piramitlerin temelleri arasında benzeri tabletler yer almazken, Mısırlı rahibin tabletleri buraya değil de Yukatan’da bir Güneş tapınağına kadar taşıdığı düşüncesinin mantık dışı olduğu açıktır.
  4. Yukatan’daki Güneş tapınağının temellerinde, zümrüt rengindeki tabletler yukarıda da gördüğümüz gibi gerçekten bulunmuştur. Ancak, dünya tarihini değiştirecek bu belgeler, yukarıda da anıldığı gibi, Niven tarafından Amerika’ya götürülmek üzere gemiye yüklenirken ortadan kaybedilmiştir?
  5. Tabletler üzerinde, dünya bilim adamlarının araştırma olanakları ortadan kaldırılmıştır. Arkeologlar yakından bileceklerdir; Niven büyük olasılıkla son derece önem verip evladı gibi bağlandığından kuşku duyulamayacak eserleri elinden alındığı için öksüzler gibi ortada kalmış, gerek pisikolojik ve gerekse fiziki olarak son derece çökmüş olmalıdır. Kendi payımıza tabletlerin, aynı Chou adamının fosillerine yapıldığı gibi, son derece donanımlı bir örgüt tarafından Niven’den alınarak Amerika’daki bir labratuvara kaldırıldığı ve orada depolandığı kanısındayız.[150] Buradaki gizli ve özel depolarda saklanmış tabletler halen de saklı tutulmakta olmalıdır. Olasılıkla çok sıkı önlemler alınarak görevlendirilen konuyla ilgili bilim adamlarınca incelendikten sonra, elde edilen bilgiler değerlendirilmiş, ancak kamuoyundan saklanan bilgiler, dosyalanıp arşivlere kaldırılmıştır. Yani, olaya vakıf kişilerle bilim adamları, gerçeği bilmektedirler.
  6. Bize göre Maurice Doreal ve James Churchward, tabletlerin ortadan kaldırılması kararından önce, bunların üzerinde çalışma olanağı bulmuşlardı. Ancak, yasak nedeniyle bilimsel değerlendirmelerde bulunamamışlar ve Niven’in mirasını ancak okült ya da ezoterik sepetlerine atarak dünyaya bildirme olanağı bulabilmişlerdir. Bu değerlendirmelerin yapıldığı bir yazıda, Mısır’da yaklaşık İÖ 5200’den İÖ 3600 yılına kadar olan tarihlemelerle, Djehuti (Thoth) hakkındaki felsefe ve yanlış düşüncelerle donatılmış abartılı anlatımlarda, tabletlerin Mısır’dan, Meksika’da Yukatan’a götürüldüğü iddialarının, günümüze dek pek çok yazı ya da bunların önsözlerinde süregeldiğini görüyoruz.[151] Doreal ve Churchward’ın Niven’le çağdaş olduklarıyla Niven’in buluntularının da Yukatan’da ortaya çıkarıldığı göz önüne alındığında, yap-boz taşlarının yerlerine oturduğu açıklık kazanmaktadır.
  7. William Niven’in mirasına sahip çıkanlar (çalanlar), Mısır’ın promis rahiplerine benzer şekilde, bilgilerin ileriki bir tarihte bu kez de kendilerinden tekrar çalınması, ya da bilgilerin açıkça sızdırılması olasılıklarını düşünerek, Maurice Doreal ve Churchward’tan faydalanmış olmalıdırlar. Saptanan bilgiler onların bilim dışı sayılan okült, ya da ezoterik kaplarında eritilmiş, kavram kargaşası içinde kuşkularla donatılmıştır. Böylece, ileride oluşabilecek her tür bilimsel araştırmanın önü tamamen engellenmiştir.
  8. Tüm bunların nedenini tabii ki hepimiz merak ediyoruz. Sebep, Niven’in Zümrüt Tabletleri’nin MU (Mneseus) kıtasının yerini tam olarak açıklıyor olmasından başka ne olabilir? Tüm bu önlemler, onların Atlantis ve MU kıtasının yerini kesin olarak bildiklerinin açık ifadesi değil midir?

Bu çerçevede, tabletlerin Meksika’nın yerli halkı Maya’lara ait oldukları artık kesinlik kazanmıştır. Zümrüt tabletlerde yer alan konular, genel kapsam ve içerik ayrıntılarındaki tüm oklarıyla birlikte, Maya ve Aztek’lerin Büyük tufan sonrası yerleşim yeri olan Yukatan sakinlerinin kökendeki kültürleri olan Uzak Doğu’yu göstermektedir. Her şeye karşın Churchward tarafından bilindiği söylenen Naga-Maya yazısı hakkında hiç bir bilgimiz olmaması nedeniyle, tercümeler hakkında bir şey söylememiz olanaksızdır. Ancak, bilgilerin saklanmış, ya da halen saklanıyor olması, tercümelerin de en azından gerçeğe çok yakın olduğunu göstermektedir. Bunun böyle olduğunu, tercümeler üzerine yukarıdaki dipnotlarda, mitolojik veriler yanında coğrafi verilerle de saptadığımız bire bir uyum kanıtlamaktadır.

Tanrı Djehuti'nin (Thoth) Mısır'daki Emerald tabletleri, büyük olasılıkla İskender kütüphanesindeydi. Kütüphanenin tahrip ve yok edilmesi sırasında, tabletlerin de yok edildiği anlaşılıyor. Ancak, tabletlerdeki içeriği ezbere bilen Mısırlı bilgeler tarafından sonradan kaleme alınmış olması büyük olasılıktır. Zaten, İskender'in, Mısır'ın başına Ptolemaios I. Sotere bırakıp Uzak Doğu seferine çıkmış olması, Emerald tabletlerden öğrendiklerini, bu bölgede bizzat görüp merakını gidermekten başka bir anlama gelmiyor olsa gerektir.[152]

İnsan, “Bunca gayret, bunca yanlış yorum ve yönlendirmelerin nedeni nedir?” diye düşünüyor, zaman zaman. Kesin olarak bildiğimiz yalnızca bir tek şey var, o da Türklerin tarih sayfalarında, ta başlangıçtan beri çok, ama çok önemli rol oynadıkları ve olağanüstü kültürler yaratıp dünyaya yaydıklarıdır.  Peki neden mi şimdi böyleyiz? Bunun yorumunu şöyle yapabiliriz:
Oturduk yerde
 pişmiş ekmek yemek,
 tarlaya buğday ekip,
 kalıçla[153] başak biçmekten
 evladır”.

Muhteşem atalarımız insanlığa pişmiş ekmek vermişler. Batı ulusları, bu kültür mirasını çoktan değerlendirip hazmetmişler; bizlerse, ne yazık ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün uyarılarına karşın, onları ve bizlere olan sunularını bir köşede unutup gitmişiz. Procopius bu konuda şöyle diyor: “Tarih, ataların anısını gelecek kuşaklara iletir…”.[154] Tarihçinin bu sözlerini unutmak mümkün mü?

Tarih bilimi ne yazık ki hikaye etmeye, bire bin katıp atıp tutmalara; taraf tutup süslü laflarla olayları saptırmaya; belgeleri yok saymaya, ya da sahte belgeler sunmaya; olmamış bir olayı olmuş gibi gösterme, olmuş bir olayı ise yadsıyan içerikli masallara açıktır. Bu gibi güncel, ekonomik amaçlı, geçici ve sansasyonal anlatımlar, er ya da geç yerlerini gerçeklere bırakırlar. Bu nedenle, somut verilerin olmadığı konularda, ancak arkeolojik analizler ve karşılaştırmalar yaparak gerçekleri biraz olsun yakalayabilmemiz olasıdır.

Ancak bilinçli olarak ya da kasten, bilimin gerçekleriyle oynamayı son derece sakıncalı görüyoruz.

“Tarih ve arkeoloji bilimlerinde, söylediklerimizi kanıtlayacak somut belgelerin ötesinde, tarafsızlık ve dürüstlük ön şarttır”




[1] İç içe geçen tarihler, ö dönem ya da kültürlerin, sonraki dönem içinde de devam ettiğini göstermektedir.
[2] Adını Chou döneminde (İÖ 1050-249), proto-Türk sayılan Chou’lardan aldığı kuşkusuz olan Zhoukoudian (Chou  kou Tien) için Bkz. Esin, E. (2003) Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, s.36-38. Chou Türklerinden kaldığı açık olan bu ad, İstanbul’un Byzantion dönemindeki “Ioukoundianai” semtinin ismiyle olan yazım ve ses benzeşimi yönünden ilgi çekicidir. Procopius’un da dediği gibi, kelime aslının zaman içinde değişerek bu şekli almış olması olasıdır. Eğer böyleyse, Byzantion’u kuran Megaralıların kökenlerine ait bir ipucu tespit etmiş olabiliriz. Procopius (1994) İstanbul’da Iustinianus Döneminde Yapılar, Birinci Kitap, Çev. E. Özbayoğlu, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, s.36, md.23, s.43, md.32. Düzgüner, F. (2004) Iustinianus Dönemi’nde İstanbul’da Yapılar, Procopius’un Birinci Kitabının Analizi, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2004, s.12, 20, 21.
[3]  Kansu, Ş. A. (1946) İnsanlığın Kaynakları ve İlk Medeniyetler C.I, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s.94-98. Biz bu fosili, Choukoutien’de bulunmuş olması nedeniyle Chou adamı olarak adlandırıyoruz.
[4] History of technology-Wikipedia, the free encyclopedia: (www.en.wikipedia.org/wiki/History_of_technology-100k).
[5] Özden, D. (2006) Uygur Karızlarına Yolculuk, Kaynak Yayınları, İstanbul, s.57.
[6] Kritias, Atlantis dediği dünyanın ortasındaki ada olarak kastettiği Afrika’nın, günümüzde Sahra çölü olarak adlandırılan bölgesini, bütün ovaların en güzeli, en verimlisi olarak tanımlıyor. Bkz. Platon (2001) Kritias, Çev. E. Güney; L. Ay, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 113c.
[7] 03.03.2009. (www.haberler.com/homo-erectus-fosili-denizli-muzesi-nde-haberi/-114k).
[8]  Cole, S. (1954) The Prehistory of East Africa, Penguin Books, Harmondsworth  Middlesex, s.24.
[9]  Kansu, a.g.e., Res.41.
[10] Düzgüner, F. (2007) “Yurt, Praitorion, Kilise ve Cami Mimarisi İlişkileriyle Volkanlar”, mimar.ist, Sayı: 23, Şek.10.
[11] Cole, a.g.e., s.23. Drusilla Dunjee Houston’un benzer bir yorumu için Bkz. Düzgüner, F. “Yurt ve Piramit Mimarisinin Kökeni: Yangshao Kültürü”, mimar.ist, Sayı: 28, s.106.
[12] Kambriyen  i. sıf. (fr. cambrien). Paleozoik çağın ilk devri. –ANSİK. Kambriyen, 550 veya 500’den 400
milyon yıla kadar uzanır ve fosilli jeolojik zamanların 1/5 veya ¼’ünü kapsar. ML./X.417.
[13] Ordovisiyen  sıf.  ve  i. (fr. ordovicien). Jeol. Silüryen sistemin alt katına denir. (Ordovisiyen çoğunlukla
şistlidir.), ML./XV.160.
[14] Kansu, a.g.e., s.216, 217.
[15] Başkalaşım geçirmiş.
[16] Tektonik Mogog (Lavang fayı), Nabank, Gaoligang, Ruili-Longling, Dayingjiang ve Ailaoshan fayları hakkındaki teknik bilgiler için Bkz. (scienceinchina.com/ky0876.pdf).
[17] Yukon Geoprocess File User Guide:     (www.geology.gov.yk.ca/publications/openfile/2002/of2002_8d_geoprocess_file/documents/general/userguide.Pdf ).
[18] Kuzeydoğu Çin’de Jeomorfolojik Gezi: Visited cities and excursion sites: (www.gvc.gu.se/ngeo/ng-hem/china/excursion/-8k).
[19] Metindeki “Pleistosen ortaları” ifadesiyle,  60-70 bin yıl önceki dönem tarihlemesi arasında bir çelişki vardır. 60-70 bin yıl önceki dönem derken, Alt pleistosen sonları kastedilmiş olmalıdır.
[20] Visited cities and excursion sites: (www.gvc.gu.se/ngeo/rcg/china_exco20201/Introduktion.htm-8k).
[21]Enviromental behaviors of mercury and lead in the soil of polymetallic deposit areas in Western Hunan Province”.
[22]Chemical reduction of nitrate by nanoscale Fe/Ni bimetallic particles”.
[23] Coe, M. D. (2002) Mayalar, Çev. M. Özdemir, Arkadaş Yayınevi, Ankara, s.24, 154, Res.X.  Kartal başlı Kızılderili totemleriyle karşılaştırınız.
[24] yangcz@umich.edu
[25] dgraham@coas.oregonstate.edu
[26] youxue@umich.edu
[27] Yaklaşık, 160 myö (80 MA).
[28] Burada, Kutsal Kitap’larda peygamber olarak kabul edilen Hazreti Zu’l-Karneyn’in, Yecüc ve Mecüc’ün üzerini, önce demir ve sonra da bakırla kapatması anlatımına benzer şekildeki Karni olayı tarif edilmektedir. Mitolojik yönden bilimsel görünmese de, bu olayın Uzak Doğu’da yaşanan Marduk gezegenine bağlı olarak ortaya çıktığını, Antik Anadolu-Yunan, Eti, Sümer, Akad, Mısır ve Hindistan’dan Mezoamerika’ya kadar uzanan kültürlerden öğreniyoruz. Coe tarafından, Meksika’daki Tlaxcala’da, bir dağ üstü akropolü olan Cacaxtla’da, Aztek’lere ait genç bir Kartal Savaşçı betimi olarak yorumlanan yukarıdaki şaman tasvirinde, yanardağ püskürüklerinden ayak tüyleri tütsülenmiş kuş tasvirine bakınız. Undal adının anlamı “Siyah Kaya=Black Rock”dır. Bu kapsamda, günümüzde Kore’deki Heuksando (Jeju) adasında bulunan volkanik Halla-san dağı, simsiyah granit oluşumuyla “Undal” adını hak eder görünüştedir. Kore’de, geçmişi tarihin derinliklerine kadar uzanan ve “Ondol” denilen yapı bölümleri ilgi çekicidir. Bunlar, Roma döneminde Hipokaust (Hippocaust) olarak anılan ısıtma sistemlerine benzer. Günümüzde de devam eden evlerin bu tip ısıtmalarına ait örnekler oldukça çoktur. Evlerin alt bölümlerinde oluşturulan ocaklardan çıkan ısı, sütunlar ya da borularla oluşturulan boşluklardan, yapının altından dolaşarak üstteki tüm odaların ısıtılması temin edilmektedir. Osmanlı döneminde “Cehennemlik” olarak adlandırılan sistemin kaynağının, Uzak Doğu’daki yanardağlardan esinlenerek ortaya çıktığı ve Magma’yı (Hades) oluşturduğu açıktır. Teaching English in Korea-Photo Album-Ondol Systems: (ald.net/~roden/korea/album/ondol.htm - 5k).                                                            
[29] Bölgede saptanan tüm veriler, burada açıklanan ikinci varsayımın geçersiz olduğunu göstermektedir.
[30] Raporda saptanan atmosferik etki, Antik halkların Marduk hakkındaki anlatılarını destekler içeriktedir.
[31] Damıtık madde haline gelme. Halla-san dağının yapısıyla karşılaştırınız.
[32] Khem-Mu kültüründen Afrika’da Klimanjaro dağıyla, buranın ardından Akdeniz, Anadolu ve Yunan kültürlerine Olimpos adlı dağlarla Ararat dağına miras kalan Atlas dağı (Tanrıların dağı) ?
[33] Ruhlar-odası, olasılıkla Erg nehrinde (Ölüler denizi-Nun-Akheron) ölenler için düzenlenmiş, kutsal bir yer olmalıdır. Sacred Sites in Korea: (www.sacredsites.com/asia/korea/korea.html-39k).
[34] Ayrışık durumdaki elementlerin.
[35] Pasifik Bölgesi Civarında Magmatik Oluşumlar: (www.agu.org/meetings/wp04/wp04-sessions/wp04_V32A.html-17k).
[36] Zu’l-Karneyn şeklindeki yazımın, islâm dinindeki göksel olayları adlandıran “Zi-l-hicce” ve “Zi-l-kade”nin yazılışalarına benzerliği nedeniyle, en doğru yazılış olduğu anlaşılmaktadır. Yani burada, tire ayrımından
önceki “>Zu’l< = Göksel bir olayı; tireden sonraki “>Karneyn< = Karni olayını ifade eder bir bileşik kelimeyi ifade etmektedir.
[37] Mansel, A. M. (1963) Ege ve Yunan Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s.16-22.
[38] ML./V.502-504.
[39] Lost Worlds Page 19-Homo Sapiens Rises-to 200000 BC:  (www.danbyrnes.com.au/lostworlds/timeline/lwstory19.htm-53k).
[40] Erhat, A. (2002) Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, s.254-257. Sigmund F. (1999) Dinin Kökenleri, Çev. S. Budak, Öteki Yayınevi, Ankara, s.236, 237.
[41] Ateş’in bulunuşuyla ilgili bir Altay mitosu için bkz. Bahaeddin Ögel, B. (2006) Türk Mitolojisi, CI, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s.55.
[42] Kansu, a.g.e., s.94, 95.
[43] İçine karışan demir hidroksit miktarına göre pas sarısı, kızıl veya koyu esmer renk almış gevrek kil.
[44] Babil’de ele geçen bir silindir mühürdeki Marduk betimlemesinde, tanrının eteği üzerinde betimlenmiş araba tekerlekleri motiflerine bakınız. Düzgüner, F. (2007) “Bir Güneş (Ateş Kültü” Tapınağı: Pantheon”, mimar.ist, Sayı:26, Şek.9.
[45] Herodotos (1991) Herodot Tarihi, Çev. M. Ökmen, Remzi Kitabevi, İstanbul, s.8.
[46] Düzgüner, F. (2009) “Aklanmayı Hak Eden Tarihçimiz: Herodotos”, (www.hermetics.org/herodotos.html - 113k).
[47] Kimya biliminde, laboratuvarda damıtma işlemi sırasında kullanılan, geniş karınlı dar boyunlu cam kaplara verilen isimdir. Gaz sanayiinde, bir fırında damıtılacak kömürün konulduğu, yatay veya düşey yerleştirilmiş, ateşe dayanıklı uzunca bir kaptır. Karni kafası denilen parça, fırının dışında kalacak şekilde, içerideki gazın dışarıya çıkmasını engelleyecek biçimde yerleştirilip, karni ile fıçı arasındaki bağlantıyı sağlar. Dökme demirdendir. Damıtma sırasında, içeriye havanın girmesini önleyecek şekilde, bir tamponla sıkı sıkıya kapatılır.
Bkz. ML./XI.16. Uzak Doğu’da “karni” olayına işaret eden bilimsel veriler için Bkz. Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 26, s. 106, dn.57.
[48] ELASIPPOS= (“Ela” kökünden Elapse+sip+pose): Üzerindeki buzulları, kısa zamanda ve şaşırtıcı biçimde yudumlayarak içip bitiren kıta; MESTOR=  (“Mest”  kökünden Mestizo: Melez. Kırma. İki ayrı ırktan gelen insanların bulunduğu yer; EVAIMON= (“Eva” kökünden Evacuate, ya da Evacuee): Tehlike yerini (Asya’daki tektonik olaylar) boşaltan, tahliye eden, uzaklaşan insanların oturdukları yer; AMPHERES= (“Amp” kökünden Ampere): Elektrik akımının (Marduk-Apollon Karneios ve tektonik olaylar) en güçlü yaşandığı yer; GADEIROS= (“Gad” ve “air” kökünden ): Başıboş dolaşan. Güneşe serilen (Herodotos’ta “Güneş sofrası). Ateş gören (Ateşe gösterilen), [Marduk-Apollon Karneios’un yeryüzüne teğet geçtiği yön, Afrika’da Turkana gölü-Çin’de Ordos (Yen-men) doğrultusuydu] toprak parçası; MNESEUS= (“Mne” kökünden Mnemonic= Mnemosyne): Hafızaya yardım eden. Hafızayı kuvvetlendiren. Hafızaya ait. Hafızalarda kalan. Unutulmayan; AUTOKHTON= (“Autochton): Esas yerli. Bir yerin kadim insanı; AZAES= (“Azalea” dan): Amerikan hanımeli (beyaz çiçekli). Açelya. Rho>a<dodendron; DİAPREPES= [“Diap(h)” kökünden Diaphragmatic. Diaphysis. Diapositive. Diaper]: Diyafram gibi. Kemik gövdesi. Diyapozitif. Çocuk  bezi. Bu bezi sarmak, değiştirmek (gerçekten Antarktika, dünyanın altına sarılmış çocuk bezini andırıyor). Bize göre Platon’un “İkiz kıtalar” teorisi, yeryüzünde tüm olup bitenlerle, Uzak Doğu’dan Batı’ya yapılan göçlerin neden ve anlamlarına tamamen açıklık kazandırmaktadır.
[49] Lapita kültürü, adını Homeros’ta “Lapith”ler olarak geçen ve Etiyopya’ya, Mısır’dan adalar yoluyla Yunanistan’a varan halklara dayalı bir kültür olmalıdır. Homeros (1988) İlyada, Çev. A. Erhat; A. Kadir, Can Yayınları, İstanbul, s.XII 127-194.
[50] Büyük olasılıkla Adem’in ışıklar içinde (güneş) tasvir edildiği bir Aztek betimlemesi için Bkz. Townsend, R. F.  (2001) Aztekler, Çev. M. Özdemir, Arkadaş Yayınevi, Ankara, s.60, Res.34. Kimi Alevi topluluklarında, Hz. Muhammed’in güneşi temsil ettiği yorumu hakkında Bkz. Çoruhlu, Y. (2006) Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, s.204.
[51] Doreal’de “Thoth” olarak geçen adı, aslında olduğu gibi “Djehuti” olarak ifade etmeyi daha doğru bulduk.
[52] Metine ait dipnotlar, tabletlerin yanlız Mezoamerikan kültürlerinin temsilcisi Yukatan’da Maya’lara ait olduğu söylencesine göre değil,  aynı kökene bağlı Mısır’a ait olduğu da varsayılarak değerlendirilmiştir.
[53] Atlantis, yani yeryüzü kastedilmektedir.
[54] Tufanın meydana geldiği İÖ 4. binde yazının keşfedildiğini, Tokar “A” yazısının varlığından biliyoruz. Aynı yazıcılar Maya mitolojisinde de yer almaktadır. Maya’ların İkiz kahramanlarından yazmanların koruyucusu tanrı Hunahpu; yazmanların tanrısı maymun adam; sayfaları paravan biçiminde katlanan bir kodekse yazı yazan Tavşan tanrı betimlemeleri için Bkz. Coe. M. D. a.g.e., s.112, 119, 200, Lev. XVII, Res.60, 136.
[55] Amenti, Mısır Ölüler kitabında da “Amenta” olarak geçmektedir ve üstteki kubbe şeklinden, aşağıya doğru uzanan üçayak biçemli bir sembolle ifade edilmiştir. Uzayın karanlık boşlukları anlamındadır. Karşılaştırma için Bkz. A-men-eul-ho kiu-pi-che. Chavannes, E. (2006) Batı Türkleri Tarihi, Töre Yayın Grubu,  İstanbul, II. 344. İfadenin açılımı: Eul= Kara; Ho= Prenslik; Kiu-pi-che= Bir Türk ünvanı. Bu çerçevede ifade; “Amen’in karanlık (yer altı) prensliğinin kiu-pi-chesi” anlamına geliyor.
[56] Afrika’ya varan Nuh peygamber, ya da Amerika Kıtası’na çıkan tanrı Viracocha veya Quetzalcoatl.
[57] Afrika’da Eti’ler; Amerika’da ise, bu kıtaya sonradan gelen Ainu’lar (Jomon) ?
[58] Günümüzde de aynı adla anılan Undal dağı (Undal-san), Kuzey Kore sınırları içinde, Gaeseong kenti yakınlarındadır. Yaz ortasında bile insanın kemiklerini donduracak derecede soğuk olan Gimryongsa (Naenggol-Soğuk vadi) vadisi, doğal güzelliğiyle, cennetten bir köşe gibidir. Bölgenin, Büyük tufanın koptuğu Sinhalien’le olan karşılıklı konumu, Djehuti’nin, Atlantis adası kapsamında söylediği Undal adası deyimine ek olarak, Kore isminin içinde gizli “KEOR” adıyla birlikte, Undal adasının* burası olduğu açıktır.
* Bu dönemlerde yarımada teriminin olup olmadığını bilmiyoruz. Buradaki “ada” terimi, büyük olasılıkla günümüzdeki yarımadaya işaret etmekte olmalıdır.
[59] Amenti adı, Anadolu İon ve Yunan mitolojisindeki Akheron ırmağı ve kayıkçı Kharon mitosunu hatırlatır. Ancak, içerdiği kapsamlı ayrıntılarıyla, bu mitosun kaynağını oluşturduğu açıktır. Amenti, ölüm olayı ve bu sırada bedeni terkeden ruhların, ölüm ötesine geçişlerindeki hallerini ifade etmektedir. Öte aleme geçiş, üzerinde kayıkların betimlendiği okyanus, Mısır ölüler kitabındaki papirüslerde “Nun”dur. Ölüler, içinde merdiven bulunan bir kayıkla Nun’u geçer ve “hakikat salonu”na ulaşır. Merdiven, bu geçiş sırasında, ruhun yükselmesine işaret etmektedir. Anadolu-Yunan mitolojisinden farklı olarak, kayığın dümencisi, kimi zaman Khu-en-ua, kimi zamansa Horus’tur. Bedeni terk eden varlığın yargılanmasındaki olaya, Osiris başkanlık eder. Olasılıkla, Hıristiyanlarda “Amen”, İslam’da da “Amin”in kökenidir.
[60] Kökeni, eskiden Orta Asya’daki “Kem”, yani tanrının gözüne (oculus) benzetilen Sincan’daki Taklamakan çölü [Tarım havzası-Sincan (Xinjiang) özerk bölgesi]. Tufan öncesi, bölge çöl olmadan önce burada yaşayan Khem-Mu insanları. Djehuti, tufan sonrasında Amerika’ya göçen insanların, burada kurdukları en son kültürü oluşturan Mayalara, “Khem insanları” olarak sesleniyor.
[61] Djehuti burada, artık kendisinin hatırlanmayacağına inandığı, çok ileri bir zaman diliminde yaşayacak insanlara hitap etmektedir.
[62] Khem insanları için söylenen “zamanında yaşadıkları mağaralar” sözüyle, büyük olasılıkla Chou adamının zamanında yaşadığı Choukoutien vb. mağaralar kastedilmekte olmalıdır.
[63] Bunlar, Tevrat’ta “Nefilim” ve “uzun boylu Şebalılar”, Kâşgarlı Mahmûd’un “Kitab-ı Lûgat-ı Türk” adlı eserinde “Horhor”,Yunan mitolojisinde Titan-Kyklop, olarak geçen, çok uzun boylu insanlar olmalıdır. Kur’ân-ı-Kerîm’de Âd kavmi olarak geçiyor. Tevrat (1974) Kitabı Mukaddes-Eski ve Yeni Ahit, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul, Tekvin, 6. 4. Kur’ân-ı Kerîm (1962) Çev. Besim Atalay, Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayii A. Ş, İstanbul, Hûd.52-62, İbrahim.10, Şüara.119, Kamer.18, Elhakka.4, 6, Fecr.5.
[64] Petroglyphs Pictographs Cave Paintings Geoglyphs-Crystalinks:(www.crystalinks.com/petroglyphs.html-20k).
[65] Marduk’un  (Nibiru) dünyanın atmosferine sürtünmesi sırasında, volkanları tetiklemesiyle oluşan sarsıntı. Bu sürtünmeden çıkan ateş (?).
[66] Agwanti adı, Mısır’ın ölüler kitabında geçer. Şamanın, Hayat Ağacı’ndan göğe yükselmesine benzer biçimde, ruhun göğe yükseliş, ya da tırmanışınına işaret etmektedir. Burada, “tanrının yüksek (sonsuz) gücü” anlamına geliyor.
[67] Güneş’in de etkisi altında olan, yeryüzündeki volkanlar.
[68] Güneş.
[69] Magma’daki ateşte oluşan değişimler, çiçeğe benzetilmiş. Tıpkı, Anadolu-Yunan ve Roma tapınaklarında abaküs’ün (tamu-hesap tahtası-ölüler diyarı) altında yer alan İon ve Korinth nizamı sütun başlıklarında betimlenen, lotüs ve palmet motiflerinin temsil edildiği çiçekler gibi.
[70] Deprem, ya da volkan patlamalarından önce duyulan ve dipten (Karanlık, Hades, Ölüler diyarı) gelen sesler.
[71] Büyük Nuh tufanı anlatılıyor.
[72] Güneş tapınağı. Bu tapınak, büyük olasılıkla X’ian’ın güneyinde yer alan Büyük Beyaz Piramit (Adem’in piramidi ?) olmalıdır.
[73] Deniz suyunun içinden fışkıran lamar kastediliyor. Düzgüner, F., mimar.ist, Sayı:28, s.103.
[74] Quetzalcoatl’ın (İnka’larda Viracocha) yapacağı gemi kastedilmektedir. Acaba Quetzalcoatl, gemi yapmayı suların çok ötesindeki Eti’lerden (Aith’ler) mi öğrenmişti? Bkz. Düzgüner, F. (2009) “Yazılıkaya’da Eti’lerin (Aith’ler= Yanıklar) Kem (Khem) Sembolleri” (www.hermetics.org/etiler.html).
[75] Homo erectus ya da Homo sapiens’in nesilleri.
[76] Tabletler şayet gerçekse, bunların Nuh’la birlikte batıda Afrika’ya; Quetzalcoatl ve Viracocha ile de Mezoamerika’ya varan Djehuti’lerin ölümünden çok sonra, Afrika’da Mısır ve Büyük Sahra; Amerika’da Yukatan’ın kuzeyindeki Büyük çöl, Mojave ve Chihuahuan bölgelerinin çölleşmesinin ardından bir süre sonra kaleme alınarak değiştirildiği anlaşılıyor. Djehuti’nin kaynaksal belgelerinin nerede olduğu hakkında bilgi yoktur. Ancak bölgeyi bilen, belgeleri yeniden kaleme alan ve bölgenin önceki halinden haberi olmayan kişinin, artık çölleşmiş olan topraklara bakarak bazı noktaları değiştirdiği, ya da bu değişikliklerin günümüzdeki tercümelerde gerçekleştirildiği açıktır.
[77] Tanrı’nın gemisi. Gemi, Quetzalcoatl ya da Viracocha tarafından yapılmasına karşın, inşası tanrı tarafından bildirildiği için, metinde  “tanrının gemisi” olarak anılmaktadır.
[78] Büyük Beyaz Piramit’in doğu yakınında, Türklerdeki adı Erg olan Akheron’un (Nun-Ölüm denizi, Katranlı nehir. Günümüzde, 10,230 m derinliğiyle Japon, Sarıdeniz, Doğu ve Güney Çin denizleri) karanlık derinliği anlatılmak isteniyor.
[79] Büyük tapınak’la kastedilen, Büyük Beyaz Piramit olmalıdır. Olasılıkla burada, Adem’in mezarına yapılan sunu ve duaların, sel baskınını, insanlar yararına biraz geciktirdiği anlatılmak istenmiş olabilir.
[80] Batıda Afrika ve Avrupa; doğuda Amerika’ya Prehistorik dönemlerde Asya’dan göçmüş yerliler. Olasılıkla, Herodotos’un Afrika’da “Mağara Etiyopya’lıları” dediğine benzer halk.
[81] Titremeli bir ışık.
[82] Atlas dağı. Afrika’da bugünkü adıyla Klimanjaro’ya benzer, Mezoamerika’daki kutsal bir dağ olmalıdır.
[83] Büyük bir bölgede başımıza gelen herhangi bir felaketi, bir başkasına, “Dünyamız yıkıldı, mahvolduk”, şeklinde nakledebiliriz. Djehuti’nin burada dünya anlamında “Atlantis” dediği anlaşılıyor.
[84] Ölüm kastediliyor. Uzayın karanlıkları olarak betimlenmiş.
[85] Güneş.
[86] Tanrı.
[87] Kainat’ın.
[88] The Emerald Tablets of Thoth: (www.crystalinks.com/emerald.html-4k).
[89] Bu kitabın kaynağının, Nun (Ölüm denizi, Erg nehri, Akheron ırmağı, Lo nehri) denizi olduğu ortadadır.
[90] Mısır’da Nun denizi, tanrıça Selket’le (Serqet, Serket) özdeşleştirilmiştir. Yukarı Mısır’da (Nübye-Nubia),
Eski Krallık’tan beri bilinmekteydi. Kralı koruma dahil, hekimlik ve büyü tanrıçasıydı. Kısaca, kralın
hekimiydi. Nun’la (Ölüm denizi) bağlantılı olarak sembol hayvanı akrepti. Tanrıça, Nun deniziyle olan ilişkisi
ve akrep ünvanıyla, bizlere nehirleri tetikleyen tanrıça Tethys’i hatırlatıyor. İsminin hecelerini oluşturan
“Sel” kelimesi, hem Nuh tufanı sırasında oluşan seller ve hem de Türkçedeki “sel” kelimesi nedeniyle; “Ket” kelimesi ise, yine Türkçedeki, bir şeyi engellemek, ket çekmek anlamına gelmesi bakımından ilgi çekicidir. Zaten, yere uzanıp sellere ket oluşturur şekilde tasviri de buna işaret ediyor. Ayrıca akrep sayısındaki artışın sele neden olduğu hakkındaki inanışın, Selket’le ilişkili olduğu kanısındayız.   
[91] Moral, uyum, adalet, gerçeklik ve kozmik nizam tanrıçasıydı.
[92] Her gün, sabahları tekrar doğan güneş diskiyle, yeniden doğumu simgelemiştir.
[93] Eski Dünya topraklarının (Asya) tanrısıydı. Atum ve Nut hariç, Osiris ve tüm tanrıların babası sayılmıştır.
[94] Tüm sihir, doğaüstü güçler ve mucizelerle büyücü, sihirbaz, hekim tanrıçasıydı. Tanrıça bu hünerleriyle Uzak
Doğu ve Amerika kıtasındaki Türklerle Kızılderililerin, şaman ve büyücülerini hatırlatır.
[95] Tanrı Re’nin Güneş kayığının bekçileriydiler.
[96] Tevrat’taki verileri, günümüz takvimine uygularsak, Tufan, İÖ 3500’de şubat ayının 17’sinde, yani İÖ 17.02.3500’de başlamış. Kırk gün yağan yağmur İÖ 27.03.3500’de bitmiş (Şubat ayının 30 gün üzerinden hesaplandığı anlaşılıyor). Ancak, çöküntülerden oluşan su yüksekliğinin, tufanın başlangıcından, yani İÖ 17.02.3500- İÖ 17.07.3500 arasında 150 gün sürdüğü anlaşılıyor. Buna göre gemi, İÖ 17.07.3500’de Ararat’a (Klimancaro) oturmuş olmalı. İÖ 01.10.3500’de dağların başları görünmüş. Kırk gün sonra, yani İÖ 10.11.3500’de, toprağı denemek için kunguz ve güvercin gönderilmiş. Yedi gün sonra, İÖ 17.11.3500’de  gönderilen güvercin konacak bir yer bulamadığından, gemiye geri dönmüş. Bundan da yedi gün sonra, İÖ 24.11.3500’de gönderilen  güvercin, ağzında yeni koparılmış bir zeytin yaprağıyla dönünce, suların iyice çekilmiş olduğu anlaşılmış.  İÖ 01.01.3499’da toprağın yalnızca yüzeyinin, İÖ 17.02.3499’da da tamamının kuruduğu anlaşılıyor. Buna göre, şayet Djehuti’nin tuttuğu notlar İÖ 17.02.3500’deki tufanın başlangıç tarihiyle, dağların başlarının göründüğü İÖ 01.10.3500 tarihleri arasındaki sekiz ayı kapsıyorsa, tasvirdeki sekiz nokta, bu sekiz aya ait belgeleri içeriyor olabilir. Djehuti, bundan sonra İÖ 17.02.3499’a kadarki zamanı ise, karaya çıkma çalışmalarına ayırmış olmalı. Tevrat, Tekvin: 7.1-17, 24, 8.1-14.
[97] Bu sözü, bileşik kelime olduğu anlaşılan Erg>enek<on isminin anlamı çerçevesinde şöyle söylemek mümkün:
“Çiftçi, Erg nehri kıyısındaki toprakları on’mak (onarmak) üzere enek’lerken” = Günümüz Türkçesine göre
“Erg nehri kıyısındaki toprakları, ekin ekmek (onarmak) için sabanla sürerken”, gibi.
[98] Bugüne dek “Tanrılar geçidi” olarak yorumlanmış olan, ancak ellerindeki kalıç’larla (orak) hasata giden köylüler olduğu anlaşılan Eti’lerin, Yazılıkaya’daki kabartmalarıyla karşılaştırınız. Her iki kalıç tipi, birbirinin aynıdır. Bkz. Düzgüner, F. (www.hermetics.org/etiler.html).
[99] “Tyke”, ya da “tike”, adi köpek, sokak köpeği anlamına geliyor. Köpeğin küçük dışkısını bırakmasına, yakın geçmişimizde “si’mek” denirdi. Köpekler si’erek, bir bölgenin kendilerine ait olduğunu yani diğerleriyle aralarındaki sınırı belirlerler. Bu ifade, çocukların seksek oyunlarında işaretlenen düz çizgi, dikdörtgen veya üçgenlerin sınırlarını belirleyen çizgiler için de kullanılırdı. “Si’ye bastın, yandın, oyundan çık!” vb. gibi. Bu çerçevede Styks (Si >tyke(s)= Si Kiang), köpeğin “si”sine, yani çizdiği bir sınıra işaret etmiş olabilir. Bu sınır büyük olasılıkla, güneydeki Yunnan’lılarla kuzeydeki Türkler arasındaki bir sınırdı. Redhouse Sözlüğü, İngilizce-Türkçe, (1986) Redhouse Yayınevi, İstanbul.s.1062. Si Kiang-Xī jiāng nehrinin adının, günümüzdeki Çince’de taşıdığı anlamları araştırdık. Tespit edebildiğimiz anlamlar, yukarıdaki tespitlerimize benzer şekilde ve şöyle: Jiang (Kiang)= Sınır, hudut, yular, yular takarcasına bir kimseye (kimselere) engel olmak, iple asmak, idam etmek; İnatçı, söz dinlemez, direngen, kasıtlı, bilerek yapan; katı, hissiz, nasırlı, nasır tutmuş, umursamaz, aldırış etmez; inatçı, dik başlı; ayak direyici, dik kafalı, söz dinlemez, direnci kırılamaz; tutar, bırakmaz, vazgeçmez, unutmaz, yapışkan, direngen; kararından dönmez, boyun eğmez, kararlı, sabit, azimli, pig headed= domuz kafalı, inatçı, ters; to plow= saban sürmek, to sow= tohum ekmek, tohum saçmak, yaymak; flood= sel, taşkın, tufan, deniz, derya, bolluk, sel basmak, istila etmek, taşmak; upright= doğru, dikey (Büyük Okyanus’a dikey olması bağlamında), dik, dürüst, doğru; = Gülme, kıkırdama; geçmiş, eski (eskiye ait); nadir, sık vuku bulan; akşam, gece; acıma, merhamet, kederlenmek, pişman olmak, hasretini çekmek, pişmanlık, esef, çok görmek, gözü kalmak, haset etmek, vermek istememek, kıskançlık etmek; başarılı, refah içinde, müsait, uygun, elverişli, şanslı, talihli, şahane, fevkalade, mükemmel, âlâ, muhteşem, görkemli, debdebeli, parlak; eğlence, zevk; ayırmak, bölmek, analiz etmek; sulandırmak, su katmak, su katılmış, dağınık, setrek, sık olmayan, saçılmış; gün ışığı; mitolojik imparator Fuxi (Nuh ?) ile aynı anlamda, soyadı “Xi” idi; Alkene (Etilen’in A 3D modeli, en basit Alkene’dir. Organik kimyada, bir Aklene (Olefin ya da Olefine), en azından bir karbon’un diğer karbonla olan doymamış kimyasal bileşimlerini içerir. En basit acyclic Aklene, diğer fonksiyonel gruplarla gerçekleşmeyen tek bir çift bağ oluşturur. Genel formülü CnH2n olan hydrokarbonun formu, birbirlerine benzer biçimlerdedir. Uluslararası Nazari ve Uygulamalı Kimyada (IUPAC), en basit Aklene olan ethylene (C2H4), yani Ethene adını taşır. Alkene’ler, arkaik ifadelerde Olefin’ler olarak geçer ve geniş anlamda petrokimya endüstrisinde kullanılmaktadır. Aromatik bileşimleri, devirli Alkene’ler oluşturur. Fakat, yapıları ve ortamları farklıdır vr Alkene’ler oluşturmak üzere mütalaa edilmezler. En.wikipedia.org/wiki/Alkene-91k); şafak vakti, güneşte kurumak;  gece bağlantısı, cezir sularının çekilmesi, inik deniz; parlak, ılık; Hıçkırık sesi, içini çekip hıçkırarak ağlama, hüngür hüngür ağlama; çay, dere, koy, küçük körfez; onomat (bir kelimeyi, onun şeklinde çıkarılan seslerle ifade etme şekli), yankı kelime, yağmur sesi; tartışmak, kavga, çekişme, bozuşma, ağız kavgası etmek; mezarların kasvetli sıkıntısı, keder, kasvet, kasvetli yer; mezarlıkta yer alan mezar. Türbe, ya da mezar, ölüm;güçlük, zorluk, üzgün, canı sıkılmış; “fùxī”= babadan kalan, baba tarafından olan, babaya ait, babaya mahsus (Chou Adamı’na –Homo erectus pekinensis- atfen); toplamak, almak; (Oh!) korku ifadesi, (olasılıkla Büyük tufandan doğan korku?). Chinese-English Dictionary: (www.mandarintools.com/worddict.htm-10k). MDBG Chinese English Dictionary.
[100] Coe’nin, “Meksika’daki Tlaxcala’da bir dağ akropolü olan Cacaxtla’dan genç bir Aztek Kartal Savaşçısı betimi” olarak tanımladığı şaman figüründe, en altta yer alan, telaşlı yer altı yaratıklarıyla karşılaştırınız. Coe, M. D. a.g.e.,s.24, 25, Res.X.
[101] Benzer bir tasviri, Aztek’lerin Boturini Kodeksi’nde görüyoruz. Üzerinde bir piramidin olduğu adadan, doğu yönünde (Amerika kıtasına doğru) kürekle kayık çeken bir kişi tasvir edilmiş. Yerdeki siyah ayak izleri, kayıktaki aynı grubun karaya ayak bastıklarına işaret ediyor. Başlarındaki sembol ve şemsiyelerle, çekik göz ve kıyafetleri, bunların Uzak Doğu’lu olduklarının kanıtıdır. Piramitin olduğu adada, kral Güneş sembolüyle birlikte betimlenmiş. Önünde eşi yer alıyor. Bize göre bu ada, batık Yonaguni piramidinin bulunduğu Yonaguni adasıdır. Coe, M. D. a.g.e., s.59, Res.33. Adanın deprem kuşağındaki merkez konumu için Bkz.
USGS Earthquake Hazards Program: Earthquake Report Southeast of...:
(Neic.usgs.gov/neis/eq_depot/1998/eq_980503/13k).
[102] Coe, M. D. a.g.e., s.220.
[103] Kayıp Kıta MU, Ege Meta Yayınları. Mu'nun Kutsal Sembolleri, Ege Meta Yayınları. Batık Kıta Mu’nun Çocukları, Ege Meta Yayınları, s.251-268.
[104] Batık Kıta Mu'nun Çocukları, Ege Meta Yayınları, s.251-268.-Mu- Tarih-öncesi Evrensel Uygarlık, Bilim araştırma Merkezi Yayınevi, s.14, (www.bad Archaeology.net/forgotten/mu),
[105] Maurice Doreal’in de, katıldığı Birinci Dünya Savaşı’nın ardından sekiz yılını Tibet rahipleri arasında geçirmiş olduğunu söylemesi, dikkat çekicidir.
[107] Maya dili-Vikipedi: (tr.wikipedia.org/wiki/Maya_dili-57k).
[108] Tabletlerin “Zümrüt tabletleri” adını alması, bunların hamurunda bulunan Aguilarite mineraliyle Zümrüt minerallerinin benzeşen görünümünden, ve tabletlerin dış yüzlerine verdiği zümrüte benzer renkten gelmiş olmalıdır. Aguilarite (Silver Selenium Sulfide-Ag4SeS), Meksika’da San Karlos’ta bulunan bir mineral türüdür. Mineral yapısı orthorhombik (orthorhombic)* sistem gösterir. Bu yapı, tabletlerin asıl ait oldukları yeri gösterir bir belge olarak kabul edilebilir görünmektedir.
* Orthorhombik kristal sistem: Uzunlukları eşit olmayan eksenleri 90º’de kesişen kristal yapılar.
[109] William Niven-Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/William_Niven-27k).
[110] Wicks, R. S.; Harrison, R. H. (1999) Buried Cities, Forgotten Gods, Texas Tech University Pres, s.viii, ix.
[111] Buried Cities, Forgotten Gods: William Niven’s Life of Discovery…-Google Boks Result: (boks.google.com/boks?isbn=089672414X…).
[112] Tablette “7” numarayla gösterilmiş mürekkep balığı sembolünü, Narmer Paleti ve Bahamalar’ın güneydoğu ucundaki Türkler ve Kayıklar adalarının (Turks and Caicos islands) bayrağında yer alan mürekkep balığı sembolleriyle; “8” numarada betimlenmiş sembolü ise, yine aynı adanın bayrağında bulunan thyrsos sembolüyle karşılaştırınız.
[113] Düzgüner, F., mimar.ist, Sayı: 28, s.106-108.
[114] Coe, M. D. a.g.e., s.148, Res.93.
[115] Aide= Yaver, yardımcı, muavin anlamlarına geliyor (Aid: (İng) Yardım). Hades’in Aidoneus, ya da Aides ünvanı, gökte bulut ve şimşek tanrı Zeus’a, yeraltındaki magmanın oluşturduğu ateşin yarattığı elektrik nedeniyle, ona yardımcı olma sıfatından dolayı verilmiş olmalıdır. Bulutların üst tabakaları artı elektrikle, alt tabakaları ise eksi elektrikle yüklüdürler. Buna karşın toprak, ters elektrik, yani eksi elektrik yüklenir ve aralarında çekim oluşur. Aidoneus’un Zeus’a yaptığı yardım bu olmalıdır.
[116] Erhat, A. a.g.e., s.85.
[117] Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 28, s.104.
[118] Kendi payımıza, Kore ülkesini temsil eden “Keor” adında da bir oynamanın yapıldığı kanısındayız?
[119] Adanın batmadan önceki hali.
[120] Ev sembolleri yılları göstermesine karşın bu tasvirde, piramidin etrafında yer alan konutları, yani yerleşim alanını gösteriyor olabilir. Bkz. Townsend, R. F. (2001) Aztekler, Çev. M. Özdemir, Arkadaş Yayınevi, Ankara,  s.135, Res. 75.
[121] Türklerde Erg nehri, Mısır’da Nun, Sümer ve Akad’larda Ölüler denizi, Anadolu-Yunan mitolojisinde Akheron olarak geçmektedir.
[122] Human sacrifice in Aztec culture-Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Human_sacrifice_in_Aztec-culture-138k).
[123] Townsend, R. F. a.g.e., s.106, Res. 52, 53.
[124] Townsend, R. F. a.g.e., Res. 55, 56.
[125] Tanrı Bes’in Uzak Doğu karakteri taşıyan ve tıpkı günümüzdeki Sumo güreşçilerini andıran İstanbul Arkeoloji,  Amerika’da Metropolitan, Almanya’da Altes müzeleriyle Mısırdaki çekik gözlü heykel tiplemelerini karşılaştırınız.
[126] Erhat, A. a.g.e., s.184. Townsend, R. F. a.g.e., s.118.
[127] Bu ifadeler günümüzde bile, Kore’den Çin ovasına kadar olan bölgenin son derece yeşil ve sulak coğrafi yapısına uygundur.
[128] Marduk’un geçişi sırasında kopan rüzgarın, her yanı toz toprakla kaplaması kastediliyor.
[129] Marduk’un dünya atmosferine sürtünmesi sırasında oluşan ateşin kızgınlığından, toprağın nasıl etkilendiği anlatılıyor.
[130] Marduk’un ateş küre haline dönüşmesi nedeniyle, Pasifik okyanusunda oluşan buharlaşma, bulu şeklinde deniz ve karaların üzerini aniden örtmüş olmalıdır.
[131] Marduk’un görüntüsünü, üzerlerine gelen bir dağ olarak betimliyor.
[132] Marduk, geçişi sırasında Uzak Doğu’daki volkanları harekete geçirmiştir. Volkan püskürükleri ve toprağın yüzeyinde akan lavlar, Xibalba’nın (Yeraltı-Hades), güçlü adam sıfatıyla toprağı ele geçirmesi olarak nitelendirilmiş. Coe, M. D. a.g.e., s.202.
[133] Yuvalar dağıldı denmek isteniyor.
[134] Körpe yapraklarla, insanların ölen çocukları kastedilmiş olmalıdır.
[135] Bu üç işaret, ağaçların önce kuruması, sonra sararıp yanması, daha sonra da kömür haline gelmesi olabilir.
[136] Yaşlı, genç ve çocokların ölümleri, üç neslin asılması olarak tasvir edilmiş.
[137] O günden başlayarak, yaşam savaşı verdikleri anlatılmak isteniyor.
[138] Coe, M. D. a.g.e., s. 191.
[139] Karneios’un, yukarıda verilen örneklere benzer tasvirinin yapıldığı, Hint mitolojisindeki bir ilâhi için Bkz. Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 26, s.104.
[140] Düzgüner, F. mimar.ist, Sayı: 26, s.104-110.
[141] Fuchs, W. (1969) Die Skulptur der Griechen, Hirmer Verlac, München 1969, s.459, Fig.539.
[142] Fuchs, W.  a.g.e., s.460, Fig.540.
[143] Fuchs, W. a.g.e., s.462, Fig.542.
[144] Fuchs, W.  a.g.e., s.464, Fig.545.
[145] Fuchs, W. a.g.e., s.465.546.
[146] Fuchs, W. a.g.e., s.461, Fig.541, 543.
[147] Bu tasvir biçimi, özellikle 541 numaralı resimde belirgindir.
[148] Norveçli etnolojist Thor Heyerdahl’ın, 1969 ve 1970’te, Mısır’dan Amerika’ya yaptığı iki seyahat kastedilmektedir.
[149] Tevrat, Tekvin.6,13-16.
[150] Sandıklanmış 2600 adet tabletin, bir kişi tarafından çalınamayacağı açıktır. Diğer tarafta, olayın bir örgüt tarafından gerçekleştirildiğini düşünecek olursak, çok sayıda olması gereken örgüt üyelerinin bu işi gizlice yapmaları da olanaksızdır. Gerçekleştirilmesi düşünülen olay mutlaka ya görülecek, ya da duyulacaktı. Biz olayın, Niven’in bilgisi dahilinde ve ileriki çalışmalarına izin verileceği sözüyle birlikte ikna edilerek gerçekleştirildiği kanısındayız. Yoksa, hadi bir iki sandık görülmeden çalındı diyelim, gemiye yüklenmek üzere bekleyen diğer sandıklar dolusu tabletlerin tamamı, kimse görmeden, kimsenin haberi olmaksızın nasıl çalınmış olabilir?
[151] The Emerald Tablets of Thoth The Atlantean: (www.scribd.com/doc/4769749/The-Emerald-Tablets-Of-Thoth-The-Atlantean-237k).
[152] Bkz. Doreal, M. The Emerald Tablets of Thoth - The Atlantean. Alexandrian Library Press,date undated. Thoth - Wikipedia, the free encyclopedia: (en.wikipedia.org/wiki/Thoth. Düzgüner, F. (2010) "Antik İstanbul'un (Byzantion, Βυζάντιον) Kökeni, (http://fduzguner.blogspot.com/2010/11/antik-istanbul-ii.html).
[153] Orak.
[154] Procopius, a.g.e., s.16.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder