31 Ekim 2010 Pazar

BÜYÜK TUFAN (BÜYÜK ZEVAL) I

MİTOSLARDAN, MARDUK VE BÜYÜK
TUFANA GÖNDERMELER
Mayalara ait bir Chilam Balam kitabındaki Marduk olayı kastedilen şiirde, o gün olan gerçekler şöyle anlatılıyor:
Doya doya yenecek aşları, Kana kana içilecek suları vardı.[1] Ama o gün, toz duman sardı her yanı, O gün, soldu sarardı toprak,[2] O gün, bir bulut çöktü tepesine,[3]O gün, bir dağ geldi üzerine,[4] O gün, güçlü adamın eline geçti toprak. O gün, tütmez oldu bacalar, O gün, dalından koparıldı körpe yapraklar, O gün, ölüme kapandı gözler,[5] O gün, üç işaret belirdi ağaçta,[6] O gün, üç nesil asıldı oracıkta, İşte o gün, baş koydular savaşa[7] Ve dağıldılar dip bucak ormanlar arasına. İşte o gün, baş koydular savaşa Ve dağıldılar dip bucak ormanlar arasına”.[8]
_

Hint mitolojisinde yer alan bir ilâhide ise, şunları görüyoruz:
İlâhi
Tavus Kuşu’nun boynundaki renklerle,[9] Kara[10] ve Koyu Maviye[11] Selam Olsun![12] - Sıska, Uzun Kulaklı Alıklara[13] Selam Olsun! – Tanrı Korkusuyla, Suyla Kuruyup Giden[14] Koca Göz’e[15] Selam Olsun! - Erkek gibi Kaba Saçlı Kadına Selam Olsun![16] - İnsanı Dehşete Düşüren Korkuya, Ürkütücü nefes alıp verip Korkutana[17] Selam üstüne Selam Olsun!  - Selam Olsun, dehşet saçan dişleriyle Uzun Zamanda Kuruyana[18] Selam Olsun! - Ürkütücü Görünüşünün önünde eğilip selamlıyorum Seni! Senin Kara Görüntüne[19] Selam Olsun! - Yakıp Yıktığın Herşeye Selam Olsun! Ey Maymun Suratlı,[20] Önünde Eğilip Selamlıyorum Seni! - Korkunun Dağıtıcısı, Güneş Gözü’nün Oğlu,[21] Önünde Eğilip Selamlıyorum Seni! - Ey, Herşeyi altüst Edip Tepeden Herşeyi Savuran,[22] Sana Selam Olsun! -  Selam Sana, Yavaş Hareket Edip (sinsice)[23]  Ölçüsü Olmayan,  Selam Sana Selam! -  Yanıp Yakanın Oğlu,[24] Kim bu kadar Hızlı Şeylere sahip olabilir,[25] Selam Sana! - Kashyapa’nın Küstah Dik Bakışlı Oğlu,[26] Selam Sana! -  Hükmünü kurup zalimce ve çok çabukça - her şeyi mahvettiğin için  Tatmin oldun mu! Tanrılar, şeytanlar, insanlar ve korkular içindeki halkın Senin yüzünden düştüğü sıkıntıyı biliyorsun! - Eğer hakimiyetinden düşen Brahma, İndra, Yama ve 7 mübarek Azize bir bakarsan! - Onların nesilleriyle birlikte her şeylerini nasıl mahvettiğini görürsün! - Kerem et (lütfet) Ey!". Satürn [27] Önünde eğilerek Selamlıyorum Seni.
                                                                                                             Hint mitolojisinden.[28]


GÖRSEL, TİNSEL ve BİLİMSEL BELGELER
IŞIĞINDA BÜYÜK TUFAN  I


Fig.1: Siyahi Zeus Artemision’un (Aithiopia’lı-Yüzü yanık), denizden çıkarılmış bronz heykeli.[29] Yaklaşık İÖ 460. (www.utexas.edu/.../classical/Zeus_Pos.gif).

Çağların derinliklerinden günümüze değin, insanoğlunun cevabını arayıp bir türlü kaynağına erişemediği gizemlerinden biri, “Büyük tufan” olayıdır.[30] Hesiodos anlatıyor bu müthiş felaket öncesindeki devler-tanrılar savaşını (Titanomakhia), Yunanlılara malederek.[31] Zaman zaman Ön Asya’ya dayandırılan mitos’un, geminin ulaştığı ve varlığına rastlandığı iddia olunan çeşitli bölgeler arasında, Van Ağrı dağı (Ararat), sıklıkla adı geçen yerlerden yalnızca biri.

Aşağıda tespit ettiğimiz bir steldeki tasvir üzerindeki çalışmalarımıza göre, İÖ 4000-3500 tarihleri arasına dayanan Nuh tufanında adı geçen ahşap gemiye ait verilerin, yaklaşık 5500-6000 yıl sonrasında bulunmasına olanak olup olmadığı konusunda kuşkuluyuz. Ancak, tufan nedeniyle oluşan zorunlu seyahat sonunda, varılan kıtanın iklimsel konumu ve toprağının kimyasal yapısıyla ilişkili olabilecek şartların araştırılarak, kalıntılara ulaşılabilme olanaklarının olası olup olmadığının,  bilim adamlarınca ayrıca araştırılması gerektiği ortadadır.

Bilimsel kanıtların da desteğiyle ve genel anlamda, tufanın Karadeniz, ya da Mezopotamya’da oluştuğu ileri sürülmektedir.[32] Bu durumda, başka bir bölgede oluşmuş ve Mezopotamya’ya ulaşmış olabilecek tufan merkezinin, gerçekten buraları olup olmadığı konusunda şunları sorgulamamız gerekiyor:

1. Her şeyden önce, Büyük tufanın yanında, pek çok sayıda ve daha küçük boyutlarda oluşmuş diğer tufan olaylarını göz önünde bulundurmamız gerekir.
2. Karadeniz’de yüksek oranda sağanak yağmurlar vb. nedenlerle oluşmuş olabilecek yoğun miktardaki su, boğazlar yoluyla Marmara ve Ege denizlerine ulaşabilecekken, neden Karadeniz bölgesi topraklarına taşsın? Kendi payımıza böyle bir sel, ancak ani bir meteor yağışı vb. gibi bir dış güç tarafından oluşmuş olabilir?
3. Fırat ve Dijle nehirlerinin taşması, olağanüstü bir selin oluşmasına neden olabilir mi? Saptandığı dile getirilen kanıtlar, tatlı nehir sularına mı, yoksa tuzlu deniz suyuna mı işaret etmektedir?
4. Tufan kahramanı Nuh, böyle büyük bir sel sonrasında Mezopotamya’dan gemisiyle çıkmasının ardından, Van’da Ağrı dağına mı geldi? Tufanın asıl kaynağı ve sonrasında Nuh’un gemisinin vardığı yer neresidir?
5. Tufan Karadeniz merkezli ise, Nuh’un gemisi Karadeniz kıyılarından hareketle, hemen Ağrı dağının tepesine mi oturdu? Bu durumda, çok daha uzaklara gitmiş olması gerekmez mi?
6. Bu varsayım, Sümerlere ait kültürel kalıntılara Karadeniz bölgesinde rastlamamızı gerektirmiyor mu?
                                                                                                                       


Fig.2: Jātaka stelinde,  naratif üsluptaki Nuh tufanı tasvirinde, Persephone’nin koruluğu (Asfodel çayırı): 1= Palmiye; 2= Su ladini (Metasequoia glyptostroboides); 3= Bodur Söğüt ağaçları; 4=  Büyük olasılıkla Asfodel çiçekleri.
time and space in chinese narrative paintings of han and the six: (ccbs.ntu.edu.tw/FULLTEXT/JRENG/chen.htm.99k).


7. Büyük tufanın kaynağını, Karadeniz, Mezopotamya, ya da Orta Asya olarak kabul edelim. Olasılıkları bu öngörülere göre sıralayacak olursak; Yunan, Anadolu İon, Eti, Sümer, Mısır, Hint, Çin, Japon[33] ve dahası, Amerika Kızılderilileri, Maya, Aztek ve İnka’lardaki Büyük tufan mitoslarının anlamı nedir?[34] Yoksa bütün bu halklar, Karadeniz, ya da Mezopotamya’daydılar da, tufan sonrası mı bu topraklara göç ettiler?
8. Mezopotamya kültürlerinden çok daha önceki bir geçmişle birlikte aynı mite sahip Mısırlılar, Aşağı Nil’e Mezopotamya’dan mı inmişlerdi?
9. Tufan sularının etkilediği alanlar yalnızca Mezopotamya’da mı görülüyor? Burada tespit edilen sele ait belgeler, Mezopotamya’yı da etkileyebilecek başkaca bir merkezden doğup buralara kadar varmış, çok daha büyük boyuttaki bir sele ait olamaz mı?
10. Zaten tümü İÖ 4. binin ikinci yarısında Kalkolitik kültürleriyle birlikte, aniden ortaya çıkmış bu toplumların kökeni neresiydi? Bu durumda kökenleri, Büyük tufanın çıktığı iddia olunan yine Yakın Doğu olabilir mi?
11. Uzak Doğu'da, Mezopotamya'yla aynı zamanda görülen ve yüksekliği yaklaşık 92 m. olarak ölçülen tufana ait izlerle denizde kopan tufan sularına karşın, Mezopotamya havzasındaki nehirlerin taşmasından doğacak su miktarı en fazla kaç metre yüksekliğe ulaşmış olabilir? Büyük tufan suları, güneyde Basra körfezi ve batıda kıyıları alçak ovalardan oluşan Akdeniz'e akabilecekken, nasıl oluyor da Güneydoğu Anadolu'nun yüksek coğrafyasını aşıp Cudi ya da Ağrı dağına kadar ulaşabilmiştir?
12. Hazreti Musa, Tevrat’ta yaşam sürelerine varıncaya kadar ayrıntılara girerek verdiği Adem ve nesilleri hakkındaki bilgileri, Mısırlıların tuttukları kayıtlardan mı, yoksa Sümerlerden mi elde etmişti?
13. Tufan Mezopotamya'da olduysa, Çin mitolojisinde cinsiyetleri tersine gösterilmiş olsa da, Nü-Gua (Nuh) ve Fu-xi (Fu-şi) olarak yer alan tufan kahramanlarını Çinliler, neden ve nereden mitolojilerinde barındırmışlardır?[35] Mısır ya da Mezopotamyalılar, bir süre sonra Çin'e kadar mı gitmişlerdi?
14. Nihayet, Ağrı dağı civarındaki Urartu yerleşimleri İÖ 1000, Ön Asya kültürleriyse, yaklaşık İÖ 3500’e tarihleniyor. Diğer tarafta, Nuh’un buradan çıkışla, Cudi ya da Ağrı dağı civarına vardığı kabullenmiş olsa bile, İÖ 3500’de çıktığı Mezopotamya’dan İÖ 1000 civarında adı geçen dağlara ulaşılmış olması gerekir ki, her iki seçenek de olanaksız görünür.[36] Ağrı civarında, Aithiopia-Mısır çizgisinde olduğu gibi, İÖ 4000-3500 ya da öncesine ait aniden ortaya çıkan Kalkolitik bir kültürün varlığı da mevcut değildir. Zaten Mısır-Urartu kültürleri çizgisindeki tarihsel sıralama, varsayımın doğru olmadığının açık kanıtıdır.
 
Fig.3: a. Büyük tufanda, Pasifik okyanusunda kopan tusunami dalgaları ve yoğun yağmurla oluşan sel suyu 300 ayak (= 91,44m) yüksekliğine erişmişti.[37] Bu saptama, yalnızca toprak ve dağlık arazideki katmanlarda tespit edilmiş bilimsel verileri içeriyor. Hesaplamalara, büyük olasılıkla Marduk’un geçerken oluşturduğu hortumlar, olağanüstü tusunami dalga boylarıyla rüzgârların, bazı tepelere ulaştırmış olabileceği suyun, bu tepelerden aşağıya inerken kazanmış olabilecekleri ivme hızlarının hesapların dışında tutlduğu açıktır. Yani, ilk dalga boyuyla birlikte, suyun 91.44 m’den daha yiksek olduğunu, X1 ve X2 noktalarında, bundan daha yüksek olduğu anlaşılan tepeleri aşmış olmasından anlıyoruz. Topoğrafik yükseklikler alınarak gerçekleştirilmiş rölyef haritada, Çin ovasına yerleştirdiğimiz mavi boya, bu nedenle Hoang-Ho boyunca Himalayalar’ın eteklerinde “X1” işaretli yere kadar uzandı. Burada, ara bir yerden sonra “X2”de koyduğumuz ikinci boya ise Gobi ve bir iç deniz görünümüne bürünen, sonradan çölleşmiş Tarım havzasına kadar olan bölgeleri istila etti. Ancak Chengdu vadisine inemedi. Sonuçta, aynı işlem, Si Kiang nehri kıyılarına da uygulandığında, haritada görülen şekil elde edilmiştir; b. Tufan sonrası bölgedeki yeni görünüm: A= Pyrphlegeton (Hoang-Ho); B-B= Ordos’tan Si Kiang’a kadar uzanan Erg-enek-on (Ergenekon) bölgesi; C= Kokytos (Yang-Çe); D= Styks (Si Kiang); E= Yunnan platosu; F= Yunan kenti; G= Chengdu merkezli Hades (Soğuk) bataklıkları; H= Çin ovası; I= Gobi çölü; J= Taklamakan çölü (Tarım havzası); K-L= Büyük olasılıkla tufan sularının ilk görüldüğü, günümüzdeki Xinhailien ve Lianyungang kentleri; M= Sarı deniz; N= Doğu Çin denizi; O= Güney Çin denizi; P= Mısır tanrısı Djehuti’nin (DHwtii)[38] bahsettiği Keor kenti; R= Aynı tanrının, Mısır’a geldiği yer olarak betimlediği Undal adası (Kore yarımadası); S= Japon denizi; T= Hyaonas (Japonya); U= Tokara adaları; V= Tayvan (Formoza-Taiwan).
(www.weather-forecast.com/maps/China); Uyarlama. (Arş. Hrt).

Çığ, bir makalesinde “Tufan Olayı Orta Asya’da Olmuştur” derken,[39] bize göre gerçeğe daha yakın bir olasılıktan bahsediyor. Bu varsayıma ileride değineceğiz. Ancak, III. Zaman’da (Pliosen: 5,2-1,8 myö.) meydana gelen Alp-Himalaya dağ silsilesinin yükselmesi sırasında, Asya’nın Pasifik okyanusu (Büyük okyanus) bölgesinde derin çöküntülerin oluştuğu bilinmektedir. Felâketin başlangıcının, Doğu Çin denizinin kuzeyindeki Sarı deniz çöküntü yayı içinde kalan bugünkü Çin ovasında, Xinhailien (Sinhailien)- Lianyungang kentleri yakınında, denize dik olarak uzanan Ch’ien-Yun-t’ai Shan merkezli Yun-t’ai dağı çevresi (Persephone’nin koruluğu- Asfodel çayırı) olduğu anlaşılıyor.[40] Ovanın kuzeyinde uzanan ve Nuh’un gemisini inşa ettiği Su ladini (Metasequoia glyptostroboides) ağaçları (bir nevi servi-selvi-cypress), Çin’de cesaret ve güç sembolü olarak kabul görmektedir. Bilim adamlarınca incelenen alanın jeomorfojenik görünümüyse, buranın IV. Zaman Pleistosen dönemde (1,8-1 myö.), Avrupa’da da olduğu gibi, kıyıların hâlâ daha oyulmaya devam ettiğini ortaya koymuştur.[41]

Uzak Doğu’daki Akheron ırmağının mitoslardaki gizeminin, denizde patlayan volkan püskürük ve çöküntülerinin oluşumu sırasında, lamar’ın (volkanik sel) etkisiyle kaynayıp fışkıran deniz suyundan ileri geldiği anlaşılmaktadır. Atmosfere sürtünmesi sırasında arkasında bıraktığı ateşten kuyruğu (Allah’ın kılıcı) ile birlikte, yine çok yüksek bir ısı seviyesine ulaşan Marduk’un,[42] önce Pasifik sularını bir hortum şeklinde kendine (atmosfere doğru) çekip, etkısi geçtiğinde onu yine Pasifik sularına bırakmasının şiddetinden doğan tusunami; ardından, yüksek ısı nedeniyle buharlaşan (Sis-Pallas) ve daha sonra kütlevi bulutların (Zeus-Bulut tanrı) oluşmasıyla şiddetli yağmurlara (Athene) dönüşen Pasifik’teki bu müthiş olay, gözlerden ırak tutulmamalıdır. İÖ 4000-3000 yılları arasında saptanan Jeofizik ve arkeolojik verilerle de desteklenen, 300 ayak’ın (= 91,44 m.) üzerinde yükselen sel suyu, yukarıda anılan, olasılıkların da ötesinde, tahmin dahi edemeyeceğimiz boyutlardaki tusunami dalgalarıyla birlikte karaları basmıştı.[43] Mezopotamya’yla eş zamanlı olarak tespit edilen Pasifik okyanusundaki [Japon denizi-Sarı deniz-Doğu Çin denizi-Güney Çin denizi (Akheron-Erg nehri-Nun-Ölüm denizi-Lo nehri-Katranlı nehir)] Büyük sel suları, buradaki volkan püskürükleriyle karışıp nehirleri yok ettiği gibi,[44] bir çamur ve bataklık oluşturmuş. Mahşer yerinden Nuh’un gemisi, ya da “ejder kayıkları” (dragon boat) ve waka hourua adlı çift tekneli sallarla Pasifik adalarına kaçabilen insanların, bu olağanüstü doğa felaketini unutabilmeleri, kuşkusuz olanaksızdır. Pasifik kıyılarının jeolojik ve tektonik haritalarına baktığımızda, Endonezya adalarından Japonya’ya uzanan çizginin tektonik risk oranı, günümüzde bile, dünyanın diğer hassas bölgelerine göre en yüksek düzeydedir.

Yun-t’ai dağındaki mağaralarda bulunan duvar resimleri, Taiwan Milli Üniversitesi’nden Pao-chen Chen tarafından da incelenmiş. Chen yazısında, “15” numarayla değerlendirilen resmi, genel anlamda şöyle ifade ediyor:
(15) Resimdeki sahne ve figürlerden, ait oldukları zamanı saptamak mümkün değil. Gerçekten, bu tür eserler, belli bir zamana veya anlamlı bir olaya bağlanamamaktadır. Birbirleriyle ilgili olduğu sanılan sahnelerde (tapınma sahneleri), figürler arasındaki tüm ilişkilerde çeşitlilikler görülüyor. Wu, tasvirlerdeki yabancı-esinlemeyle ilgili zıtlıkları tartışırken, ayrı panolarda sahneleme tarzının, eski ve mahalli bir Çin geleneği olduğunu ileri sürmüştür. Asimetrik kompozisyonlarla anlatılmak istenen kimi tasvirlerin, buradaki gibi üç-parça halinde ifade edilmesi, bu tür eserlerde, yerel Çin sanatına has bir karakteristiği içerir. Belli bir zaman ve yerdeki, birbirlerine zincirleme bağlı sahnelerde yer alan obje ya da figürler, olaya karışmamış ya da şahit durumunda olmayan bir kimse için bir şey ifade etmez. Wu bu tarzı, birbirini etkileyen olayların resim içinde bir bütün olarak yer alması nedeniyle, “hikâye etme” olarak niteler; Bir başka yerdeyse, ayrı olayların bir araya gelmesinden oluşan bu tarzın, naratif edebiyat sanatına dayandığına değiniyor”.[45]

Yoruma göre Chen ve Wu, eseri Çin sanatı yönünden incelemekte, fakat ifade ettikleri gibi, dışarıdan bakan bir kişi olarak üç ayrı panoda belirtilen olaya, bir anlam verememektedirler. Ancak, Mısır “Ölüler kitabı”nda yer alan bir tasvirle, bu betim arasındaki benzerlik, Büyük tufan hakkındaki yorumları beraberinde getiriyor. Tufana neden olan ve mitoslarda Jüpiter’in (Bazen Satürn’e atfedilmiştir) uydusu olarak geçen Marduk’un (Nibiru-Tishya-Pushya-Ba’al-[46] X gezegeni), dünya atmosferine sürtünerek geçmesi sırasında, çekim gücüyle Pasifik sularını nasıl yukarı çektiğini (olasılıkla hortum ?); oluşan müthiş sıcaklık nedeniyle buharlaşan okyanus sularının ortaya çıkardığı çok yoğun sisin ardından, olağanüstü yağmurlara neden olduğunu; sonuçta, yüksekliği yaklaşık 92 m’ye varan büyük bir sel felaketi oluşturduğunu, bu tasvirde açıkça görebiliyoruz.[47] Bu nedenle, tufanın nehir taşmalarından ortaya çıkmadığı; denizde meydana gelen yoğun sismik, karalarda oluşan jeolojik-tektonik ve gökyüzündeki atmosferik nedenlerin hep birlikte tetiklediği, insanoğlunun o zamana dek gördüğü en büyük felaket olduğu anlaşılıyor. O zamana kadar ve ondan sonra oluşmuş pek çok tufanın yanında, bu olayın “Büyük tufan” olarak adlandırılmış olmasının asıl nedeni bu olmalıdır.
Fig. 4: a= Mısır Ölüler kitabında,[48] Erg nehri (Nun, Ölüm denizi, katranlı nehir, Akheron)[49] sembolü olan Re’nin (Ra-Ass)[50] kayığı, tufan olayının koptuğu ilk topraklarda. Henüz göç gerçekleşmemiş. Nun, Re’nin güneş kayığını elleriyle başının üstünde taşıyor. Mısır’ın Güneş tanrısı Re’nin sembolü olan scarab böceği, üzerinde yer alan güneş sembolüne karşı, secde edercesine tapınır halde. Bu betim, zamanın şafak vakti olduğuna işaret ediyor. Kayık ve içinde yer alanlar, şafak vakti meydana gelen bu olay sonrasında, çamurla karışık katrandan bataklık hale gelmiş, yeryüzündeki hayatı tüketmiş denizde, yani Erg (Nun denizinde) nehrinde betimlenmiş. Kayıktakiler, soldan sağa= Yaşlı Horus, Maat (Mait),[51] Kheper (Kheperi),[52] Re, Geb (Sebi Deb, Qeb),[53] Heka (Hike),[54] Hu ve Sia (Saa);[55] Orta panodaki dairesel tasvirler, Afrika’ya varıldıktan sonra, tanı Djehut’nin yol byunca tuttuğu kayıtların düzenlenmesi işlemlerinin başlamasına ait gün, ay, ya da yılları gösteren zaman göstergesi olabilir.[56] Altta, olasılıkla bu süre sonunda, Djehuti’nin yığın halindeki papirüslere yazılı, ortaya yığılmış Nuh’un yolculuğuna ait kayıtlar, sahnenin iki yanında yer alan Nun ve Nunet tarafından rulo halinde toplanıyor; sağdaki panoda, yine Nun tasvir edilmiş. Toplanan kayıtları arşivliyor; b= Her iki yandaki yazıtların altında, orta panoda yer alan konulara ait, yazıcı Djehuti tarafından tutulan kayıtlar, yine Nun tarafından arşivleniyor. Yazıtların arasındaki dört adet frizde, yukarıdan aşağıya doğru, yazıcı tanrı Djehuti geldiği yeri anlatıyor: 1= Sol tarafta bir çiftçi, Erg nehrine yakın Soğuk bataklıklarda (Hades bataklıkları-Sichuan Soğuk bataklıkları-Sichuan basin) elindeki sabanla (Enek) toprağı işlerken (toprağı On’arken- onu işleyip düzeltirken),[57] karısı, (Erg + Enek + On= Ergenekon’da) yanlarına gelen üç tanrı önünde, tıpkı günümüzdeki Japon ve Çinliler gibi eğilerek onları selamlıyor. Saçları öne düşmüş. Bunlardan en sağdaki, elindeki asasıyla tanrı Djehuti. Kayıkla gelen diğer tanrıları selamlıyor. Kayıktakilerin kara derili olmaları dikkat çekici (Doğu Tenger’leri ?). Kayığın diğer tarafında iki tanrı daha ayakta duruyorlar. Bunların ayakta olması, karşı tarafın da kara parçası (Japon adaları) olduğına işaret ediyor. Yani kayıktakiler, bu sırada Erg nehrindeler; 2=  Sol tarafta iki çiftçi, ellerinde Osiris’in harman döveniyle, artık  yetişmiş olan hasatları dövüyor. Tanrı Djehuti, Taçlı İbis kuşu kılığına girmiş vaziyette, Amenta[58] sembolünün (Ölüm; Amenti= Uzayın gizemli karanlıkları) üzerine konmuş, karşısında oturan krala, gelecek felaketi (Karneios olayı ve ardından kopacak tufan) haber veriyor; 3= Sabanla öküz süren çiftçilerin bulundukları yer, Çin’deki Hoang-Ho (Pyriphlegeton),  Yang-çe (Kokytos), ya da Si Kiang (Styks) nehri kıyıları.[59] Her iki öküzün de, bir şeyler sezinlemiş gibi, göğe doğru bakmaları dikkat çekici. Zira öküzler tarla sürerken, daima toprağa bakarak, baları eğik yürürler; 4= Burasının Afrika’daki Nil nehri, yani Mısır olmadığını, tıpkı Odysseia’da Homeros’un büyücü Kirke’ye söylettiği Hades bataklığı betiminde anlıyoruz. Bu nehirlerden biri Si Kiang da değil. Zira burası iki nehrin, yani Hoang-Ho ve Yang-çe nehirlerinin birbirlerine yaklaştığı, günümüzdeki Sichuan’da Chengdu merkezli Soğuk (Hades) bataklıkları.[60] Taçlı İbis Djehuti, Yang-çe’nin üzerine konmuş. Olasılıkla burada tasvir edilen iki kuştan Mısır’a ulaşan İbis, arkadaki genç İbis (Djehuti) olmalı. Her iki kuşun aşağısında, toprak altı yaratıkları (kurtçuklar) bile ayaklanmış durumda, yakın gelecekteki felaketleri, üst panodaki öküzlere benzer şekilde, onlar da sezinlemişler gibi.[61] Sarı çerçeve içindeyse, Apollon Karneios’un (Marduk) atmosfere teğet geçerek okyanusta oluşturduğu çekim gücü nedeniyle yükselen suların (hortum) tepesinde kalmış şekilde betimlenmiş Nuh’un gemisi resmedilmiş. Nuh ve gemide olan diğer şahıslar, geminin sağ ve sol ucunda oturuyorlar. Ellerindeki kürekler suya batamıyor, boşta kalmışlar. Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda, Nun kayıkçısı Khu-en-ua’nın (bu kayıkçı, kimi zaman Horus’tu) Amenti merdiveni tam ortada.  Merdiven, ruhun olgunluk mertebesine ulaşıp, en yüksek basamağa vardığında, buradan uçarak, Mısır tanrısı Djehuti’nin söylediği gibi, Amenti’nin karanlıklarına (uzay boşlukları ya da Türklerde, Yedi Kandilli Süreyya-Pleiades) karışılacağına inanılan merdiveni (daha sonraki dönemlerde, Tepee’lerde –Yurt-, Gal golompt’tan Tono’ya çıkan duman, yani Hayat Ağacı= Ahşap totemler) temsil ediyor. Merdivenin en üst basamağı, tufan olayı sırasında ölenlerin ruhlarının vardıkları en üst mertebedir. Ölümden sonra, ruhu Amenti’ye (göğe) ulaştıran bu merdiven, Hristiyanlık’a AMBON, İslam’a ise MİMBER olarak geçmiş. Kayığın sol arka tarafında, bölgede günümüzde de görülen, üzerinde karsit oluşumlu, tepeleri yuvarlak yüksek dağlar olan iki ada (Mısır’da bu tür oluşumlar yoktur), sağ üst tarafındaysa, yukarıdan aşağıya doğru dizili dört ejder kayığıyla (dragon boat), adalardan kaçanlar sembolize edilmiş olabilir. Kayığın altındaki yükselmiş suyun taban seviyesindeki küçük ve yuvarlak tasvir, felaketin başlangıcının adalardan birinde (Yonaguni adası ?), ya da yakınında patladığına işaret ediyor olmalıdır.[62] (Amenti-Vikipedi: (tr.wikipedia.org.wiki/Amenti-25k).

Üç panolu Jātaka steli
Pao-chen Chen, Çn’de blunan bir tavirde, “uzay-hücreleri” olarak tanımlanan resimlerin en erken örneklerine değinirken eser hakkında şunları demektedir: “ Wan-fo-ssu’da, 425’e tarihlenen taş bir stel üzerinde, üst üste üç jātaka sahnesi yer almaktadır...Szechwan’daki[63] üç sahnede de görüldüğü gibi, her bir uzay-hücresini oluşturan boşluklar, bir ağaç ya da dağ tasvirleriyle biçimlendirilirken figürler, burada oluşturulan bir çember içine yerleştirilmiş. Uzay-hücrelerinin,[64] T’ang döneminde, dairesel biçimde betimlenmesi, Szechwan’dan Tun-huang’a kadar olan dönemler arasındaki tarihlemelere olanak sağlıyor. Gözlemlerime göre, Tun-huang sanatkârları, üç tip uzaysal ifade uygulamışlar. Bu aygıtları kullanmalarındaki amaç, anlatımı içeren sahnelerin ince ayrıntılarını işleyebilmek için boş alanlar yaratmak olabilir. Bunları: 1) Bir bütün halindeki uzay-hücreleri (Lien-ch’uan-shin); 2) Yarım daire şeklindeki uzay-hücreleri” olarak adlandırmak mümkündür”.[65]
 
Fig.5: a= Bilimsel açıklamalara göre, ışınları buz parçacıklarını geçerken, güneşin etrafında oluşan tayf (gökkuşağı-hâle). Tinsel anlamda, ortada güneş tanrı (Türklerde Güneş çarkı- svastika-tanrının gözü-okulus-haç), etrafında hâle;[66] b= Semirechye dendriti’lerinden, at üzerinde güneş başlı bir şaman[67] tasviri; c= Khora Kilisesi’nde (Kariye Camii) güney şapeli kubbe içi. Pantokrator (Kurtarıcı) İsa figürü. Arka ortada, hâle içinde haç (svastika) ve İsa’nın başı. Okulus’tan etrafa güneş ışınları yayılıyor. İsa, ışınların uçlarında yer alan 12 havari, Aziz ve Azizelerle birlikte dünyaya ışık (bilgi)  saçıyor.[68]
b. Articles-Petrogliphs of Semirechye: (www.tourkz.com/eng/articles/petrogle1.html-16k).
c. (upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/...).

Chen’in, “uzay-hücreleri” demesinden, tam olarak neyi kastettiği anlaşılamıyor. Betimlerin, tıpkı Orta Asya Türk dendriti’lerindeki (petroglif)[69] gibi, başları güneş hâle’li figürlerle, Hıristiyanlıkta, İsa, Meryem ve havarilerin başları üzerindeki “Hâle” tasvirlerine benzemesi dikkat çekicidir. Buzul evrelerine Chou adamıyla giren insanoğlu için, buzul arası ve buzul sonrasında keşfettiği güneş, doğaldır ki son derece hayati öneme haizdi. Olasılıkla, döneminde güneş ışınlarının kutsallığını belirleyen tasvirlerin, uzay aracı olarak yorumlanıp yorumlanamayacağı konusunda bir kanıya varmaksa oldukça güçtür.

Stel üzerindeki sahneler, yer yer su dalgaları ve ağaç motifleriyle, yatay denebilecek şekilde birbirlerinden ayrıştırılarak üç ayrı pano oluşturulmuş. Panolardaki konular, birbirleriyle ilintili ve naratif üslupta. Betimleri, aşağıdan yukarıya şöyle tanımlamak mümkün:
1.      Panonun sağında, ağaç [yüksek olanlar, büyük olasılıkla Su ladin’leridir (Metasequoia glyptostroboides)]  ve bitki motifleri arasında, soldaki kadın ve sağdaki erkek olarak tanımlanabilecek iki figür, altlarında bir halı veya benzeri bir nesne üzerinde karşılıklı oturmuş durumdalar. Her ikisinin önlerinde, yere diz çökmüş olan figürler, ellerini göğüs hizasında birleştirmiş, dua ya da yakarış pozisyonundalar. Tanrıçanın önündeki figürün kadın, tanrının önündekinin erkek olması dikkat çekiyor.[70] Tanrıçanın hemen solunda, önündeki geleneksel Uzak Doğu Türk ve Çin mimarisinde bark (avlu-bahçe) içindeki kalık’a[71] doğru koşturan ulak, her iki elindeki nesneleri sallayarak (zil ?), yabgu (kağan-kral) ve katun’a (hatun-kraliçe) haber ulaştırma telaşında. Yapının içindeki kalık erkânı görülebiliyor.[72] Onlar da, sarayın önünde yere kapanmış, Şamanist ritüellerini gerçekleştirmekte olan kuyruklu bir figüre karşı (şaman?) dua pozisyonundalar. Kalığın sol önünde, olasılıkla canını kurtarmak için ağaçtan ağaca atlayan bir maymun, canlarını kurtarabilmek umuduyla ağaçlara tırmanmış insan ve hayvanlar betimlenmiş. Sol taraftaki ağacın üstü insanlarla dolu. Bunun solunda bir insan ayakta durmakta, sağdaki figürse, ağaçta kendisine de bir yer verilmesi için, yere diz çökmüş vaziyette aman diliyor. Sahnenin arka tarafına hâkim olan tasvirde, tusunamiye benzer, kabararak gelen katranlı dalgalar, ağaçların üzerini aşarak, olayın geçtiği alana varmak üzere. Dalgaların arasındaki bir figür, sol tarafa doğru koşarak kaçmakta.
2.      Dalgaların üstünde yer alan ikinci panonun sağında; tanrılar, yarım daire oluşturacak şekilde oturmuşlar. Buradaki altı tanrının, başlarının üzerindeki hâle’lere, ya da şeffaf fanuslara ek olarak üzerinde oturdukları nesneler, Pao-chen Chen’in “uzay-hücresi” tanımlamalarına hak verdirecek niteliktedir. Daire şeklindeki nesneler, kalın puntalarla dilimlere ayrılmış. Büyük olasılıkla güneş tasvirlerini anımsatıyor. Kendi çevresinde dönen ütopik bir aparata (ufo) da benzetilebilir. Ortadaki kaplar, insanların tanrılara olan sunularına, onlardan aman dilemelerine işaret etmekte. En sağda, alttaki tanrının sol tarafındaki iki figür, dizleri üzerine çökmüş, sunu ve yakarılarının kabulünü bekler durumda. Sol tarafta yer alan üç ağacın üst kısımdaki yuvarlak kıvrımlar, burada ayakta duran beş figürden üçünün tanrıça olduğuna işaret ediyor. Üç Su ladin’i ağacı, güçlü esen rüzgârla (Marduk rüzgârı) sola doğru eğilmiş, yaprakları uçuşmakta.[73] Figürlerden en sağdaki elini, karşısında diz çöküp aman dileyen art arda dört insandan en öndeki insanın alnına koymuş, onu takdis eder pozisyonda. Bu figürün de başının üzerinde bir hâle’nin var olduğunu, göğsündeki dairesel betimle başının etrafında nokta bezeklerden oluşan daire biçimlerinden anlıyoruz. Sağ elindeki uzunca asa, onun Lo nehri tanrıçası Lo-shen fu t’u olduğuna işaret ediyor. Ortada, ayaktaki tanrça figürünün sol eli de aynı pozisyonda. Olasılıkla onun da önünde diz çökmüş bir insan siluetinin var olduğu anlaşılıyor. Ancak, bu figür tam olarak belirgin değil. Bazı unsurlar eksik. Solda yer alan üçüncü tanrıça figürü ayakta ve sola doğru bakıyor. Karşısındaki iki figürden tanrıçaya yakın olanı uzun boylu, palmiyeye benzer bir ağacın altında. Arkada solda yer alan ise daha kısa boylu. Uzun boylu olanın başındaki kanatlı veya boynuzlu başlık ya da miğfer, onun bir yabgu veya komutan olduğuna işaret etmekte. Tanrıçanın karşısında ezilmeden ayakta durarak, onunla eşit bir şekilde konuşuyor. Bu pano da, deniz ve ağaç motifleriyle, yukarıdaki üçüncü panodan ayrılmış.


Fig.6: Dünyanın en uzun boylu insanlarından 1951 doğumlu Çinli Bao xishun, 2.36 m boyuyla, yanındaki meraklıların neredeyse iki misli görünüyor. Görünüm, büyük olasılıkla, Asya’daki dendriti’lerde yer alan dev boyutlu insanları; kutsal kitaplarda adı geçen “Âd” kavmi ve Nefilim; Kâşgarlı Mahmûd’da geçen “Horhor-nesnâs”; Anadolu İon-Yunan mitoslarında Titan’ları hatırlatıyor. Gelmiş geçmiş, dünyanın en uzun boylu insanı olarak bilinen Amerikalı Robert Pershing Wadlow (1918-1940) 2.72 m  boyundaydı. Günümüzde, dünyanın en uzun boylu insanı 2.42 m boyuyla Sultan Köse’dir.  Aşağıdaki Semyrechye dendriti’leriyle karşılaştırınız (Fig.12c).
El hombre más grande del mundo es chino-julio 2005: (www. Chino-china.com/articulos/200507.13-gigante.html-19k).



3.      Panonun solunda, bir ağaç gövdesinin iki yanındaki insanlar, ağaca tırmanmak üzereler. Bunların hemen sağ bitişiğinde, sola doğru koşup kaçmaya çabalayan bir figür var. Buradaki figürlerin sağında yer alan tasvir, bize göre panonun en can alıcı bölümü. Ortada, oldukça büyük bir geminin etrafında yüzmeye çalışan insan, aslan, kaplan ya da maymun gibi hayvanlar yanında, hâlâ daha dua etmekte olan insan siluetleri seçilebiliyor. Volkanik katranla karışmış sel suları, sahilleri son derece sığ olan Çin ovası kıyılarına erişmek üzere. Geminin sol tarafında, yaptıkları bir sal üzerinde (waka hourua?), dalgalara karşı durmaya çalışan üç figür daha var. Ortada, oldukça büyük olduğu görülen yelkenli gemiye dikkatle bakıldığında, insan (Nuh ?) ve hayvan figürleri seçilebiliyor. Panonun en üst bölümünde, olağanüstü yükseklikteki tusunami dalgaları her tarafı kaplamış, yalnızca dağların (Yun-t’ai ?) dorukları kalmış. Batmakta olan bir sal, yüzmeye çalışan insan ve hayvanlar ve en üstte ise çırpınarak uçuşup kaçışan kuşlar betimlenmiş.

Her üç sahnede dikkat çeken özellik, betimlerin yönlendirdiği konuların en ince ayrıntılarına kadar işlenmiş olmasıdır. Stel 425’e tarihlenmiş. Bu tarihin doğru olması halinde eserin, ya daha eski bir tasvire dayanarak bir benzerinin yaratıldığı, ya da tufanı detaylarına kadar anlatan yazılı bir kaynağa dayandığını gösteriyor. Resim bu özelliğiyle, şimdiye kadar ele geçmiş en önemli kaynak niteliğindedir.

Uzak Doğu ve Pasifik’in tektonik yapısı

Pasifik okyanusunda, tektonik magma ve metamorfizma’yla birlikte oluşan fay hattının her iki ucunda,[74] bir nevi deformasyonun varlığı saptanmış. Jeomorfolojik deformasyon, bunun doğu ucunu teşkil eden Amerika’daki Kırmızı nehir (Red River) Ailaoshan’dan, batıda daha geç bir döneme işaret eden Andaman denizinin (Doğu Burma) yayıldığı alandaki Sijie fayına kadar uzanıyor. Burma’daki diğer bir fayı oluşturan Sagaing fayıyla, Burma-Çin sınırında metamorfik[75] Mogog kemerinin bir bölümünü oluşturan Nabang fayı ve Batı Yunnan’da Gaoligong fayları arasındaki geometrik ve kirematik tetiklemeler, batı noktasında bir çatışma hattı oluşturmuştur. Sagaing’in kuzeydoğu yakınında Mogog adlı yerleşim, bu yönden dikkat çekicidir. Kuzeyden güneye doğru bir sıra fayın, Himalayalar’ın doğusunda Ruili havzasında manyetotellurik bir yapıya sahip olan Ruili Longling (Lancang) fayı ile Dayingjiang fayının, buradaki tüm faylar arasındaki bağı (düğüm noktası) oluşturduğu anlaşılıyor. Faylardaki deformasyonun, sintektonik fışkırmalardan meydana gelmiş, kolay kırılabilir, yumuşak oluşumları, yalnız Gaoligong fayında değil, aynı zamanda Mogog kemerinde (Lavang fayı) de görülmektedir.[76]

Diğer tarafta, Amerika’nın kuzey batı şeridi 190 myö’de meydana gelmişti. Bu sırada kıta, kütlesel olarak Pasifik okyanusunun içine doğru uzanmıştır. Burada, 1.7 myö’de okyanusa batan kıta kabuğu, Kanada kalkanına benzer şekilde, kristalize kayalardan bir temel oluşturmuştur. Bu olay, durağan Amerika kıtasında, çöküntüler üzerinde bir platform meydana getirmişti. Bugün, milyon yıllar sonrasında, Amerika platformu ve Pasifik okyanusu çanağında mevcut kireçtaşı ve tortullu şist paketleri büyüyerek yeni fayların oluşmasını sağlamıştır. Bunlar, birbirlerini tetikleyebilecek faylardır.

Platform üzerindeki çöküntü birikintileri, burada silsile halindeki kalın bir tabakanın (örtü) meydana gelmesine neden olmuştur. Bu örtü, günümüzde Mackenzie ve Cassiar dağ sıralarına doğru uzanıyor. Her iki platform, Wernecke ve Mackenzie dağları süper gurubu’nun (yüksek oluşumlar) kaya birikimlerinden müteşekkildir. Bu iki kalın stratigrafik kütle Mackenzie Purcell, Wernecke, Windemere, Rapitan, Pinquicula ve Gog kütlelerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır.[77]

Yukarıda yer alan her iki makaleye ait alıntılardan da anlaşılacağı gibi, Amerika’da bulunan “Gog-Yecüc” ve Çin’deki “Mogok-Mecüc” fay merkezleri, jeolojik oluşumların ifadesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Bölgede, olasılıkla yakın bir gelecekte meydana gelecek tektonik-jeolojik olaylar sonunda ortaya çıkacak yeni coğrafyanın, bu iki fay merkezinin birbirlerini tetiklemesiyle oluşabileceği varsayımı,  gözden uzak tutulmamalıdır.

Datong volkanları

“Kuzeydoğu Çin’de Jeomorfolojik Gezi” başlığı altındaki makalede, bölge genelinde Datong volkanları hakkında şunlar söyleniyor: “Burası, Hebei ve Shanxi eyaletlerindeki bölgedir. Jeomorfolojik özellikleri ise karsit mağaralar (Shihuadong’da), Jinhe’de alivyonlu açılımlar (yelpaze şeklinde) dağlar arasında kalan farklı vadiler, Datong kenti yakınındaki volkan ve büyük lös düzlüğü (platosu) kenarındaki Sarı nehirdir”.[78]

 
Fig.7: Çin’deki bölgeleri gösterir harita. Küçüklüğü nedeniyle adları yazılamayanlar: 1= Ningxia Hut A. R.; 2= Neijing; 3= Tianjin; 4= Shanghai (Atalay, Y., Arş. Hrt.).

Bu volkanlar, biçim ve ölçüleri bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Yuvarlak, oval, at nalı ve koni biçiminde tepeleri olanlar vardır. Volkan ağzının etrafını çeviren düzlükten itibaren, volkan tabanına kadar olan yükseltiler içinde en derin olanı 100 m’dir. Her koninin etrafında, radyal drenaj sistemi geliştirilmiştir. Bütün volkanlar, az ya da çok löslerle kaplıdır. Lös tabakaları dağın dış tabanında kalın ve tepe noktalarında ise incedir. Bunun nedeni, lös’ün dağın tepe noktalarında, rüzgar marifetiyle sürekli olarak süpürülüyor olmasıdır.

Fig.8: Yeryüzüne açılan bacalarıyla faaliyet gösterip sönmüş, ya da hâlâ daha faaliyet gösteren volkanların, yeryüzündeki yoğunluk noktaları. (Atalay, Y. Arş. Hrt.).


Bunun sonucunda büyük olasılıkla, bu kez Amerika’daki Gog fay merkezinin tetiklemesiyle, Büyük lösün altında ve Choukoutien- Yen-Men arasında oluşacak bir çatlaktan, yerkabuğunda bir örtü oluşturan (Kûr-an, Tevrat ve İncil’e göre, demir üzerine bakır örtü) metal içerikli tektonik katmanların yarılarak, yeniden ortaya çıkacak volkanların, dünyayı yeni bir felaketin eşiğine getirebileceğini öğrenmekteyiz.

Diğer bir yerde, aynı bölgedeki volkanlar anlatılırken, şöyle denmektedir: Datong volkanları Xigelaoshan’da Datong Eyaleti’nin kuzeydoğusunda yer almaktadır. 60 km²’lik bir alanda yaklaşık on adet volkan, bir gurup oluşturmaktadır. Bunların arasında, yüksekliği nedeniyle en önemli olanları, deniz seviyasinden 1422 m yüksekliğiyle Heishan; daha sonra 1368 m ile Jinshan, 1328 m ile Langwoshan ve yine deniz seviyesinden 1276 m yüksekliğiyle Gelaoshan en önemlilerindendir.

Kaya yatakları ve toprak, volkanların etrafında bazalt ve lös’lerden oluşmaktadır. Malanve Lishi adı verilen iki ayrı tip lös vardır. Malan lös’ü, Lishi lös’ünün üzerinde yer alır. Bazalt ve lâv atıkları, volkanların faaliyet göstermedikleri bir dönemde, lâv püskürükleri devirlere bağlı olarak ortaya çıkmıştır.

En erken püskürtünün, 340 bnyö’sinde oluştuğu tahmin ediliyor. En geç olanı ise 60-70 bnyö. yani pleistosen’in ortalarına denk gelmektedir.[79] Bu tarih, 1980’lerde terme-ışıldama metoduyla tayin edilmiştir.

Volkanlar, iki doğrusal çizgi üzerindedir. Bunlar, güney-batı/kuzey-doğu ve güney-doğu/kuzey-batı yönleridir. Bu oluşum (yönelme-fiziki çevre şartlarına uyma) tamamen, arazideki çatlaklar (faylar) nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bunun anlamı, bazaltın volkanlardan dolayı değil, fakat çatlaklardaki filtre özelliği nedeniyle oluştuğu şeklindedir. Gerçek volkanlar, geç dönemlerdeki lâv püskürükleri sırasında ortaya çıkmıştır.  Bölgede yer alan bu volkanlar, bilim dünyasına, ilk kez 1930 yılında rapor edilmişlerdir”.[80]

Bize göre, Kutsal kitaplarda Yecüc (Gog) ve Mecüc (Mogok) olarak yer alan anlatılar, gerçek anlamda jeolojik verilere dayanmaktadır. Çin’in “Büyük lös” bölgelerinde, bunların altında yer alan metallerle kaplı tabakaların varlığı bilimsel bir gerçektir. Konuyla ilgili araştırmalardan birkaçı, Beijing’de, 24-27 Eylül 2006 tarihinde gerçekleştirilen 7. Uluslararası Çevresel Jeokimya Sempozyumu’nda şöyle konu edilmiştir: Yonghua Li, Linsheng Yang, Wuyi Wang tarafından verilen 11. bildiri: “Batı Hunan Eyaleti’ndeki çok metalli tortul topraklarda, cıva ve kurşun metallerinin çevresel yayılımı”[81]; Haiyan Kang-Zongming Xiu, Lili Sun tarafından verilen 55. bildiri: “Nitrat’ın, çok küçük ölçekli Fe/Ni iki metalli partikülerleri vasıtasıyla kimyasal redaksiyonu” konu başlıklı bildirilerdir[82].  Bunların yanında, bölgeyle ilgili bilimsel makale ve kitaplar, daha pek çok Rus, Amerikan ve Çin kaynaklarında yer almaktadır. Bu nedenle bölgede mevcut jeolojik oluşumdaki kimyasal farklılık, bilimsel araştırmalar tarafından da destek bulmaktadır.


Pasifik Bölgesi Civarında Magnetik Oluşumlar
Uzak Doğu ve Pasifik’teki olağanüstü felaketi (karni-[83]Apollon Karneios-tütsü-Büyük tufan) olayına bilimsel açıklık kazandıran önemli çalışmalardan bir diğeri ise şöyledir; Ulusal Taiwan Üniversitesi Jeoloji Bilimleri Bölümü’nden, Mei- Fei. Chu ile aynı bölümden Tsuan Han Lee’nin başkanlığında; Michigan Üniversitesinden Yeng Long. Chen;[84] Oregon Devlet Üniversitesi, Okyanus & Atmosfer Bilimleri Koleji’nden Michael D. Graham;[85] Çin Üniversitesi Jeoloji Bilimleri  (Beijing) Bölümü’nden Jun Deng; aynı bölümden Shangguo Su; Michigan Üniversitesi Jeoloji Bilimleri Bölümü’nden Ye Zhang[86] tarafından hazırlanan bilimsel rapor’dan alıntılar yaptığımız aşağıdaki bölümde, bölgenin jeolojik yapısı, tam olarak şu şekilde açıklanmaktadır: “Kuzeydoğu Çin’de, Kretas’tan (İkinci Zaman’ın son bölümü)[87] kalma, ağızları çeşitli metallerle kaplanmış pek çok volkanik alan mevcuttur. Bunlar en yakın 300 yıl öncesinde faaliyet göstermişlerdir. Bazal oluşumlu, alkali zeytini renkte bazalt, tholeiite, trachyte (trakit) ve alkaline olmuş rhyolite içeren atıklar, geniş bir volkanik alana yayılmıştır. Aşırı derecede mafik xenolithler, iherzolit ve harzburgite içermektedirler. Bunların çoğu, alkali bazaltlar halindedir. Bu kadar geniş alana yayılan volkanik kalıntıların ana kaynağı belirsizdir: Bu örtü, bazı iddialara göre, son derece yüksek sıcaklıktaki bir dış etkenle (bir kuşun tüylerinin ütülenmesine –tütsü- benzer şekilde)[88] oluştuğu;[89] diğer bir varsayıma göre ise, litosfer’in (arz kabuğu) incelmesi sırasında meydana geldiği şeklinde açıklanmaktadır.[90]
 
Fig.9: İç Moğolistan Otonom bölgesi, Ningxia ve Shaanxi bölgelerini kapsayan Ordos, Yen-men ve Datong’un yeri (Atalay, Y., Arş. Hrt.).

Volkanik kayalar ve xenolith manto (örtü), bu mantonun oluşum şartları ve yapılacak işlemler hakkında bir pencere açmaktadır. Biz, bu xenolith örtü, örtünün oluşum şartları ve en son oluşan volkanik kayalar hakkında hazırladığımız bir çalışmayı rapor ettik. Yukarıda belirttiğimiz ütüleme olayını anlayabilmek için, Jingbohu, Longang ve Kuandian volkanik alanlarından alınan xenolith manto örnekleri üzerinde Heisotopik çalışmalar gerçekleştirdik. Çalışmalar sonunda edinilen ana bilgiler çerçevesinde, 5-7 kere gerçekleştirilen 3He/4 incelemelerine göre, olayın atmosferik bir etkenle oluştuğu anlaşılmaktadır.[91] Şimdilik, bu bölgedeki oluşumun, Havai ve Yellowstone’un altındaki gibi, derin bir mantolamaya sahip olup olmadığı hakkında karar vermek için yeterli veri mevcut değildir.

Bazaltın içerdiği Mgo›6wt% maddesi, içerikteki element katkısı olarak birbirini tutan değişiklikler göstermektedir. Bunun aksini gösteren elementler ise, oldukça boldur ve kristal fraksiyonlaşmanın[92] yerine, kısmen ergiyerek bu geniş alanı etkilemiş olan olay, bazaltın kimyasal yapısına da işaret etmektedir.

Önceki çalışmalar (Zhou at Al’da 1992’de yapılan), kabuğa sonradan karışan maddelerin önemsiz miktarlarda olduğunu göstermiştir.  Kristal fraksiyonlaşmanın, az miktarda eklenmiş olan zeytini renkteki bazaltın Mg 73’te ergimesiyle eşitlenmiş olduğu anlaşılmakla, kremsi şekilde oluşan mantonun varlığını doğrulamıştır. SiO2, yüksek oranlı etkileşimdeki yetersizliğine karşın (K2O ve P205 hariç), SiO2 ve yüksek oranda uyumsuzluk gösteren eser miktardaki elementler arasında, güçlü bir negatif karşılıklı ilişkinin varlığı saptanmıştır. REE ve eser miktardaki elementler hakkındaki bilgiler, Datong’da, bileşim göstermeyen[93] elementlerin, REE örneklerine karşı olduğu kadar, diğerlerine karşı da güçlü bir şekilde zenginlik gösterdiği anlaşılmaktadır. La/Yb oranları, Datong’da 5 kez değişen kıkırdakımsı bir oluşum yarattığını ortaya koymaktadır ($40 deg$N, $113.6deg$E). Bunun Jingbohu’da 25 kez oluştuğu ve SiO2 bileşimiyle negatif bir bağ meydana getirdiği saptanmıştır. Eser miktardaki elementler, asla fay biçiminde bir olgu (arc belirtisi) göstermezler (HFSE’nin  bu sırada tüketilmesi ve LILE’nin zenginleşmesinde olduğu gibi). Şimdilik, yamaçlardan akan (lâv) ve kanal oluşturan katkıların (bunlara arka-arc oluşturan havzalar da dahildir) varlığı kanıtlanamamıştır.

SiO2 bileşimi, La/Yb oranlarıyla yüksek oranda birliktelik göstermektedir. Üçüncü Zaman (5-3 myö.) volkanları, çizgisel eğilimleri boyunca, değişik yükseltiler gösterirler. Biz, Jingbohu’da, alçak derecelerde ergime gösteren grena’nın  (lâl taşı) bulunduğu stabil alanda, derinlerde oluşmuş ergimelere ait bilgilere müracaat ettik. Ancak, Datong’ta da yüksek derecede ergimelerin daha sığ derinliklerde oluşmuş olduğu bir gerçektir.

Elementsel jeokimya ve ergime derecesi arasındaki ilişki açıktır. Kuzey ve Kuzeydoğu Çin’de, homojen bir mantonun oluşmuş olması, ergimenin nispi olarak derinlerde oluştuğunu kanıtlamaktadır. Ancak, NE-SW termal yükselip alçalmalar (hareketler-yürümeler), ya da kısmen ergiyen mantonun ergiyip alev alabilir (uçabilen-gaz haline gelebilen) içeriğine sahip olması, onun hareketli oluşuna da işaret etmektedir”.[94]

Yukarıda anılan tüm jeolojik verilerin, bölgedeki karni olayına işaret edip açıklık getirdiği ortadadır.

Fig.10: a= Datong’da, atnalı şeklindeki volkanik yapısıyla, sönmüş bir yanardağdan görünüm. Bölgedeki 60 km²’lik bir alanda, 30 adet volkan, bir grup oluşturmaktadır. Bunlardan en önemlileri: Heishan, Jinshan, Langwoshan ve Gelaoshan’dır. B= Coe tarafından, Meksika’daki Tlaxcala’da, bir dağ üstü akropolü olan Cacaxtla’da, Aztek’lere ait genç bir Kartal Savaşçı betimi olarak yorumlanan şaman. Baş ve ayakları kartal, omuzlarında kartal kanatları var. Şaman, her iki eliyle tuttuğu thyrsos’la,[95] volkanların lavlarını temsil eden yılan ejder üzerinde, onu söndürmeye (Odysseus gibi öldürmeye) çalışıyor. Yılanın, tuvalin sağ yukarısına doğru uzanan kuyruğu, sağ üst köşede, püskürükleri sarı renkte gösterilmiş volkana doğru uzuyor. Sağda, tam ortadaki kuşun, lav püskürükleri nedeniyle ayak kısımlarındaki tüyleri tütsülenmiş ve etleri görünür hale gelen bacakları çıplak kalmış. Tasvirin alt bölümündeki üçgenler arasında, toprak altı hayvancıklar, sağa sola kaçışmakta. Bunlardan biri, başını yukarı çıkarmış, olup biten felaketleri merak içinde izlemeye çalışıyor.[96]  a. China Culture.org: (www. Chinaculture.org/gb/ en_travel/2004 03/17/content_46367.htm).b. Coe, M. D. 2002.

 

Fig.11: Kuzey Kore’de geleneği çok eskilere dayalı, kuşkusuz volkanlardan esinlenerek evlere uygulanmış olan Ondol ısınma sistemleri: a= Suwon’da, faal durumdaki bir Ondol’dan çıkan dumanlar ve çatı altına istif edilmiş odunlar; b= Ojukon’da Ondol’lu bir ev; c= Yine Ojukon’da, Ondol’lu bir mutfaktan görünüm. Ondol’lardan elde edilen ısıyla evlerin tabanları, dolayısıyla tüm evin ısınması sağlanmaktadır.



Tinsel anlamda Nuh tufanı

 
Fig.12: Semirechye (Yedi Nehir-Kazakistan) dendriti’leri: a= Bugesk[97] sanat diyebileceğimiz, bugünün ve geçmişin bir arada tasvir edilmesiyle oluşmuş dendriti.  Eserde, koyu renkte gösterilmiş günü yaşayan figürler, ellerinde taş aletlerle birbirleriyle savaşmaktalar. Geri plânda tasvir edilen dev figürleri, açık renkte belirtilerek, geçmişte, iki dev (Nefilim ?)[98] arasında taş aletlerle yapılan bir mücadeleyle, diğer bir dev’in,  dinazora benzer bir hayvana elindeki yayla ok atışını betimliyor; b= Ortada bir dev ve etrafında dört figür. Atlarından inmiş insanlar, dev’e karşı yay ve oklarıyla saldırıyorlar. Dev, ellerini kaldırıp, teslim olmuş; c= Kuyruğu iki ayağının arasında görülen dev ve etrafında, ellerindeki yay ve oklarıyla mücadele eden üç figür. Bunlardan biri sırt üstü yere düşmüş, olasılıkla dev tarafından öldürülmek üzereyken tasvir edilmiş. Articles-petrogliphs of semirechye: (Tourkz.com/eng/articles/petrog 1e_1.html-16k).
a.       A. Goryachev, A. N. Mariyashev, “Petrogliphs of Semirechye”, goryachev@tourkz.com


Fig.13: XXV. Sülaleden Mısır kralı Piankhy.


Bir makalede, Nuh’un “gofer” dediği ağacın, servi ağacı olduğu belirtilmiş. Makalenin ilginç yanı, ağacın Aithiopia ile olan bağlantısı. Şöyle deniyor makalede: “Mısır’da XXV. Sülaleden (Ethiopian dynasty) kral Piankhy (Phiy-Piye-Piy, İÖ 747-716), geçmişten kalan ya da günlük bilgi ve belgeleri acilen korumaya alabilecek, güvenilir bir kişi olarak, Nuh’un Aithiopia’lı siyahi neslinden olan Rodophos’un erkek kardeşi Taharka’yı (Taharqa) görevlendirmişti. Rodophos Mısır’da, tanrı Amon’un sembolik karısı olarak “Kendini adamış tanrıça” durumuna gelmiş. Bu kişiliği nedeniyle de Afrika, Asya ve Avrupa’daki[99] tapınak rahibeleri arasında üst seviyeye erişmişti. Adı tam olarak Thyia olan tanrıça, servi ağaçlarının kutsal anasıydı.[100] Aynı zamanda akıl ve bilgelik tanrıçası olarak Athene[101] Nikepheros olarak da anılmıştır. Siyahi Athene ise, akıl ve bilgelik yanında zafer tanrıçasıydı. Tanrıçanın bu karmaşık karakteri, onun ırk olarak Aithiopia’lı olduğunun göstergesidir”.[102] Yalnızca, makaledeki bu bilgiler bile, Nuh’un Asya’dan Afrika’ya vardığının kanıtı olarak kabul edilebilir görünmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder